29 Mart 2013 Cuma

Kent ve Köpekler Üzerine

Paul Gaugin
Kitabı Pinuccia'nın okuma etkinliği sayesinde edindim, bana kendisi gönderdi. Kitap elime ulaşır ulaşmaz, elimdeki kitabı bir kenara bırakarak Kent ve Köpekler'i okumaya başladım.

Kent ve Köpekler okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi. Bir grup askerî kolej öğrencisinin yaşamını anlatıyordu ve bu benim kesinlikle hiç ama hiç aşina olmadığım bir dünyaydı. Bu nedenle hem kitabı hem de bu yeni dünyayı yadırgadım. Bir grup genç düşünün ki sevgiden olmasa da merhametten uzaklar. Mario Vargas Llosa'nın da iki senesini bir askerî kolejde geçirmiş olmasının kitabın inandırıcılığını artırdığı yazıyordu arka kapakta. Bundan da yola çıkarak, askerlerin neden ve nasıl bu kadar katı olduklarını anladım. Ve böyle bir yaşamdan sonra onlardan nasıl iyi bir eş, iyi bir aşık, iyi bir baba, iyi bir insan olabileceğine anlam veremedim.

Kitapta birkaç karakter vardı ki öne çıktı. Bunlardan biri Köle'ydi. Köle bir zenciydi sanıyorum. Öğrenciler içinde en korkak, en yumuşak başlı olandı ve bu nedenle de en çok eziyeti o gördü. Biri Boa'ydı. Boa'yı daha çok Taşaksız ismini verdikleri köpekle olan ilişkisi üzerinden takip ettik. Biri Jaguar'dı. Jaguar çocuklar içerisinde en haşin, en korkusuz olandı ve diğerleri üzerinde büyük bir etkisi vardı, oralar ondan soruluyordu yani. Ve son olarak şair dedikleri Alberto vardı. Alberto çocukların sevgililerine mektuplar yazarak para kazanıyordu bir de erotik öyküler yazarak. Sonra herkesin bir şekilde edindiği para sigara ve içkiye gidiyordu bir de cesaret edebilirlerse izin günlerinde genel eve. Bir de sınıflar arasındaki hiyerarşi vardı. Büyük sınıflar her sene alt sınıflardaki öğrencilere "hoş geldin partileri" düzenliyor, bu partiler de küçük öğrencileri olabildiğince aşağılamak ve tartaklamak esasına dayanıyordu.

Bir de öğrencilerden olmayan bir kahraman vardı göze çarpan, o da Komutan Gamboa'ydı. Gamboa idealist bir adamdı başta. Sonra insanın nasıl, ideallerini bir kenara bırakabildiğine tanık olduk. Çünkü bu ideallerin temelinde de salt mantık vardı, öğretilmiş şeyi uygulamak. Çubuğu getirmesi gereken köpek gibi. Duygu ve bağlılık yoktu, böyle olunca da vazgeçmek mümkün oldu sanırım. Gerçi köpekler ne olursa olsun bu alışkanlıklarından vazgeçemiyor gibiler ya neyse...

Kitabı okumak bana zor geldi bir süre. Ama ne zaman elime alsam sayfaları hızla tükettim. Kesinlikle güzel yazılmıştı, akıcı yazılmıştı. Ancak bütün bu anlatılanlar benim düşlediğim dünyanın çok çok uzağında olduğundan belki, sevemedim. Bölümde herkes biliyor kitabımı zira "Bitmediiiğ, bitmediiiğ!" diye dolandım durdum ortalıkta. Mario Vargas Llosa benim kalbime dokunan, beni etkileyen bir yazar olmadı. Ama ona kesinlikle saygı duydum.

Bu demek değildir ki bir daha Llosa okumayacağım. Kim neler okumuş ve ne yorumlar yapmış takip etmekteyim. İlerleyen zamanlarda Llosa'ya yeni bir fırsat vereceğim. Ve elbette Pinuccia'ya da hem etkinliği düzenlemiş hem de beni de dahil etmiş olması, bana yepyeni bir kitap göndermiş olması sebebiyle teşekkür ederim.

2 yorum:

  1. bak haklısın. okudum kitabı.
    bazı yazarları okuruz hatta belki çok kitabını okuruz iyidirler ama kalbimize girmezler.
    örneğin, güney amerikalı yazarlar böledir benim için.
    okurum severim de ama etkilenmem.
    :)

    YanıtlaSil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;