4 Aralık 2012 Salı

A Millionaire’s First Love


"Şimdi sen beni duygusal, şapşal bir kız mı yaptın?"
"Acımasızlık duygu ise... Şapşalsın da. Hıhım var öyle bir şeyler"

Çalıkuşu'nda dolaşırken Kore filmleri ile ilgili yazdığı yazı ilişti. Kore dizi ve filmlerine hayli ön yargıyla yaklaşsam da okumadan edemedim. Bahsi geçen üç filmden ikincisi daha çok ilgimi çekti ama ben nedense tuttum bunu izledim. Allah da beni kahretmesin inşallah!

Kendime bir baktım, bir daha baktım ve bir daha baktım ki o haldur huldur, kaba dile rağmen gözlerim dolu dolu izlemişim filmi. Sonra ister istemez size pek fazla söz etmediğim ama uzunca bir süredir hayatımda olan bir kimseye mesaj attım "Şimdi sen beni duygusal, şapşal bir kız mı yaptın?" 

Ben yahu ben! Ben nasıl bu kadar etkilenirim bu filmden. Zaman mı, mekân mı sebebi anlayamadım. Yoksa içimde bir şeyler mi değişmiş? Çünkü benim bildiğim ben baya duygusuzdu, hödüktü. Ölümle de yaşamla da dalga geçerdi... Sonu kötü biten aşk hikâyeleri onu üzmezdi. Çünkü ilgilendirmezdi. Çünkü o 6 küsur milyar insanın içinde sadece ama sadece iki insanın birbiri için "yaratılmış" olmasını komik bulurdu... 

Gerçi o ihtimali hâlâ komik buluyor.

Ama ama...
Artık iki insanın birlikte olmak için birbirlerine uygun yaratılmış olması gerektiğini düşünmüyor. Eskiden düşünmüş müydü? Hayır, düşünmemişti. Ama şimdi bakıyor ki, aslında birbirine benzemeyen insanlar da bir arada mutlu olabilir. Hatta bahsi geçen kimseyi tanıdıktan sonra fark ediyor ki o, aslında kendisine benzeyen birini sevemez de.

Hayat bazen çok adaletsiz. Hayat genelde çok adaletsiz... 
Şimdi durduk yere bunu da fark ediverdi Cessie'cik. Oysa ne zamandır aklından çıkıvermişti bu gerçek.

"Eğer ölürsem çok üzülme tamam mı?" 
"Öyle bir şey olursa seni asla affetmem."

"Bu konuda yetkili merci ben değilim" demek istiyorum ama kırılır, biliyorum. O yüzden susuyorum. Birbirlerini seven insanlar aynı anda ölmeli... Veya birisi ölmek için, diğerinin ölüm'ü aşmasını, üstesinden gelmesini, yaşama dair -evet yaşama da dair- bir olay olduğunu kabul etmesini beklemeli. Bu konularda fikrimizin alınmıyor oluşu çok kötü...

Bir de geçen seneden kalma bir anı... 
Bir görüntü, bir kare. Blogda da vardı, fotoğraflamış, yayınlamıştım. Bulup çıkarmaya üşendiğimden yandaki fotoğrafı ekliyorum... Böyle de merakta bırakırım...

Sabaha kadar kaç defa sızıp, kaç defa uyanıp, ağlayıp geri sızdığımı hatırlamıyorum... Bunu aptallığıma delil olarak görüyorum. 

Bir de bir kez daha, söylemek istediğim şeyleri söyleyememekten, duymak istediklerimi duyamamaktan korkup kaleme, kağıda sarılıyorum... Sanki onları sonsuzluğa kazımak mümkün olacak, veya ben bunu yapabilsem bile o'nun bundan haberi olacakmış gibi...

6 yorum:

  1. haha duygusuz ve hödük Cessie mi? ben aylardır yanlış kişiyle mi konuşuyorum acaba? yanlış kişinin yazılarını mı okuyorum hı :)

    YanıtlaSil
  2. hah haaaaa işte bu sesiiiii.
    bu kore şeysini hepimize bulaştırıyolar yaaaa.
    :)))))
    koreliler ağlamayı ve gülmeyi pek seviyo.
    :)

    YanıtlaSil
  3. koreliler candır cessie, sonunda yakalamışsın bir yerinden.
    zaman, mekan, duygular yapıyor o zırlamayı insana. kendinden ufak bir şey bulunca, hooğğp! mahvoluyorsun.
    Ne olursa olsun yaz, onlar sonsuzluğa kazınırlar dostum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle mi diyorsun?
      Kazınsınlar o zaman :D

      Bu akşam da başka bi tane mi izlesem. Çok yorgunum, hemen uyuyadabilirim.

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;