12 Şubat 2014 Çarşamba

Atlas Silkindi ~ Ayn Rand

Çeviren: Belkıs Dişbudak
Özgün Adı: Atlas Shrugged
Kapak Tasarımı: Mehmet Cihan Poçan
Yayın Yılı: 4. Baskı / Aralık 2010
Yayınevi: Plato Yayınları
Sayfa Sayısı: 1201

ARKA KAPAK:

BENİ SÖMÜREN BİZLER


Karşımda iki arkadaş grubu var. Bir derenin kıyısında oturuyorlar. Şu anda birbirlerine düşmanlar... Ellerindeki taşları öfke ve nefretle sıkarak karşılıklı konuşuyorlar. Ben iki grubun tam ortasında oturuyorum. Havadaki gerilimin fotoğrafını çekiyorum. Derenin sesine biraz uzaktaki fabrikanın grev davulu karışıyor. İki grup da sendikanın yönetimini ele geçirmek istiyor. Konuşmalardaki sessiz gerilim solcu bir sokak tiyatrosundan gelen tiradla kesiliyor. Tiyatrocunun sözlerine iki grup da hak verip, kaldıkları yerden düşmanlığa devam ediyor. Bir polis helikopteri fabrikanın üstünden dereye doğru daireler çizerek üzerimizde dolaşıyor. Ben sendikanın gazetesini çıkarıyorum, grevin fotoğraflarını çekiyorum.

Eski arkadaşlar şimdi birbirlerine nefretle bakıyor. 5-6 kişilik gruplarıyla, ellerinin içine aldıkları taşları birazdan çıkacak kavga için hazırlıyorlar. Arada bir ceketlerini açıp silahlarını gösteriyorlar. Konuşma devam ediyor ve birbirlerine aynı şeyi söylüyorlar: "BURADAN GİDİN, BU FABRİKA BİZİM." Bir halk ozanı lafı alıp "bu fabrika bizim" diye kötü bir mikrofona bağırıyor. İşçiler bu türküye katılıyorlar.Bir jandarma aracı gelip duruyor. Komutan etrafa bakıp, "BU FABRİKA ESAS BİZİM" diyor. Bir emekçi ressam "Benim İşçilerim" adlı sergisini açıyor. İşçiler resimlerle ilgilenmiyorlar ama sokak tiyatrosunun oyuncuları resimleri çok beğeniyorlar. Havadaki gerilim devam ediyor. Maliye bakanlığından bir grup bu fabrikadan daha fazla vergi almak için minibüsten iniyor. Onlar da bu fabrikanın kendilerine ait olduğunu düşünüyor. Aynı anda derenin kenarında kavga çıkıyor. Eski arkadaşlar FABRİKA BİZİM diye kavga ediyor, birbirlerini dövüyor. Kanları derenin suyuna karışıyor.

Dört gün sonra fotoğraf makinemin kapağını grev çadırında bulma umuduyla fabrikaya gidiyorum.Fabrikanın sahibi olduğunu iddia eden grevciler, sendikacılar, maliyeciler, jandarmalar, tiyatrocular, ressamlar, türkücüler, polisler, solcu üniversiteliler, gazeteciler... Hiçbiri ortada yoktu. Derenin sesinden başka hiçbir ses duyulmuyordu. Rüzgarın sesi yerdeki gazete parçalarının üzerinden geçip derenin sesine karışıyordu. Dört gün önceki grevin davul zurnasından, polisin helikopterinden, maliyenin minibüsünden, sokak tiyatrocularının haykırışlarından, işçilerin heyecanlı sloglanlarından, sendika için kavga eden arkadaşlarımın çığlıklarından geriye kocaman, ağır ve derin sessizlik kalmıştı. Kafamı kaldırıp sessizliğin nedenini anlamaya çalışıyorum. Bana herkesin nereye gittiğini, bütün bu insanların nasıl yok olduğunu, bu ölüm sessizliğinin nedenini söyleyecek birini arıyorum; kimseyi göremiyorum. Fabrikanın kapısında asılı duran küçük bir levhadan başka. Yorgun, sessiz, bir küçük levha bir küçük yazı, bir küçük kelime. Hayatımın bütün sorularının cevabı. FABRİKANIN ESAS SAHİBİ GİRİŞTEKİ BÜYÜK KAPIYA BİR TEK SÖZ YAZIP GİTMİŞTİ... KAPALI.

Atlas Silkindi, bütün yaratıcıların "KAPALI" levhasını asıp gittikleri günü anlatıyor. Bütün yapan edenlerin, kendisi için çalışıp farkında olmadan "biz"lere hizmet eden bütün "ben"lerin çekip gittikleri gün "biz"lerin, yani şikayet edenlerin şikayet edecek kimseyi bulamadığı o korkunç günü gösteriyor. "Biz"lerin "ben"i nasıl sömürdüğünü resmediyor. Kitabı okurken karar vereceksiniz: Yapan edenlerden misiniz, yoksa şikayet edenlerden mi? Eğer şikayet edenlerdenseniz bu kitabı okumayın, utanırsınız.


  • Ayrımsız arzular ve seçici olmayan ilişkiler, ancak seksi ve kendilerini kötü sayan insanların yönelebileceği bir şeydi. (sf.113)
  • "Çünkü onlar sağ kalmaya çalışan bir tomar sefil çocuk... umutsuzca, beceriksizce çabalıyorlar, oysa ben... ben o yükü hissetmiyorum bile." (sf.151)
  • "Ahlâk nedir?" diye sordu Dagny.
    "Doğruyu yanlıştan ayırt etme, gerçeği görme yeteneği, bunların gösterdiğini yapma cesareti, iyi olana adanma, ne pahasına olursa olsun iyinin yanında yer alma dürüstlüğü. Ama onu nereden bulacaksın?" (sf.183)
  • "Siz eşi bulunmaz derecede zeki bir çocuksunuz, hayatı yeterince tanımadığınız için de insanların aptallığını tam olarak ölçemiyorsunuz. Ben tüm hayatım boyunca bununla mücadele ettim. Çok yoruldum..." Samimi bir ses tonuyla konuşuyordu. Yavaşça Dagny'den uzaklaştı. "Bir zamanlar bu dünyayıne trajik bir mezbele haline getirdiklerine bakıp ağlamak isterdim, onlara dinlesinler diye yalvarmak isterdim... Ben onlara daha iyi yaşamalarını öğretebilirdim! Ama beni duyacak kimse yoktu. Beni dinleyecek organları yoktu... Zekâ? Öyle ender bulunan şey ki! Bir anlığına insanlar arasında çıkıyor, sonra yok oluyor. Yapısını bile anlayamıyoruz... Geleceği nedir... ölecek mi... onu da bilemiyoruz." (sf.197)
  • "Bu dünyada iki yol vardır, ya sevapkârsınızdır, ya da hoşça vakit geçiriyorsunuzdur. İkisi birden olmaz, hanımefendi, ikisi birden olmaz." (sf.305)
  • Para önce yaratılır, ancak ondan sonra yağmalanır ya da sızdırılır. İlk önce dürüst insanların çabalarıyla yaratılması gerekir, buna da herkes kendi yeteneği oranında katkıda bulunur. (sf.423)
  • "O da, onun gibilerin hepsi de, doğru olduğunu bildikleri düşüncelerden kaçıp duruyorlar. Siz kötü olduğunu bildiğiniz düşünceleri kafanızdan kovalıyorsunuz. Onlar çabadan kaçınmak için bunu yapıyorlar. Siz kendinize iltimas yapacak bir şeyi düşünme konusunda kendinize izin vermemek için yapıyorsunuz. Onlar duygularına ne pahasına olursa olsun pay tanıyorlar. Siz duygularınızı her sorunda ilk feda edeceğiniz şey olarak görüyorsunuz. Onlar hiçbir şeye tahammül etmek istemiyor, siz her şeye tahammül etmeye hazırsınız. Onlar habire sorumluluktan kaçıyor, siz sorumluluk alıyorsunuz. Ama asıl hatanın aynı olduğunu görmüyor musunuz? Gerçeği görmeyi reddetmek, hangi nedenle olursa olsun, çok feci sonuçlar doğurur. Bir teki dulunda kötü olan hiçbir düşünce yoktur, o da düşünmeyi reddetmektir." (sf.431)
  • Masum insanları yönetebilecek güç yoktur. Herhangi bir hükümetin tek kozu, suçluların tepesine binmektir. (sf.450)
  • En büyük suç, hak edilmeyen suçluluğu kabul etmektir. (sf.470)
  • (...) seks bir sebep değildir, insanın kendi değeriyle ilgili kanaatinin bir sonucu ve ifadesidir. (sf.505)
  • Dr. Ferris, "İnsanı zararsız hale getirmenin tek yolu, onun işlediği suçu bulmaktır, onu demek istiyorum," dedi. "Kendi suçu olarak gördüğü şeyi. Yalnızca on kuruş çalmış olsa bile, ona banka soyguncusuna verilecek cezayı verirsin, gıkı çıkmaz. Her eziyete katlanır ve bunu hak ettiğine inanır. Dünyada yeterince suç yoksa, o zaman yaratmalıyız. Bir insana ilkbaharda çiçeklere bakmanın kötü bir şey olduğunu söylersek, o da bize inanırsa, sonra çiçeklere baktığında, ona ne istersek yapabiliriz. Kendini savunmaya kalkmaz. Kendinin buna değmeyeceğini düşünür. Mücadele etmez. Ama kendi standartlarına göre yaşayan insandan kendimizi korumamız gerek. Vicdanı temiz olandan kendimizi korumak zorundayız. Bizi yenecek adam odur." (sf.565)
  • İnsan adalete karşı acıma duygusuyla hareket ederse, kötülerin hatırı için iyileri cezalandırmış olur. (sf.583)
  • Soygun güpegündüz, yasanın onayıyla yapılmışsa, o zaman her türlü onurlu tazmin hareketinin de yeraltına girmesi gerekir. (sf.591)
  • Bir insanı insanlıktan çıkarmanın en kısa yolu, işini iyi yapmak için değil de, mümkün olan en kötü biçimde yapmak için gün be gün uğraşmak zorunda bırakmaktır. (sf.682)
  • "Her insan kendi dünyasını kendine benzer yaratır." 
  • "Seçme gücü vardır, ama yaptığı seçimin sonuçlarından kaçma gücü yoktur." (sf.810)
  • Yavrularına sağ kalmayı öğreten tüm canlıları düşündü. Kedilerin yavrularına avcılığı öğretmesi, kuşların uçmayı öğretmesi... oysa sağ kalmak için aklını kullanması gereken insan, çocuğa düşünmesini öğretmeyi beceremediği gibi, eğitim süreci boyunca onun beynini mahvediyor, onu düşünmenin kötü olduğuna inandırıyor, hem de bunu, o daha düşünmeyi öğrenmeden önce yapıyordu.

    Çocuğa o yolculuk boyunca fırlatıp attığımız klişe sözler, onun motorunu dondurmak, bilincinin gücünü kesmek için planlanmış şeylerdi. "O kadar çok soru sorma, çocuk dediğin, görülebilmeli, ama işitilmemeli!" "Sen kim oluyorsun da düşünüyorsun? Böyledir çünkü ben öyle diyorum!" "İsyan etme, uyum sağla!" "Sivri olma, gruptan ol!" "Mücadele etme, ödün ver!" "Kalbin, beyninden daha önemlidir!" "Sen ne bileceksin! En iyisini bürokratlar bilir!" "Sen kim oluyorsun da itiraz ediyorsun? Tüm değerler izafidir!" "Kim oluyorsun da serserinin kurşunundan kaçıyorsun? O yalnızca kişisel bir önyargı!"

    İnsan bir kuşu, yavrusunun kanat tüylerini yolar, sonra onu kendi kendine yaşasın diye yuvadan dışarı iterken görse, dehşete kapılır, oysa insanın kendi yavrusuna yaptığı tam da bu, diye düşündü. (sf.1018)
  • Fedakârlık ahlâkının size ideal olarak sunduğu yalnızca ölmek değildir; yavaş yavaş işkenceyle ölmektir. (sf.1055)
  • İnsanoğlunun mitolojilerinde, insanın bir zamanlar sahip olup sonradan kaybettiği bir cennetin ne kadar ısrarla anlatıldığına bakın. Atlantis kenti, Cennet Bahçesi ya da mükemmelliğin bir krallığı. Bunlar hep geride kalmıştır. Bu efsanelerin kökü, ırkın geçmişinde değil, her bir insanın geçmişindedir. Çocukluğunuzun ilk yıllarında, boyun eğmesini, mantıksızlığın korkusuna teslim olmasını, aklınızın değerinden kuşku duymasını öğrenmeden önce, ışıl ışıl bir varoluşu tanımış olduğunuzu, apaçık bir evrene dönük rasyonel bir bilincin bağımsızlığına sahip olduğunuzu, bir anı kadar somut olmasa bile, umutsuz özlemin dağınık acısı biçiminde, hala bilmektesiniz. İşte kaybettiğiniz, aradığınız cennet odur... ve ona kavuşmak istediğiniz anda da sizindir. (sf.1086)


2 yorum:

  1. havadaki gerilimin fotosu.

    ilk iki paragraf iyi yaa.

    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabii bi konuşma var kitapta bi 43274932 sayfa, onu kitaptan okumak gerek. 1200 sayfada anlatmak istenenin özeti gibi. Onları yazamadım :D

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;