23 Ağustos 2013 Cuma

otobüs yolculuğumuz ve ne kadar anlatabilirsem o kadarı *.*

Sabah uyandığımdan beri kafamda yankılandığından
Drink You Pretty'i dinleyelim.
ikramlar *.*
Ayın 15'inde akşam sekizde otobüsümüz hareket edecekti yanlış hatırlamıyorsam. Biz de bir saat falan öncesinde düştük yollara. AŞTİ'de üst kata çıkacağımıza alt kata indik Ebru ile ve başka bir konu yüzünden biraz tartıştık. O konuda hâlâ sinirliyim ona ama neyse... Birlikte geçireceğimiz dört günü daha fazla rezil etmemek adına uzatmamaya karar verdik. 

Otobüse binince tabii ki Subway Surfers oynamaya başladım. Sonra Ebru dürtükledi beni ve ikramları gösterdi. En sondaki mavi poşet "kusma poşeti." Biraz ona güldük. 

Tabii ki yolculuğun bir kısmını dedikodu yaparak geçirdik. Sonra Ebru uyudu. Ben de yarı uyur yarı uyanık bir yolculuk geçirdim. Otobüste uyuyamıyorum işte, biliyorsunuz. Tam dalıyor gibi oluyorum sonra kafam bi' tarafa düşüyor uyanıveriyorum. 

Üç kez kaza tehlikesi geçirdik. İkisinde neredeyse önümüzdeki otomobilin üzerine çıkıyorduk *.* Galiba şoför de uykusuna yenik düşenlerdendi, cenım.*.* 

Sonra terminalimsi bir yere geldik. İndik araçtan. Oradan servisle Ebru'nun dayısıgilin yaşadığı semte geçecektik ama kuzeni taksiyle gelip aldı bizi. Biz onu beklerken genç bir çocuk sinir krizleri geçirdi, haykırarak kendini yerlere attı. Anlam veremedik. 

Gidince Ebru'nun yengesinin yatağına serildik. Kadıncağız evine gelene kadar da odasında ve yatağında yaşadık, ne yalan söyleyeyim. Anlayışı için teşekkür ediyoruz.

Eve ulaştığımızda saat 2 falandı galiba. Biz yatana kadar üç oldu. Bu arada da 16 Ağustos'a girmiş olduk. Saatler sonra konsere gideceğiz, düşünün! 
konser biletleri de her şeyi yapıştırdığım defterde yerini
aldı tabii ki.
Uyanınca bir süre oyalandık. Ebru'nun dayısı şehir dışında olduğu için onun bir arkadaşı konsere bırakacaktı bizi. Tabii ki oyalanmaktan hazırlanmaya vakit bulamadık ve son dakikada sıkıştık.

Ebru sürmeyi çok istediği sarı ojelerini arabada sürmek zorunda kaldı mesela. Ben kendime uygun bir ruj bulamadım. Ebru bendeki iki ruju konser için çok sade buldu ve bana kendi kırmızı rujunu sürdü. Fakat ben o ruju sevmediğimden bir an önce yedim ve rujsuz dudaklarımı ne kadar çok sevdiğimi bir kez daha fark ettim.

Bizi heyecanlandıran bir diğer şey de PlaceboTR sayesinde tanışıp Ebru'yu da tanıştırdığım ve bir süre sonra da arkadaş oluverdiğimiz İsa'yı görecek oluşumuzdu. Ancak görüşemedik tüm gayret ve çabamıza rağmen. Sadece uzaktan birbirimize el sallayabildik.

Ortam çok hoştu. Herkes yerlere serilmişti. Kimisi arkadaşlarını bekliyordu kimisi arkadaş grubuna bir şeyler anlatıyordu. Biz de Ebru ile konuştuk işte. Ebru bir sonraki konserde dört kişi olmamızı ve yanımızdaki iki kişinin de erkek arkadaşlarımız olmasını istediğini belirtti. Buna bir itirazım olmazdı.

Konserde bir sürü fotoğraf ve video çekmeyi düşünüyordum ama Mert'in dediği gibi, çekeceğime yaşamaya karar verdim. Böylece konserden elimizde kalan tek fotoğraf, şu yandaki oldu. 

Bekledik, bekledik ve bekledik. Akay'ı gördük, liseden arkadaşımız. Ben yanına gidemedim. 

En sonunda sahnede bir kıpırdanmalar oldu ve insanlar ayaklandı. "Ön grupta ayağa kalkmayalım" diyen, burun kıvıran insanlar bile baktılar ki çok arkada kalacaklar, zıplayıverdiler yerlerinden. 


Ön grup diye bahsettiğimiz de The Veils'di. Yanlış hatırlamıyorsam Mina seviyordu bu grubu ve ben ilk kez onun blogunda dinlemiştim. Bir de canlı dinledik ve Ebru ve ben bayıldık gruba. Ebru bateristlerini çok yakışıklı bulduu, ben şapkayı bana hediye etsinler istedim *.* Neyse, kader. 

The Veils sahneden çekilince yine beklemeye başladık. Artık ayakta durmaktan da yorulduk. İnsanlar birer ikişer yere oturmaya başladı. Fakat ayaktayken o kadar dip dibeydik ki oturmak da zor zanaattı doğrusu. 

Arkamızda duran bir grup vardı işte. Onların bir kısmı gidince dönüp arkadaşlarından izin istedim. "Arkadaşlarınız gelene kadar oturabilir miyiz?" diye. Sonra çocuk ve diğer kızlar da oturabileceğimizi hatta bundan memnun bile olacaklarını söyledikler ve biz de yere çöküverdik. Sonra bahsi geçen arkadaşlar gelince söylenmeye başladılar. Çocukceğiz kendini öne atarak oturmak için izin istediğimizi ve dinlenince zaten kalkacağımızı söyledi. Ben de arkamı döndüm ve rahatsız oldularsa kalkabileceğimizi söyledim. Bize "Yok canım ben şaka yapıyorum, siz oturun bizim için sorun değil" diyip çocuğun başının etini yemeye devam ettiler, te allam! Neyse onlara sinir oldum ama popom acıyana dek kalkmadım. Popom acıyınca kalktım. 

Nihayet sahneye çıktılar. Aman bir alkış, bir kıyamet! Hepimiz çığlık çığlığayız! Hemen bir şarkıya başladılar, Bionic olabilir. Açılışı hangi şarkıyla yaptıklarını hatırlamıyorum. Bu arada internet kablomu mahvetmişim. Neyse konu bu değil.

Yeni şarkılarından Too Many Friends'i ve Loud Like Love'ı söylediler. Tabii ki ikisini de bilmiyordum ve eşlik edemedim. Hımm, başka neler söylediler hatırlamaya çalışıyorum...

Bitter End'i ve İnfra Red'i söylediler. Black Eyed'ı söylediler ki bunu söylemelerine şaşırdım. Hiç beklemiyordum bu konserde böyle bir şeyi. Battle For The Sun albümünden bir şeyler söylediler herhalde, hatırlamıyorum şimdi bakın. 

Tabii ki benim en en en çok söylenmesini istediğim şarkılar Blind ve Song to Say Goodbye'dı. Bi lokma akustik olaydı orada ağlayabilirdim. Ama ortam hareketli ve coşkulu olunca ağlayamadım. Ve en coşkulu söylediğim diğer iki şarkı da Meds ve Special K idi herhelde. Harikaydı *.* 

Konser esnasında bir kız, kalabalığı yara yara en öne geçmeye çalıştı. Resmen gövdemle savaş verdim, nasıl azimle ittiriyor. Önüme geçemedi ama yanıma geçti çünkü yanımdaki savaşmayı bıraktı! Oysa birbirimize kenetlenmeli ve buna izin vermemeliydik. Pazarda bedenine uyan tek sutyeni bulup öteki teyzeye kaptırmamaya çalışan bir teyze gibi davranmamayı öğrenirdi konserde! Te allam.

Bağırmaktan azıcık sesimiz kısıldı. Deli gibi eğlendik, feci halde terledik ve en sonunda gecenin sonuna geldik. Ebru'nun dayısının arkadaşı bizi aldı ve eve bıraktı. "Ebruuuuğ, bi' daha konser versinleeeeğr!" nidaları atarak uyudum. Yoksa o nidaları ertesi gün uyanınca mı atmıştım? Hatırlamıyorum.

O akşam Ebru ile Derya Teyze biraz gerildi. Biz de Nohut'la biraz gerildik. Konser alanında telefonum çekmedi. O da mesaj atmış. Cevap alamayınca gerilmiş. Konuşmamızın ortasında, her zamanki gibi telefonunu kapattı. Normalde böyle durumlarda o kadar kırılıyorum ki, gece boyu ağlıyorum ve kendimi sülük gibi hissediyorum. Neden bu şekilde davrandığını sorguluyorum. O gece hem tanımadığım bir evde oluşum hem de güzel bir gecenin bir şekilde kötü bitmesini inatla istemeyişim ağlamama engel oldu. Zaten çok yorgundum, öyle sızdım. 

4 yorum:

  1. Günlerdir konsere gelmeni bekliyordum, heyecanla okudum!

    The Veils'i çok seviyorum evet, beğenmenize çok sevindim, çok kafa dengi ve samimi gruptur. Ayrıca tabi vokalin çok hastasıyım :)

    Güzel playlist olmuş valla, orda olmayı başarabilseydim biraz ağlardım bile belki. İyi ki gitmişsin, iyi ki fotoğraf-video çekmeden konseri yaşamışsın. Başka da hiçbir şeyin önemi yok. İstanbul'da yaşamayınca müziksever olmak biraz eziyetli, bir sürü şeye katlanman gerekiyor ama bak sadece Brian'ın sesinin ve o anda hissettiklerini hatırlayacaksın bir süre sonra. Çünkü gerçekten başka hiçbir şeyin önemi yok :)

    Bir dahakinde yanyana dururuz belki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet gerçekten eziyetli. Saatlerce yolculuk, tanımadığım bilmediğim evlerde konaklama :D Kendime yeni fonksiyonlar eklemiş oldum, tanıdık olmayan tuvaletleri kullanabilme gibi.

      Konser çok güzeldi. En güzeli de bas bas bağırarak şarkılara eşlik edebilmekti.

      Ehe, belki yan yana dururuz, çok da güzel olur *.*

      Sil
  2. heey ne güzel oldu bak bu konsere gitmen.
    evden önce ankara sona da istanbul.
    iyi oldu ya.
    sevindim.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, konsere de gitmesem bütün yazı odamda geçirmiş olacaktım resmen :D

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;