21 Ağustos 2013 Çarşamba

aklıma gelen her şey ve anlatacaklarıma giriş yapma çabası *.*

Çocuğum olursa böyle diyecek.
Lady Of The Flowers da şarkımız olsun.

Aslında yazıya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Çünkü hiç hayal ettiğim gibi olmadı. Annemle kavga ettik az önce, sonra babam da dahil oldu, ben ağladım ağladım ağladım... Gerçekten ölene kadar ergen kalacağım herhalde... Neyse, bir yerden başlayayım.

Placebo'nun Türkiye'ye geleceğini öğrenir öğrenmez Ebru'yu aramıştım. Hatta bu gün anneme şöyle dedi "Ay Zuhal Teyze beni ilk aradığında ağlıyor muydu ne yapıyorduysa, nefes nefese kalmıştı böyle, sesi bir tuhaftı." Tabii ki ağlamamıştım. Yani aslında o konuşmayı hatırlamıyorum ama ağlamışsam da M ile (aslında bundan sonra ona Nohut diyeceğim) kavga ettiğimizden ağlamışımdır. Sonra biz konser biletlerini alamadık, ailemiz izin vermedi. Sonra Ebru'nun dayısı girdi devreye ve bir şekilde teeee haftalar belki de aylar öncesinden aldık biletlerimizi. Yalnız züğürt olduğumuz için sahne önü değildik. Ama ben bunları haber vermeyi unuttum galiba. 

Neyse, kafamı toparlayamıyorum pek. Konsere gidecektik en nihayetinde Ebru ile. Bu yüzden bir gün önceden Ankara'ya gitmem gerekiyordu. Ama bir tane dar pantolonum kalmadığı için önce ayın 13'ünde alış verişe gittik. İstediğim pantolonu buldum, annemle paramızı birleştirip bana canavar bebek aldık, hamburger yediiik. Güzel bir gün geçirdik yani. Ama işte, o kadar güzel devam etmedi.

Şimdi burada açıklayamayacağım sebeplerden ötürü Nohut'la kavga ettik. Önce "Bir şey yok, ben iyiyim, soğuk davranmıyorum" şeklinde iknaya çabaladı beni ama sonunda ağzındaki baklayı çıkardı. Artık sabah olmuş, benim duş almam ve çantamı hazırlamam gerekiyor, saat 8'de otobüsüm hareket edecek ve biz tartışıyoruz, düşünün. Yazıyorum, geç cevap veriyor, yazıyorum geç cevap veriyor. İyice sinirlendim, bir sürü homurdandım. Sonra "Hadi git duş al, biraz vaktimiz olur, telefonda konuşuruz." diyince duşa girdim. Çıktığımda ya kafasından bir şeyler geçirdiğinden ya konuyu daha fazla uzatmamak için, yani bilmediğim bir sebepten bana güzel şeyler söyledi, gönlümü almaya çalıştı. Zaten ben de biraz mal gibiydim o ara. Her şeyden bir şey çıkarmaya meyilliydim. Neyse, kafam karıştı ama uzatmayayım dedim.

Moralim bozukken de hiç çekilmiyorum değil mi, ne biçim yazıyorum... Neyse işte.
Ömrümüzde hayatımızda ilk kez yüz yüze görüşecektik, bu yüzden önümüzdeki birkaç gün onunla tartışmamaya kararlıydım. Ama tabii ki öyle olmadı. Neyse oralara girmiyorum.Tabii bir de bu erkek arkadaş şeysinden biraz uzak kaldınız. Ama anlatmaya üşeniyorum, üşenmediğimde anlatacağım. GÖKAN ÜŞENMEDİĞİMDE ANLATACAĞIM. ÖZELLİKLE DİKKATİNİ ÇEKMEYE ÇALIŞIYOM BURDA.

İğrenç bir yolculuk geçirdim. Gece hiç uyumamış olduğum için zaten yorgun hissediyordum, moralim çok iyi değildi, uyumaya ihtiyacım vardı ama otobüste uyuyamam genelde. Bu sıkıcı yolculukta en büyük dayanağım Subway Surfers oldu. Biriktirme tutkum burada da kendini gösterdi. Tüm karakterleri ve kaykayları alana dek oynayacağım oyunu, buna karar verdim.

Otobüste yanımda oturan bir teyze yoktu, şu tek kişilik koltuklardandı ve bu güzeldi. Korktuğum oldu ve pantolonuma meyve suyu döktüm. Ama azıcık. Bir de saçlarım ıslağımsı olduğum için sırtım ve boynum ekstra ağrıdı yolda.

Otobüs yine iyiydi. Bir de inince yaşadıklarım var tabii. AŞTİ'de Ebru'lara giden dolmuşlara nasıl ulaşacağımı soracak insanlar ararken doğudan geldiği her halinden belli bir dayımızı gördüm. Şu, ankesörlü telefon mu nedir, -cümlelere bak, moralim bozukken cidden anlatamıyormuşum- onunla konuşuyordu. Bir küfürler, bir küfürler. Ama nasıl yankılanıyor. Ben bir an bir şey anons ediliyor sandım da dayıyı sonra fark ettim hatta. Neyse orayı terk ettim hemen.

Sonra bir de dolmuş faslı vardı tabii. En arkaya sıkıştırıldığım yetmezmiş gibi bir de insanların sabırsızlığı yüzünden yeşil çekçekli çantayı, valizi, her ne boksa, kucağıma almak zorunda kaldım. Yanımdaki amca bana tahammül edemedi ve zırt pırt cıkcıkladı. Kusura bakmasın ama çürümüş portakalla ayak karışımı gibi kokuyordu. Ben de onun yanında oturmaktan rahatsızdım yani. Panayır gibiydi, viyaklayan çocuklar mı ararsın, ne ararsan vardı. Ben inemeden kapıyı kapatmaya kalkıştı şoför, sıkışıyordum neredeyse... 

Neyse, tüm bu badireleri atlatıp Derya Teyze'nin lezzetli yemeklerine kavuştum! *.*
Neyse şimdilik bu kadar yeter çünkü bir haftayı bir seferde anlatamayacağıma karar verdim. Zaten kötüyüm de. Derya Teyze'nin yemeklerinde kalalım.


10 yorum:

  1. o zaman derya teyzenin yemekleriyle, enerji bul, mutluluk bul ! (:
    aşti'den metroyla gitmeyi deneseydin belki daha kolay olurdu ( gideceğin yere metro ile gidiliyormu bilmiyorum tabi)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla Derya Teyze'nin yemekleri ile enerji ve mutluluk buldum zaten *.*
      Metro gidiyor mu gitmiyor mu hiç bilmiyordum ki.

      Sil
    2. ankara'ya gittiğimde araba ile gitmemişsek kullandığım tek ulaşım aracı metro ! (:
      şu an mutluysan sorun yok ^.^

      Sil
  2. okudum da okuycem yine.
    :)
    dinlenmişsindir herhalde.
    :)

    YanıtlaSil
  3. kıyamam ki sana.. moralin bozukken çekilmiyor değilsin, yazına yansıyor ruh halin sadece, iyi olmanı istiyorum..

    yazmamanın nedeni konsermiş :) ama güzel detayları da vardır eminim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ehe, bir sürü şey oldu Çalıkuşu'm.
      Hepsini yazamadan "Heööövf, yeter, yazmıyorum!" diyeceğim galiba :)

      Sil
  4. hadi be işte ne güzel anlatıyorsun.
    heyecanla su gibi okudum valla yine.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep biraz üşenir gibi oldum yazmaya ama anlatıcam! Pes etmedim daha :D

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;