28 Ocak 2013 Pazartesi

BIG FISH

Yapım: 2003
Tür: Macera, Dram, Fantastik
Süre: 125 dk
Yönetmen: Tim Burton
Imdb Puanı: 8.0
Oyuncular: Ewan McGregor (genç Ed Bloom)
Albert Finney (yaşlı Ed Bloom)
Billy Crudup ( William Bloom)
Jessica Lanmge (yaşlı Sandra Bloom)
Helena Bonham Carter (genç ve yaşlı Jenny, Cadı)

Kitaptan uyarlanmış pek çok filmi kitabı okumadan izlemek, kitap okuduğunuzda alacağınız keyfi azaltır. Ve yine pek çok filmi kitabı okuduktan sonra izlemek, senelerin eleştirmeni edasıyla filme burun kıvırmanıza neden olur. Ancak söz konusu Tim Burton olunca -ki bunu en başından beri biliyordum- tüm kurallar kural olmaktan çıkıyor. 

Tim Burton öyle bir adam ki, bazen bana dünyayı bir parça da olsa yaşanılır kılan şeyin onun bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Hemen her filminde gördüğümüz o yamuk yumuk, asimetrik evler bile gerçekte var olsa daha eğlenceli, daha sıra dışı bir dünyada yaşayacağız sanki...

Kitabı okumuş ve kitapla ilgili olarak şunları yazmıştım. Kesinlikle tatmin edici bulmamıştım ama Tim filme uyarladığından toz da kondurmak istememiştim. Yine de o yazıyı yazarken itiraf edemediğim şeyi şimdi itiraf ediyorum: Kendi kendime birkaç kez "Tim bu romanda ne buldu da film yaptı?" diye sordum. Ve yanıtı da canım acıya acıya aldım...

Canım acıdı çünkü ben öyle sıradan bir insanım ve öyle alışıldık çalışan bir beynim var ki şu ana dek var olan bir öyküye alternatif bir son yazabileceğimi, satır aralarını dilediğim gibi doldurabileceğimi ve onu kendi bakış açımla yeniden yaratabileceğimi idrak edememişim. Düşünmüşüm ama gerçekleştirememişim, muhtemelen bu fikri sindirememişim...

Kitapla filmi kıyaslayınca, ve okuduğumda hissettiklerimle izlediğimde hissettiklerimi kıyaslayınca arada dağlar kadar fark olduğunu görüyorum. Filmde değiştirilmiş bir sürü kısım var, normalde bu beni rahatsız ederdi. Şimdiyse bu değişikliklere taptım diyebilirim.

bu arada bence bu aşkın ta kendisi.
İnkar edilemez bir biçimde farklı bir adam Tim. İlk filmini izlediğim andan beri hayran olduğum ve ölene dek hayran olmaya devam edeceğim bir adam. Dünyadaki en farklı beyinlerden birine sahip ve kesinlikle kesinlikle onun yanında yöresinde bulunan insanlar çok şanslı, buna tüm kalbimle inanıyorum.

Neyse ne diyordum... 
Kitabı okurken Ed Bloom'dan nefret etmiştim. Çünkü onu bir an bile kendisi olmaya cesaret edememiş, hep yalanlar / masallar arkasına saklanmış bir korkak olarak görmüştüm. Yaşamının son anlarında bile oğlundan gerçekleri esirgediği için ona kızmıştım. Ve hep fantastik bir kitap olduğunu düşünmüştüm, fantastik öykülerle süslenmiş bir yaşam olduğu hiç aklıma gelmemişti. Sanırım filmi izledikten sonra bir de Tim'in bakış açısı ile okumak ve ona aşık olmak gerek... 

Dokunduğu her şeyi güzelleştiren insanlar vardır hani... Çok kötü karakterleri bile size tapılası karakterler olarak satarlar veya berbat hikâyeleri muhteşem şeyler gibi yansıtırlar. Eğer birkaç Tim filmi izlemiş veya Helena'nın oyunculuğunu gözlemişseniz ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız. Bu filmde Helena'yı iki farklı karakteri canlandırırken görüyorsunuz ve ikisi de aslında tuhaf, belki biraz ürkütücü olmalarına rağmen hayran olmamak elde değil. Veya ben ciddi ciddi Helena'ya ve Tim'e, hatta bu ikisinin kombinasyonuna aşığım, o yüzden bana öyle geliyor... 

Big Fish başlarda "Fiyasko mu olacak?" diye endişelendiğim, Edward Scissorhands'i tahtından indiremese de gönlümde apayrı bir yer edinen, dehşet güzel bir film oldu...

Ve -tekrar ediyorum- ruhumu kanırta kanırta sıradanlığımı yüzüme vurdu. Ne kadar basit, ne kadar aynı düşündüğümü ve bunu bir parça değiştirebilmek için -tabi burada bir nebze yeteneğim de olduğunu varsayıyoruz- kaç bin fırın ekmek yemem gerektiğini...

Ve tabii bu filmde de alıntıladığım cümleler oldu. İşte onlar:

  • Bazen yakalanamayacak bir kadını yakalamanın tek yolu ona bir nikâh yüzüğü sunmaktır.
  • Nehirdeki en büyük balık, o boya asla yakalanmayarak ulaşır.
  • Karanlık, tehlikeli bir yolu daha tehlikeli kılar.
  • Dinden bahsetmek kabalık sayılır. Kimi gücendireceğin belli olmaz.
  • Evlat, sen küçük bir göldeki büyük balıktın. Ama burası okyanus ve boğuluyorsun!
  • O gece keşfettim ki kötü veya şeytani sandığınız çoğu şey yalnızca yalnızlık çekiyordur ve sosyal inceliklerden haberdar değildir.
  • Bir adam hikâyelerini o kadar çok anlatıyor ki sonunda hikâyeleri haline geliyor ve ondan sonra da yaşamaya devam ediyor. Ve böylece ölümsüz oluyor.




4 yorum:

  1. hayatimin filmi'dir kendisi. beni tim burton ile tanistiran filmdir. ona bir gece'de tapmami saglayan filmdir. film tanimi altina koyabilecegim her seydir biraz. ahh big fish, ahh tim burton...

    sevmis olmana sevindim, oyle ki bi arkadasima onermistim, sonunu getirememisti filmin, bu ne yaa diye de trip atmisti bana ki kendisi ciddi anlamda iyi bir film izleyicisi olmasina ragmen... eh iste, denecek bir sey kalmiyor fazla. ruhlarimiz ve tim burton gercegi. ona karsi koyamiyoruz sanirim.

    cokca sevgi ile balikcim,
    luna.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen böyle oluyor işte. En yakın arkadaşımla Dövüş Kulübü ile ilgili yaşadık bunu... Ben bayılmıştım ama o sevmedi... Ne dersin ki? Ben mesela "Sen ne anlarsın salak?" demiştim O:)

      Belki kitabı okumamış olsam daha çok severdim. Bilemiyorum, kesinlikle çok güzeldi *.*

      Sil
  2. eh burton farkı.
    okumadım izledim.
    sizırshend bayılırım.
    sen ne sıradanı be hiç sıradan görmesek yani.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahahaha :D
      Burton evet *.* Onu al eve besle, sev. Dursun öyle.
      Helena ile de öpüşmek istediğime karar verdim. Öpüşülesi insanlar listemde yer alacak.

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;