28 Kasım 2013 Perşembe

bekle beni mikro!

Bu görseli çok uygun gördüm zira odamızdaki
lamba da böyle şeyler yapıyor.
Size her şeyden bahsetmeye geldim. Yarın Mert'in doğum gününü kutluyoruz. Ah, saat 1 olduğuna göre aslında bu gün. Mert'e ne hediye edeceğimi bilemedim. Kendisi kulağını deldirmek istiyor. Fakat küpe beğendiremiyoruz. "Tek parça, yoğun ve damla gibi akan" küpe istiyormuş. Bizim taktığımız ucuz ve alelade küpeleri takamazmış. Bizimkiler bize yakışıyormuş, ama ona asla yakışmazmış. Bu sözleri üzerine onunla bizim çok kaliteli insanlar olduğumuz için üzerimizdeki en eftirik parçayı bile müthiş taşıdığımızdan, ucuz bile olsa ona değer kazandırdığımızdan, kendisi elmas da taksa bir halta yaramayacağından bahseden bir konuşma yaptım sonunda.

Tek parça, yoğun ve damla gibi akan küpe nasıl olur bilmediğimden ondan başka bir hediye seçmesini istedim. O da benden toprak ve saksı istedi. Böylece biz de pazar günümüzü Mert'e toprak ve saksı aramaya adadık.

"Kızılay'a inelim" dedim Burcu'ya "her bok var orada. Saksı da buluruz." Önce Olgunlar'a gittik. Ben orada şey buldum, eski, ciltli bi' kitap. Emile Zola'nın ama ismi neydi anımsamıyorum şimdi. Mert duymasın ama satın da aldım kitabı eheh. Kış okuma şenliğine dahil edeceğim.

Gezerken feci eğlendik. Neden böyle oldu bilmiyorum. Ben arabalardan korkup "Ah canavarlara bak!" diyerek delirmiş tavuk gibi koştuğum ve mütemadiyen Burcu'ya yapıştığım için olabilir. En son böyle dolmuşların durak yeri gibi olan bi' yerde bulduk kendimizi. Biz karşıya geçmeye çalışırken bir tanesi yanımıza yaklaştı. Ben de söylenmeye başladım. Tam bacağıma pof diye duman püskürttü. Sinirle "Egzozunu bacağıma püskürttü! Bilerek yaptığını biliyorum!" diye çemkirdim. Burcu bunu komik buldu sanırım. Anlatınca Mert de güldü.

Size bi' yazıda travesti kartlarından bahsetmiştim. Erkek olduklarına asla inanamadığımızı söylemiştim. Sonunda bir tane buldum. Durağa yürürken "Aa!" diye zıplayıp alıverdim, Burcu'ya gösterdim. Yeni traş olmuş fakat makyaj yapmış bir Ahmet gibi görünüyor. Ay hiç aşağılamak için söylemiyorum, öyle anlaşılmasın.

Başka neler oldu diye bir düşüneyim... Elimde feci bir kitap birikintisi oluştu. Yeni kitap alışımı durdurmak için Mert sınır koydu bana. Elimdeki kitapların 21'ini okumadan yeni kitap alamazmışım. Onda da bir o kadar kitap olunca iddiaya girdik. 21 kitabı kim önce okursa, diğerine vafıl ısmarlıyor *.* Ben iki kitap bitirdim onu da belirteyim. Şu an Mert'ten öndeyim. Ama hani kazansa da içim yanmaz. Dünya gözüyle bi vafıl yesin istiyorum. Kendisine hayatta almaz o kadar para verip o.

Mert bu aralar baya bi tembelleşti. Ben zaten çalışamıyorum, hani hayatım çalışamamanın azabını çekmekle geçiyor, bari bu oğlanı kurtaralım istiyorum. Tembellik ettiği yetmiyor gibi bir de bunu iyi bir şeymiş gibi göstermeye kalkmıyor mu! En son dün sabahlara kadar daktır hu izlemiş, uyumadan gelmiş derse. Bütün gün uyuklamalar, derste bi uyuma isteği. Labda uyuma isteği. Sonra hocalar müsade etmiyor diye bir onlara atarlanmalar. Ergenliğinin ateşli çağlarında bi çocuğumuz var gibi hissediyoruz bazen Burcu'yla.

Bu gün konuştuk, baya kötüydü ama düzeliyor herhalde. Birazcık üzerine gitmiş olabilirim. Okulda hiç sevmediğimiz, günahımız kadar sevmediğimiz iki çocuk var. Daha önce anlatmıştım hani bizim bence falan çöreklenmişlerdi. Onlardan biriyle öpüşmekle tehdit ettim Mert'i. PİŞMAN DEĞİLİM!

Bir de hiç işimiz yokmuş gibi hocaların değişik kaprisleriyle uğraşıyoz, çok hoş *.*

Ne söylendim ya! Size kitaplarımı göstereceğim bir ara, yine kitap takası yaptık birileriyle. Bir de bu gün bize kredi kartı gibi bi' şey kakaladılar ya da kredi kartı gibi bi' şey kakalama ayağına kimlik bilgilerimizi aldılar. Bakalım, üzerimize şirket kurarlarsa bi şekilde haberimiz olur herhalde.

4 yorum:

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;