26 Mayıs 2014 Pazartesi

tanrı bi' insanı yaratırken içine bir tutam sorumluluk duygusu katmayı unutursa...


Sabah dört gibi, hâlâ limnoloji konularımı bitirememiştim çünkü onları okumak yerene gereksiz insanlarla zaman öldürmüştüm. Mert'in sabah dokuzda tarih sınavı vardı, saat üçte de benimle birlikte limnoloji sınavına girecekti. Sınav derken bahsettiğim FİNAL arkadaşlar. Neyse, ben daha fazla kitapla cebelleşmektense uyumaya karar verdim. Mert de beni 11 gibi uyandırabileceğini söyledi. Böylece banyo yapıp bölüme gidecektim ve yemek yiyecektik. Planımız buydu.

Saat on bir buçuk gibi telefonum çaldı ve uyandım. "Hemen banyoya giriyorum, sonra saçımı kurutup gelirim bölüme." diye bi' mesaj attım. Şöyle bir yanıt geldi "Cessie ben bölümde değilim. Uyanamamışım." Şöyle bir sersemledim, kaldım. "NEY? AİT?" dedim. Dolayısıyla giremediğini söyledi. Tamam buraya kadar anlaşılabilir değil mi? Yani bir insandan bahsediyoruz, çok geç yatmış, uyanamamış. Hepimizin başına gelebilir. Ya gün içinde konuşurken "Cessie, sanırım AİT'ten 2.vize yerine ödev vermemiz gerekiyordu, çünkü ben ikinci vizeye de girmedim, fark ettim de." demesi? Bu kadarla bitmiyor...

Limnolojiden sunum ödevimiz vardı. Hoca o ödevi, benim derse girmediğim bir gün vermiş. Dolayısıyla ben ödevin konusunu ve teslim tarihini Mert'ten öğrendim. Hoca bir sunum hazırlamamızı istemiş fakat sunmak yerine ona slaytları verecekmişiz. Konu hakkında bizi serbest bırakmış fakat derste onun anlattıklarını tekrar tekrar anlatmamamızı istemiş. "Mesela mitolojide göller gibi bir konu seçebilirsiniz." demiş. Ben de bundan ilhamla edebiyatta göller üzerine bir sunum hazırlamayı planlıyordum. Ve yine romanlarında dalgalardan, denizlerden dem vuran ve en sonunda da Ouse Nehri'ne ceplerini taşlarla doldurup atlayarak ölmüş olan Virgina Woolf üzerinden gidebilirim diye de düşünmüştüm. Fakat ödevin son teslim günü BUGÜNMÜŞ!!! Mert efendi her şeyi yanlış anlamış ve dolayısıyla beni de yanlış bilgilendirmiş! Yani ödevimi yapmadım ve teslim de edemedim.

Şu yukarıdaki capste gördüğünüz gibi bakıyorum dünyaya mesela tüm bu olanlar karşısında. Çok şaşkınım.

Çok şaşkın olduğum bir başka hadise daha var. Yeryüzünde kabul edemeyeceğim hiçbir insan olmadığını sanıyordum. Gerçekten, yani inanıyordum buna ama varmış öyle bir insan evladı. Ve o kişi Koray'mış. Koray bir internet arkadaşıydı. Fakat kesinlikle iletişim kuramadığım bir internet arkadaşıydı. Hayatımda hiç bir insanla iletişim kurma konusunda o kadar zorlanmadım. Adam düşünmeyi reddediyor yahu! Reddediyor. Bildiğiniz reddediyor.

Dün akşam biri, bahsettiğim saçma sapan tanımadığımız insanlarla konuşma sitesinde bana bi' şeyler yazdı. Konuşma tarzı, seçtiği kelimeler falan Koray'a o kadar benziyordu ki, olabilir mi ulan diye düşündüm bi'. (İşte vizeye çalışmam gerekirken bu saçmalıklarla uğraşıyordum. Neyse.) Ne o olduğundan ne olmadığından emin olabildim, zaten daha önce de beni böyle kandırmıştı -.- Adam beni hep kandırıyor zaten. Baya bi' dalga geçtik o meçhul kişiyle karşılıklı ama sonra ben sıkıldım falan. Sonra da Koray'a gerçekten o kişi olup olmadığını sordum. Olmadığını söyledi fakat yine de emin olamadım, belli olmaz ki.
İşte tam bu noktada sinirlendim ve bu herifi bir türlü kabullenemediğimi, onun düşünmeyişini ve yaşamını da bir türlü kabullenemediğimi fark ettim. Bir atarlandım, bir çemkirdim tabii ki klasik Cessie Balık gibi davranarak. 

Bu gün Mert'le konuşuyorduk. Hayıflandım biraz, bir insanı kabullenememiş olmayı kabullenemedim. Mert "Salak!" diye kafama patlattı bi' tane. "Nooluyo ya?! A-a! Noluyo ulan?!" diye neye uğradığımı anlayamaya çalışırken "O senin tam zıttın bi' adam! Onu nasıl kabullenebilirsin ki? Saçmalama!" diye bana çemkirmeye devam etti.

Ya yine de ben üzgünüm bu konuda. Ne bileyim, bir yaşam biçimini kabul edememiş olmak çok can sıkıcı. Hem de bana zarar vermeyen bir yaşam biçimini. Bu yüzden biraz pişmanım yine anlık ve sert bir tepki verdiğim için. Kendimi eğiteceğim bu konuda. Zaten onu da kabullenmeyi başarırsam, eminim bana peygamberlik falan bahşedilir.

Bütün bunların dışında bu gün Esin'e "Esin, ben uyuyamıyorum." diye mesaj attım. Sonra telefonda konuştuk. Konuştuklarımızı çok detaylı yazmayacağım ama şöyleydi: Bana "Söyleyeceğin başka şeyler var mı Cessie?" diye sordu. "Şey, bazı şeyler var ve sanırım söylemem gerekiyor. Ama çok utanç verici, bu yüzden söylemek istemiyorum." dedim. "Tamam?" dedi. "Tamam yani söylemiyim bence." dedim. "E ama söyle?" dedi. Mert de "Söylesene kadına!" diye beni dürtükleyince ona pırtladım. 

Konuşma arasında Esin bana şöyle bir öneride bulundu: "Çok sıkışırsan kalk acile git ve ben sıkıldım falan de." Ben de şöyle bir tepki verdim "Acile?" O da "Evet." dedi. "Sıkıldım diye acile mi gideyim?" dedim iyice anlamak için. O da "Ya da beni de arayabilirsin." dedi. Bence en akıllıcası Mert'i aramak olur ama kendimi pijamalarla Ankara sokaklarında hayal etmek de çok komik tabii.

Bi' bitsin şu dönem. Bi' eve gideyim, bi' geleyim. Bi' bi'şeyler.
Şu oğlandan da özür dileyeyim of. Ben ve lanet olası vicdanım...

4 yorum:

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;