5 Ocak 2014 Pazar

Akıl ve Tutku Üzerine

Akıl ve Tutku'yu tee ne zaman okudum, filmini de tee ne zaman izledim ama bir türlü yazamadım. Bu yaşıma dek klasiklere hep temkinli yaklaştım. Sonunda Pride and Prejudice'ı izledim ve böylece Jane Austen okumaya karar verdim. Sonra bunu biraz daha genelleyeyim, İngiliz klasiklerini okuyayım dedim. Ama evde okunmayı bekleyen, istiflenmiş bir sürü kitabım olduğu için, klasiklere istediğim kadar gömülemiyorum. Kitap ihtiyacım olmadığı için klasikleri alamıyorum. Ben de elimdekileri eritip, İngiliz klasiklerine iyice gömüleyim diyorum.

Yine de araya sıkıştırabildiğim birkaç kitap var. Onlardan biri de Akıl ve Tutku oldu. Aslında Aşk ve Gurur'u almıştım fakat daha sonra Mert bana bir ortaklık sebebiyle Akıl ve Tutku'yu alınca, önce Akıl ve Tutku'yu okumaya karar verdim zira yazar ilk önce onu yazmış. Bir daha bir yazarı okumaya başlarsam kronolojik sıra izlemeye çalışacağım, daha sistemli bir okuma şekli denemem gerektiğini düşünüyorum. Her neyse.

Dediğim gibi Jane Austen'in okuduğum ilk kitabıydı bu. Yazarın üslubunu çok sevdim. Sanki zeki ve geveze bir kız, bıcır bıcır benimle konuşuyormuş gibi hissettim her nedense. Belki de yazarı Aşk ve Gurur'daki Elizabeth ile özdeşleştirdim, nedeni bu belki. Ama yazarın bütün kitaplarını okumaya karar verdim.

Kitabı aynı zamanda Pinuccia'nın Kış Okuma Şenliği'ne dahil etme kararı aldım. Ben de filmi de olan kitaplar kategorisine dahil ettim. Zaten anladığım kadarı ile yazarım tüm kitapları filme uyarlanmış. Böylece bir de filmi izledim.

Sense and Sensibility filmin özgün adı, kitabın da öyle. 1995 yapımı. Sanırım daha eski yapım bir Sense and Sensibility de var ama işte, ben bunu izledim.

Oyuncular arasında Titanic filminde ilk kez gördüğüm ve ondan sonra da nerede görsem "Aaa bu o kadın ya!" diye hatırlayıverdiğim Kate Winslet var. İsmini de bu vesileyle öğrenmiş oldum. Alan Rickman var. Bir de kitapta bir görünüp bir kaybolan fakat benim en en en sevdiğim karakteri canlandıran Hugh Lauri var. Hugh Lauri, Mr.Palmer'ı canlandırıyor. Yani esas kızların komşularının kızının huysuz kocasını. Filmi izlerken bunu bilmiyordum, bu rolde o adamı görmek benim için hoş bir sürpriz oldu.

Kitabı düşündüğüm zaman, filmi çok başarılı buldum, belki benim okurken hayal ettiklerimle oldukça iyi örtüştüğünden. Sadece ben Elinor'u kahverengi saçlı hayal etmiştim.

Fark edildiyse kitabın veya filmin içeriğinden çok kendi görüşlerime yer veriyorum çünkü zaten herkes okumuştur gibi bir yargım var. Muhtemelen herkes okumadı ama bana herkes okumuş olmalıymış gibi geliyor. Her neyse, yine de size biraz anlatayım.

Bir aile var, babaları ölürken mirasını oğluna bırakıyor ancak ondan üvey annesine ve üvey kardeşlerine gerekli desteği sağlaması için bir söz istiyor. Oğlan çok az bir para veriyor bunların eline ve babasından kalan eve yerleşme kararı alıyor, karısını da yanına alarak. Böylece bizimkiler ev arayışına başlıyorlar. Uzak bir kuzen vasıtası ile kırsalda minik bir ev buluyorlar ve oraya yerleşiyorlar. Bundan sonrasında ise ailenin iki büyük kızının, yani Elinor ve Marianne'in gönül maceralarına tanıklık ediyoruz biraz.

Elinor biraz daha kontrollü, biraz daha aklı başında bir kız. Marianne ise, anneleri gibi, biraz daha aklı havada. Yo, aslında aptal diye tabir edebileceğimiz kişiler değiller. Sadece mantığın sesine kulaklarını kapatıyorlar biraz. Hisleriyle hareket etmeye daha meyilli Marianne. Onları kontrol edemiyor, kalbine pek söz geçiremiyor. Zaman zaman Elinor'u duygusuz olmakla suçlayıp, ona haksızlık ettiği de oluyor hani.

Bu iki kız kardeş de, kendilerini sevdiğini düşündükleri erkek tarafından bir parça ihanete uğruyorlar. Bu ihanet karşısında verdikleri tepki tabii ki çok farklı. Elinor sessiz, sakin karşılıyor bunu. İçten içe üzülse de, kalbi zaten kırılmış olan, acı çeken kardeşine durumu belli etmiyor. Marianne ise yataklara düşüyor, perişan oluyor, ölümlerden dönüyor.

En sonunda iki kardeş de hayatlarını geçirecekleri adamı buluyorlar ve evleniyorlar, böyle son buluyor hikâyeleri.

Dediğim gibi ben filmi çok başarılı buldum. Şuraya Hugh Lauri'yi iliştirmezsem gözüme uyku girmez, onu da şöylece bırakıyorum.

Bu arada, filmin müzikleri de ( bu noktada ne demem doğru bilmiyorum, film müziği mi, soundtrack mi ya da başka bir şey mi) çok güzeldi, bir dinlemek isterseniz diye onları da şöyle iliştiriyorum.

7 yorum:

  1. sevmişsin sevindim.

    jane austen hastasıyım yaa.

    hamdi koç bi tane daa çevirdi austen. yazarın ilk kitabını.

    çok filmi var austen ya.

    emma çokoş.

    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep çok sevdim ben Jane Austen'i. Aşk ve Gurur'u da aldım, okuycam. Bütün kitaplarını okumak istiyorum, çok sevdim. Anlatımını da, sanki taşralı bir kızla tanışmışım da bıcır bıcır benle konuşuyor gibi, bunları anlatıyor gibi hissediyorum.

      Kitabı okurken hep gözümde canlandırdım kıyafetleri, insanları falan. Sonra da filmi izledim, filmi de çok sevdim.

      Sil
  2. bak çevirmen hamdi koç.
    jane austenları çeviriyo yeni.
    bi de zaten iyi bi yazar bu koç abi.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamam, belki direkt o abinin kitabını okurum bi de.
      Şey, bi de sen bana bir kadın blogcunun yazdığı bir kitabı önermiştin sanki. İsmini hatırlamıyorum ama not defterimde yazılı. Ay onun kitabını bir türlü göremiyorum kitapçıda falan...

      Sil
  3. jenny lawson.

    bütün kitap listelerimi yayınladım blogda yazdığım.
    görmedin mii.
    :)
    yaklaşık 120 kitap.
    :)
    film listelerine de başladım.
    ilk 75'i yayınladım.
    izleyip yazdığım filmler.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oha o yazıları da okudum ama dikkatimi mi çekmemiş acaba? Görmedim valla.
      Du bakiym bi daha bakayım.

      Sil
    2. Ebet kitap listelerinde de bahsetmişsin. Ay ama sen sanırım kitapçıda görüp görmediğimi soruyosun, orda da orda da görmemişim :D

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;