4 Mayıs 2013 Cumartesi

Bir sürü ıvır zıvırla kafa ütülemeye geldim. Bakınız bu geçenlerde yemekhanede çıkan yemek. Köfteli şeyler, çorba, kısır ve çilek. Çilekler çok güzeldi o yüzden bu anı ölümsüzleştirmek istedik. Bu kadar. Bu fotoğrafın çekilme nedeni  bu.

Geçenlerde dediğim meğerse 24 Nisan'mış arkadaşlar zira aynı günün akşamı, Hacettepe'de umut ve farkındalık konseri vardı. Peki ne için umut ve farkındalık? Serebral palsili çocuklar için umut ve farkındalık konseriydi. Serebral palsi, beynin bir bölgesinde ortaya çıkan bir hasar nedeni ile kasların kontrolünde aksaklıklar çıkması ile açıklanan bir hastalık. İşte konser de "bu çocuklar da var" demek adına yapılmıştı. Zakkum ve Fettah Can ve Murat Dalkılıç geldi. Zannediyorum bu farkındalık konserinde SERÇEV'in büyük etkisi var. Bir ilgileniyorsanız bakın. Konser ücretsizdi tabii. Böylece okula bir yığın it kopuk doluştu, gözümüzle gördük ama neyse sorun çıkmadı.

Biz Burcu ile kampüs dışındaydık. Zakkum'u kaçırdık. Aslında konsere bile gitmeyecektik de Mert aradı, herkes adına çağırdı bizi. Öyle gittik konsere. Zakkum'u ben orta okulda falan keşfetmiştim. Deli gibi seviyordum, o zamanlar Zakkum konserine gitmek büyük bir şeydi benim için. Şimdi okula kadar geldiler de ben Cepa'larda sürttüm. Hayat böyle bi'şey işte...

Sonuna yetiştik Zakkum'un. Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun'u söyledi. Bir de Ahtapotlar'ı söyledi. Şimdi tabi Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun güzel, güzel de insanlar yeni şarkılar yapsın istiyorum ben. Hem onların eski şarkılarını daha çok seviyordum. Neyse yine de Ahtapotlar'la azıcık gönlümü aldılar.

Fettah Can'ı ve Murat Dalkılıç'ı hiç tanımıyordum ben. Fettah Can, MFÖ'nün "ele güne karşııı yapayalnııız" lı şarkısını söyledi, en çok o kısımda eğlendim. Murat bizi çok bekletti ona gıcık oldum.

Konserde herkes deli gibi oynadı. Mert'in morali bozuktu biraz sanırım, sebebini bilmiyorum. Ben de hem şarkıları, hem oynamayı bilmeyince... Biz arada onla el ele tutuşup zıpladık.

Ertesi gün DNA güinü etkinliğimiz vardı. Sarmal oluşturacaktık da rekor kıracaktık falan. Hep birlikte gidelim de sarmala da birlikte girelim dedik arkadaşlarla ama ben kendimi evde unuttum. Bir de -A kişi diyelim bundan sonra ona- A kişisi ile iğrenç ötesi bir konuşma yapmıştık, kavga etmiştik sanırım o zaman, karıştırmıyorsam o zamandı. Baya da bok gibiydim yani. Halletmiş gibiydik ama tam halledememiştik de. O yüzden, her ne kadar telefon edip "REKORU KIRDIK!" diye haykırmak istediysem de yapamadım, bir kuru mesajla geçiştirdik.

Bu arada evet, rekoru da kırdık. Evvela şu kadar kişi üşenmeden geldik ve kayıt yaptırdık. Bize numara falan verdiler, sonra stada aldılar. Oturup sayının tamamlanmasını beklemeye başladık. Hocalar bizi gaza getirme adına kendilerini paraladılar, özellikle Çağtay Hoca'nın ismini anmadan geçmek istemiyorum. Tabi ben kendimi evde unuttuğum için çok geç kalmıştım. Ama insanlardan rica ederek, Mert ve Merve ile aynı hizada girdim sıraya, çok da beklememiş oldum. Ama meğersem buna da gerek yokmuş, herkes dilediği gibi karıştı sonradan. Önüne geçtiğim insanlardan şu an özür diliyorum...

Sayı 3000'e yaklaşınca bizi ufaktan ufaktan sıraya soktular. Sonunda da durum sağdaki gibiydi. Zincire sadece öğrenciler değil, okuldan hocalar ve sonradan tamamlanmayacak endişesiyle sanırım aşçılar da katıldı. Ben ve arkadaşlarım turuncu renkliydik.

Rekoru kırdıktan sonra bize verdikleri fişlerle gidip döner aldık bedavaya *.* Afiyetle yedik. İnsanlar dağılıp da döner artınca ikileyen, üçleyen oldu. Mert 7 döner ve bir hayli ayran aldı, akşam yemeği ve hatta kahvaltı yapacakmış... O gün bir sürü video çektim ama nasıl birleştireceğimi bilmiyorum ve bununla uğraşmaya da üşeniyorum. O yüzden bekliyorlar, bir ara sizle paylaşmak istiyorum. Gerçi çok saçmaladığım için koymasam daha mı iyi olur diye de düşünmekteyim... Bilemedim.

Tabii bir ara da vizeler belimizi büktü. Bu dönem gerçekten iyi dersim yok arkadaşlar, çevre biyolojisi bile kötü, o kadar diyorum... Motivasyonumun düşüşü, her şeyi son ana sıkıştırmam bunda etkili olabilir. Sabahladık sınavlar için hep ama mühim olan düzenli çalışmak ve gerçekten öğrenmek. İşte böyle, hiçbir boka yaramıyorum şu sıralar...

Ders çalışırken Burcu ile bol bol meyve suyu tükettik. İsmini bilmediğim ama kendi içimizde otomat dediğimiz makinelere yığınla para kaptırdık.
İşte bu da kanıtı. Aslında karışık meyve suyunu daha çok seviyorum ama her defasında gidip vişneli aldım çünkü üzerinde fil vardı.

Vücudumun hemen her yeri ağrıyor, bir gün dağılıvereceğim diye çok korkuyorum bu arada...

Genel Biyoloji vizesinden sonra arkadaşlarla içmeye gittik. Bu kez bira ve vişne suyuyla karıştırılmış votka denedim. Ama bu sefer anneme söylemedim çünkü şarap içmem pek hoşuna gitmemişti... Mert ve Sabiş azıcık sarhoş olur gibi oldular. Araları azıcık gerilince Mert, Burcu'yu ve beni o ortamdan uzaklaştırdı ve üçümüz oturduk. İnanılmaz güzel muhabbet ettik. O arada Mert'in biraz ayarlarıyla oynadık galiba ama olur o kadar... Sonra acıktığımızı fark ettik. Mert odasına gidip kalın şeyler, battaniye ve DNA gününden kalma dönerlerden getirdi bize. Titreye titreye oturduk döner yedik. Güzeldi.

Günler öncesinden bir video ekledim biloğa, türleşme kongresiyle ilgili. Hacettepe'nin 3.sünü düzenlediği evrim kongresinin bu seneki konusu "türleşme". Ve kongrede minik de olsa biz de görev aldık, poster hazırladık. Allam o nasıl bir cebelleşmeydi anlatamam.

Utku ve benim dahil olduğumuz grubun konusu "Türleşme Mekanizmaları"ydı. Hemen her yaş grubundan insan vardı grupta ve iki kişi yüksek lisanstaydı. Çok çok tatlı insanlardır, bölümde hiyerarşiden söz etmek pek mümkün değil aslında öğrenciler arasında. O yüzden herkes çok rahat. Neyse onlar bize türleşme anlattılar. Çünkü bir şeyi anlatabilmenin ilk koşulunun onu bilmek olduğunu düşünüyorlardı ve kendi içimizde konu dağılımı yapmadan önce hepimiz ana kavramları öğrendik. "Tür nedir?" sorusuna yanıt vermekle başladık işe. Biyolojik tür tanımına göre, bir arada yaşayan ve çiftleştiklerinde verimli döller verebilen canlı gruplarına tür deniyor. Ama bu tür tanımı çiftleşmeyen, mesela mitozla çoğalan veya vejetatif çoğalan canlıları dışarıda bırakıyor. O yüzden birkaç farklı tür tanımı var, genetik tür tanımı veya evrimsel temellere dayanan tür tanımları işte... Bunları kafamızda iyice oturtmamız gerektiğini düşündük. Sonra da türleşme çeşitlerini öğrendik. Tüm bunları yaparken diğer gruplardan biraz geride kaldık, kongre yaklaşmışken ve herkes kişisel çalışmalarına başlamışken bizde kim sunum yapacak kim poster yapacak belli değildi, çok "eyvah eyvah!"lık bir durum vardı yani. Sonra kendi aramızda konu paylaşımı yaptık aciliyetle.

Biz Utku ile poliploidiyi seçtik poster hazırlamak için. Bir de sunum çıkmış sanırım aynı konuyla ilgili. Bu konuda araştırma ve okuma yapmaya başladık ama tabii ki her Türk genci gibi son güne bıraktık hazırlıkları. Böylece bir gece kütüphaneye kapandık ve sabahladık! Ertesi akşamın da bir kısmını ayırınca bitirdik posteri. Ama biz de bittik.

A kişine bu müjdeyi de veremedim çünkü bir sebepten bana biraz bozulmuştu. "Bitti mi poster?" diye sordu, "Hıhı" diye yanıtladım oysa heyecanla "Bitirdik! Bitirdik!" diye müjdelemek istemiştim. Neyse alıştım artık. Zaten bu gün, 3. kez hafta sonu ne yapacağımı sorup kongrede olacağım yanıtını aldığında anladım ki beni hiç dinlememiş, benim kendimi paraladığım şeyi önemsememiş. Tabi çok üzücü şeyler bunlar...

Yarın kongre var. A kişisi ile pek çok tartışmamız, benim için önemli olan, moralimin güzel olmasını istediğim bir şeyin hemen öncesinde oluyor. Onlar dışında da tartışıyoruz tabii ama böyle zamanlarda kesinlikle tartışıyoruz ve çok tartışıyoruz. Bu durum değişmedi. Sanıyorum üç gün önce okkalı bir tartışma yaşadık. Bu kez olaya Ebru da karıştı, hiç yapmaması gereken bir şey yaptı ve onu affedemiyorum. Sonra A kişisi ile aramız düzelir gibi oldu ama bu gün yine aynı sebepten tartıştık. Sanırım bunu asla çözemeyeceğiz ve bu beni inanılmaz bir çaresizliğe itiyor? Ne yapacağım? Aynı şey yüzünden üzülmeye devam mı edeceğim yoksa onu hayatımdan çıkartacak mıyım? Herhalde insan aynı yerden defalarca kez yaralanırsa bir süre sonra bunu göz ardı edememeye başlar. Şimdi de konuşmamızın ortasında yok oldu. Telefonunu evinde bırakıp dışarı mı çıktı artık ne yaptıysa... Bir haber verme gereği duymak yok. Ben de mal gibi bekliyorum işte...

Güzel güzel DNA gününü, bok gibi geçen vizeleri, konseri, kongreyi anlattım ama aslında çok kötüyüm ben. Bu gün inanılmaz bunlamıştım, Burcu'lar aradı, dışarıda oturuyorlarmış, beni de çağırdılar. "Depresyondayııııığm" diye gittim yanlarına, tam iki tane çiğ köfte yedim. Tabi bu günü bir yere not etmek gerek MERT BİZE ÇİKOLATA ISMARLADI. 

Odaya geldiğimde biraz düzelmişti moralim ama dediğim gibi alevlenen tartışmamızla şu an bok gibiyim. Hem üzgünüm, kırgınım hem de öfkeliyim. Ne yapmam gerektiğini hiç bilmiyorum. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. Böylece ortadan kayboldu, konuşmanın ortasında. Bu karşındakine saygı duymama değil mi? Bunu hak ediyor muyum?

Yarın kongre var. Sabahlara kadar uğraştığım poster adına zerre heyecan duymuyorum şu an. Oda arkadaşımın sorularına yakalanmamak için ağlamamaya çalışıyorum. Çok üzgünüm. Şimdi yarın giyeceğim şeyleri ütüleyip banyo yapacağım. Banyoda ağlayabilirim. Belki biraz rahatlarım. Şu düştüğüm duruma bak.

Yine çok konuştum.
Gideyim de depreyeyim.

6 yorum:

  1. ıvır zıvırlarını ne güzel yazıyorsun ki sen :)
    serebral palsi, hiç duymamıştım. benim gibi duymayan birçok insan vardır eminim, o anlamda güzel bir etkinlik olmuş baksana :)

    aa rekoru gördümm, gördümm :) televizyonda gördüm. tebrik ederimm :) sen de varmışsın hem ne güzel :)

    bu hak edip etmeme meselesi değil bence Cessie'm. sen ne kadar iyi olursan ol karşındaki kişi senin kadar iyi olmayabiliyor ya da senin kadar düşünmüyor karşımdaki kırılır mı, yanlış anlar mı diye.

    üzülme n'olur :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ehe, böylece birileri duymuş oldu.

      Rekoru kırdık, çok güzeldi. Dönerler daha güzeldi :)

      Sil
  2. serebral palsi için farkındalık konseri ne hoş, ince bi etkinlik!

    bu işin sonu mert ve cessie'nin düğün törenlerine mi bağlanacaaağk şeklinde televole muhabirliği yapardım amma lakin ki şu an adeta bir ingiliz asilzdesiyim. sen çileklerden daha güzelsin!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mert'i çok seviyorum tabi ama ilişkimiz tavşan gibi zıplamaktan ibaret :D

      Teşekkür ederiiim <3

      Sil
  3. hihi böle hayatını anlattıkların yazıları eskiden de en çok seviyordum kii.
    kutlarııııım rekoruuu.
    :))))))

    YanıtlaSil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;