7 Haziran 2014 Cumartesi

imagine dragons ve ergen buhranlarım


Yazıya bu zor günlerimde yanımda olan Smashing Pumpkins, Vampire Weekend, The Strokes ve İmagine Dragons'a teşekkür ederek başlamak istiyorum. Hayatımın bu döneminde hayatıma girdikleri için memnunum fakat ileride bana bu günleri hatırlatacak olmaları üzücü.

Ben aslında çok neşeliyim, aktifim, gerçekten. Okuyorum, ayı kakası ayıklama konusunda da çok heyecanlıyım. Antropoloji öğreneceğim, mutluyum. Gerçekten. Ama hâlâ yok olup gitmek istiyorum. Her bir molekülüme dek parçalara ayrılmak. Bir daha birleşmemek üzere. Sanacaksınız ki çok kötü şeyler yaşıyorum. Bittim, yıkıldım. Yok yahu değil. Her zamanki gibiyim. Lisede olduğumdan daha bile iyiyim.

Dün annemle feci sevimsiz bir telefon konuşması yaptık. Regl olacağım, sinirliyim. Mert'e çemkirip duruyorum. Anneme de çemkirdim. Eve pazar günü değil de pazartesi günü döneceğim için çemkirdi, kurumayan çamaşırlarımdan söz ettiğimde beni dinlemedi, neden tüm işlerimi onun isteği doğrultusunda ayarlamadığım konusunda hesap sordu. Adana'da bir kez bile kullanmayacağım kirli çamaşırları sırf bir gün erken gitmek pahasına oraya sürüklemeyişime içerledi ve ben de patladım. "Beni hayattan soğutuyorsun" dedim ona. Sonra da "Karabasan gibi. Annemle olan ilişkimiz karabasan gibi." diye söylendim.

Bir an düşündüm. Pazar günü kalkıp gitsem bu tartışma hiç yaşanmamış gibi boynuma sarılacaktı. Pazartesi de öyle. Bu fikir midemi bulandırdı. Asla konuşamayacağımız onlarca şey midemi bulandırıyor. Annemle sakince, sadece derdimi biraz olsun anlasın diye başlayan ve benim nefessiz kalana kadar ağlamamla sonuçlanan konuşmalarımızı hatırladım. Tüm dünyamın merkezinde olmak isteyen 60 yaşında bir kadın, telefonda beş yaşında bir çocuk gibi davranıyordu. Bu işe yaramayınca duygu sömürüsü.

Onu özür dilemek için aradım. Kendimi sakinleştirdim ve "Sana bağırdığım için özür dilerim." dedim. Daha fazla duygu sömürüsüyle karşılaştım.

Abarttığımı düşüneceksiniz çünkü tüm annelerle kızları arasında böyle şeyler olur. Herkese annesi karışıyor, bütün anneler aynı falan filan. Ama benim burada yaşamının büyük bir çoğunu iğrenç bir suçluluk duygusuyla ve olduğu gibi olduğu için kendinden her an nefret etmiş biri olduğum gerçeğini gözden kaçırıyorsunuz. Olduğum şeyi bile yeni yeni sevmeye başladım. Bütün bunlarda annemle olan sağlıksız ilişkimin de etkisi olduğuna çok inanıyorum. Tüm suçu da anneme yüklemek niyetinde değilim, ikimizin de hataları olmuştur.

Sonuçta her şeyden nefret ediyordum. Ağlayamamıştım. Çöküp durduğu için Mert'ten, hâlâ gözyaşı döktüğü için Ebru'dan nefret ediyordum. Kütüğün biri olduğu için Koray'dan nefret ediyordum. Beni asla anlamamış olan isimlerini tek tek sayamayacağım onca insandan nefret ediyordum. Postmodernist çağdan (djhsfkds) nefret ediyordum. Çok ergenim.

Ben de kendimi kitabıma ve yeni şarkılara adadım. Pazartesi Adana'ya dönüyorum, biletimi aldım. Saat dokuz buçukta falan beni AŞTİ'de görür ve fotoğrafınızı çektiğimden şüphelenirseniz, bilin ki çekmiyorum. Manyak değilim çünkü. Sadece biraz sorunluyum. Biraz. Azıcık.

Salı günü de Esin'e gitmeyi planlıyorum ahaha. Hatta eve gitmeden Esin'e gitsem ve "Eve gideceğime kendimi kendi bağırsaklarımla boğmayı yeğlerim Esin" desem çok süper olurdu aslında.

Bir de, zet.com'da hayallerimin kolyesini gördüm ama 55 liraymış. Bence aranızda para toplayıp bana hediye edin kolyeyi.

Şöyle bir şey. Çok tatlı.

Bir de son olarak Imagine Dragons- Demon. Dinleyin.

13 yorum:

  1. Tek soru: Ne kadar doğru?
    Yaşadığımız hayatlar diyorum. Çok basit gelmiyor mu size de? Ye iç sıç’tan ibaret. Bir de seks tabii, değişmez amaç. Freud’a göre her şeyin altında yatan ana etken. Çok basit. Hayat diyorum. Yaşadığımız hayatlar.

    Sorsan herkes depresif, herkes bunalımda. Çok net. 100 kişiye sorsan, sapma paysız 98’i depresif ve mutsuz. Huzursuz. İstediği hayatı yaşayamıyor, istediği seksi yaşayamıyor, istediği işi yapamıyor, istediği şeylere sahip olamıyor vesaire vesaire.

    Söyleyince fark ettin dimi? Hatta “hakikaten doğru lan” dedin. Doğru çünkü. Ben de böyle fark etmiştim.

    Biri söylemeyince fark etmiyorsun. Söylenince fark ediyor insan. Doğru bu. Mutsuz hayatlar yaşıyoruz; ama hiçbirimiz bunu düzeltmek için bir şeyler yapmıyoruz. Zor geliyor. Üşeniyoruz.

    En üşenmeyen “neyi değiştirecek ki sanki” deyip denemiyor. Hayatını değiştirmeyi. Sonra tekrar mutsuz hayatlarımıza geri dönüyoruz. Halbuki denemek bir şey kaybettirmeyecek. Denemiyoruz. Belki denesek her şey düzelecek.

    Geçen gün birini ikna etmeye çalışırken bir örnek vermiştim. “Mesela en başta çayı şekersiz içmeyi dene.” Bu sizin hayatınızı değiştirmeyecek tabiki. Hatta muhtemelen hayatınızda hiçbir şeye etki bile etmeyecek; ama en azından hayatınızdaki bazı alışkanlıklarınızdan vazgeçebileceğinizi gösterecek.

    Ben bunu biraz abarttım. Önce alkolü bıraktım, sonra seksi.

    Çok fazla kendi hayatımdan bahsetmeyeceğim; ama radikal kararlar verip hayatında köklü değişiklikler yapmak, insana iyi geliyor. Şunu fark ediyorsun ki hayatının kontrolü senin elinde.

    Mutlu veya mutsuz olmak da öyle.

    Aklına gelen değişiklikleri yapmadan önce, bu değişiklikleri yapmak korkutuyor insanı. Yapabilir misin bilmiyorsun. Yaptıktan sonra mutlu olur musun bilmiyorsun. Zorluyor da bir yandan, üşeniyorsun.

    Ama bir zincir var. O zinciri kırınca, gerisi geliyor.

    Hangi konuda olursa olsun. O zinciri kırmak gerekiyor. Kırmadığın sürece mutsuz bir hayat sürüyorsun ve bu mutsuzluk bitmiyor, bitmiyor, bitmiyor.

    Saçma sapan acıları büyütüp büyütüp hayatının merkez noktasına koyuyorsun. “Aşk acısı” gibi mesela. Aşk bile olmayan takıntıları, hoşlantıları “aşk” diye adlandırıp bir de acısını yaşıyorsun. Dert oluyor bu senin için, halbuki gerek yok.

    Ya da ne bileyim. Bir şey istiyorsun, onu alamadığın için. İçin acıyor. Üzülüyorsun. Saçma sapan.

    Amaçsız hayatlar yaşıyoruz. Hayat amacından bahsediyorum. İdeal.

    Bizim suçumuz değil, sistemin suçu tamamen. Sistem hayallerimizi çaldığı andan itibaren, amaçsız yaşamaya mecbur kalıyoruz. Çünkü hayallerimizin peşinden gidince, toplum bizi dışlıyor. Toplum dışlamasından korkuyoruz.

    Korkmayanlar da yanlış açıdan yaklaşıyor olaya. “İstediğimle sevişirim istediğimi yaparım kime ne? toplumdan banane” gibi basit bir savunma mekanizması. Basit konular.

    Sistem de tam olarak böyle işliyor.

    Sen saçma sapan konularda kendini toplum dışı hissedip özel görüyorsun. Yaptığın hiçbir şey yok. İdealin yok. Işık yok. Hayal yok.

    Tekil konuşmuyorum. Yaşadıklarımı anlatıyorum. Sonradan fark ediyorsun.

    Kabullenmek zor, biliyorum. Değiştirmek istemiyorsun hayatını. Mutsuz olmana rağmen. Berbat hissetmene rağmen. Hatta biri sana bunu söyleyince “sanane rrak” diyesin geliyor. Anlayabiliyorum.

    Mutsuz hayatlar yaşıyoruz; ama hiçbirimiz değiştirmeye de niyetli değiliz. Çok basit hayatlar yaşıyoruz. Günlerinizi sorgulayın.

    En son yaptığınız “faydalı” şey neydi? Etrafa faydalı olmasına gerek yok. Kendinize. Yaşadığımız hayatlar diyorum. Tek soru:

    Ne kadar doğru?

    kaynak: http://www.lolero.com/post/84556856147/tek-soru-ne-kadar-dogru

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısmen doğru. "Oha ulan, çok haklı!" diyemiyorum.

      Önce kendimi düşünüyorum. Herkesin ağlak, depresif ve intihara eğilimli olduğu bir dünyada en başta ben kendi durumumla dalga geçmeyi becerebiliyorum. Dün onu söyledim Mert'e. Dedim ki "Biyolojik nedenleri de vardır belki bu depresif hallerin ama, düşünce çok önemli." Dedim ki, "O kadar dağılıp gitmeye meyillisiniz ki. Tahammül edemiyorum."

      Geçenlerde kendimle ilgili süper bir şey fark ettim Günlükçü, ben asla mutsuz olmayacağım. Zaman zaman acı çekeceğim doğru, şu anda bir miktar çekiyor olduğum da doğru ama bir acı her zaman mutsuzlukla eş değil. Ben mutluyum, mutlu olmaya devam edeceğim. Dünya başıma yıkıldığında bile "mutsuzum" demem belki, çünkü bütünüm. Anlatıp durdukları o bomboş hissetme halini hiç yaşamadım.

      Benim yılgınlığım çevremdeki koca insanların tepinip sızlandığını görünce katlanılmaz bir boyuta ulaşıyor yoksa hayat mühim değil. Kendi hayatım da değil, bir hayatla her şeyi yapar insan. Değiştirebilir tabii. Ben de değiştirebilirim. Ama annemle iyi bir ilişki yaratamam kendime, geçmişi de telafi edemem. Bir yolu olsa onu bulmuş ve yapmış olurdum, çok denedim.

      Yazıda kendimi bulamıyorum.
      Bulmalı mıydım? Sen ne dersin benim hakkımda?

      Sil
    2. ben yazıda kimsenin kendini tamamen bulabileceğini düşünmüyorum. ama gereksiz şeylere çok fazla takıldığımız gerçeği var, o herkeste var, en çok da sende olduğunu düşünüyorum.
      bencillik denebilir ama herkesin gördüğü gibi değil. kötü bir bencil değilsin, sadece bence biraz "ben"cilsin. duygularınla alakalı şeylerde başkalarının görüşlerini düşünebiliyosun, farklı versiyonlar üretip böyle de düşünüyo olabilir belki ben böyle dememeliyim diyebiliyosun ama sonunda yine de ilk düşündüklerinde takılıp kalıyosun, kendini ondan sıyıramıyosun.

      dünyada bağlanıcak o kadar güzel şey varken materyallerle olan sorunlarına takılıp kalıyosun. sadece sen değil, herkes kalıyo. kapital sistemin getirilerinden biri. yüzyıllardır insanlığın yaşadığı sorun.

      duygusal buhranlar kişi için önemli, bunlarla ilgilenmeli ve eğer yapabiliyosa içinden atmalı. senin için yazmak bunun için bir yöntem ama belki de bir yandan böyle şeyleri tekrar tekrar hissetmen için bir izin, her seferinde daha ateşli hissetmen için kömür.
      duyguların hakkında düşünürken, hareket ederken duygularının ve yaşadıklarının neler tarafından meydana geldiğini hesaba katman ve meydana getiren bu etkenleri nelerin etkilediğini hesaba katman gerekiyo. ama bu en ideal olanı elbette.
      kimse o kadar ideal olamaz. kimse o kadar arınamaz "ben"cilliğinden.

      "ben"cilliğinle nasıl ilgilendiğini bilirsen bence çok kullanışlı bir şey.

      insan değiştirebilir bir şeyleri ama geçmişi değiştiremez, evet. ama annenle iyi bir ilişki yaratabilirsin. annenle anlaşamıyo olman ilişkinin iyi olmayacağı anlamına gelmez. sadece burda değişme kapasitesi en yüksek olanın sen olduğunu anlaman ve bu yüklü sorumluluğu kabullenmen gerek. ikiniz de bir şey yapmalı ama en çok çabayı senin sarfetmen gerek. sen tazesin, bükülebilir, esneyebilir, gelişebilirsin. annense limitine yakın belki de. seninse limitin daha belli değil. anneni kabullenebilir, dediklerinin seni etkilememesinin yolunu bularak onun için iyi bir dinleyici olabilirsin. İlişkiler sadece mükemmel iletişimle iyi olmaz. Bazen çok bozuk bir iletişim vardır ama taraflardan biri bu bozuklukla nasıl idare edebileceğini biliyordur, ya da öğrenmeye çalışır. Annenle aranda koparamayacağın bir bağ var. Bu bağı ve annenin kusurlarını kabullenmen gerekiyor. Annen senin kusurlarını kabullenmiyo gibi gözükse de o seni bir nevi her şeyinle kabullenmiş aslında. Seninle bağrışsa da seninle konuşmaya devam ediyor. Kızısın. Bu gerçeği biliyor, bu gerçeği sadece kabullenmiyor aynı zamanda seviyor. Nasıl bir insan olacağını kestirme imkanı olmadığı halde seni dönüştüğün kişi olarak seviyor. İnsanlar sana sürekli seviyorum demek zorunda değil, bazen seni sevdiklerini senin kabullenmen ve bunun sorumluluğuyla da başa çıkman gerekir.

      Hayatta mutsuz olmayacağına inanman harika, boş hissetmiyorsun. Aşırı derecede bulunmaz oldu son zamanlarda.
      Ama belki de şu an ne kadar öyle hissetmesen de o sırada demişsin ki "her şeyden nefret ediyorum."

      Bana göre, her şeyden nefret ettiğini yazmadan önce hayatındaki her şeyi en başından iki üç kez gözden geçirmen gerek. Nefret ettiğini söylemenin ne kadar ciddi bişi olduğunu düşündüğüme inanamazsın. Aynı zamanda sevginin de. Bir cümleyi kurmadan önce, üstüne de kayda almadan önce çok fazla kez düşünmüş olmak gerekiyor. Ve bazen de öyle düşünmelisin ki kendini o cümleyi yazmamaya zorlamalısın.

      Hayatta bazen kendini zorlamak gerekiyor. Bir şeylerin istediğin gibi olmayacağını öğrenmek gerekiyor. Elinde olanla yaptıklarına yetinmek değil en iyisini yapmak olarak bakmayı öğrenmen gerekiyor. Elinden gelenin en iyisi bence bu demek.

      Elbette belki de burda yazdıklarımın bir kısmını yapmıyorsun bir kısmını yapıyorsun. belki ben seni yanlış okudum. Zaten ben de idealimin çok uzağındayım. Ama senin hakkında diyeceklerimin bunlar olduğunu düşünüyorum.

      Sil
    3. Diğer soruna kesin bir cevap olarak da şunu diyebilirim, hiçbir yazıda kendini tamamen bulamayacaksın. Sen kendini bulduğunu hissetsen de yazarın yazarken öyle düşündüğünden asla emin olamazsın. Belki de oradaki bir kelime çok başka bir şey ifade ediyor, sen henüz bilmiyorsun. Benim düşünceme göre yazıda kendini bulmaya çalışma, yazıda sana katacak bir şey bulmaya çalış. Kendini bulmak açısından da bakarsak, düşüncelerini onaylayacak bir şeyler aramalısın evet ama düşüncelerine zıt giden şeyleri de gözden kaçırmamalısın hatta onları da aramalısın. Kaçırdığına inanmıyorum gerçi, okumayı biliyorsun. Sadece ben söylemek istedim.

      hayatında hiçbir zorluk bulamadığın zaman bir sorun vardır bence cessie. olan zorlukları gözardı etme, kabullen sev ilgilen.

      ben de aynısını yapmaya çalışıyorum.

      iki tane ardarda yazmam gerekti karakter yetmedi, özür dilerim.

      Sil
    4. Öncelikle uzun uzun yazdığın için teşekkür ederim. Aslında "benim hakkımda sen ne diyorsun?" derken kastettiğim "bu yazıdan çıkarmam gereken bir ders vardı ve ben onu kaçırdım mı?" idi sanırım. Yine de yazdıkların için teşekkür ederim.

      Gereksiz şeylere takılmak, her türlü detayla boğuşmak konusu gerçekten doğru, pek çok insandan bu yönde eleştiri alıyorum.

      "duyguların hakkında düşünürken, hareket ederken duygularının ve yaşadıklarının neler tarafından meydana geldiğini hesaba katman ve meydana getiren bu etkenleri nelerin etkilediğini hesaba katman gerekiyo." derken kastettiğin "sen böyle yapıyorsun" mu yoksa "bunun yapılması gerekir" mi anlayamadım ama yapmaya çalışıyorum.

      Dünyada bağlanılacak onlarca güzel şeyler olduğundan bahsetmişsin, nedir onlar? Ben öyle şeyler göremiyorum. Onları benim var etmem, yaratmam gerekiyor. Biraz yorgunum açıkçası.

      Annem konusunda söylediklerinde de haklısın. Evet, dediğin gibi bu ilişkide değişmesi, esnemesi gereken benim. Orta yolu bulacak kişi benim. Annemin beni olduğum gibi kabul ettiğine ve sevdiğine kanıt benimle iletişimine devam etmesiyse, bu benim için de geçerli Günlükçü ama ben buna ilaveten, anneme hayatımın hiçbir evresinde "Senden utanıyorum" demedim. Çünkü ondan hiç utanmadım. Fakat bunu ondan duydum, bir sınavdan düşük bir net çıkardım diye veya doktor değil de biyolog olmayı seçtim diye. Buradan varmaya çalıştığım nokta şu, annemle iyi bir ilişkiye veya bir ilişkiye sahip olmak adına eğilip bükülmek, esnemek istemiyorum. En azından şu an için, şu psikolojiyle bunu yapmam çünkü birileriyle anlaşabilmek için o kadar çok esnemek, o kadar çok anlamak zorunda kaldım ki. Sadece anneme karşı da değil, pek çok insana karşı böyle bir tahammülsüzlük içindeyim. Dediğin gibi bir orta yol bulmak için çeşitli adımlar atılacaksa bile, onu şu anda yapamam.

      Her şeyden nefret etme düşüncesi, zaten çok anlık gelişen bir şey. Bilirsin bir anda parlarsın bir anda sönersin. Elbette ki her şeyden nefret etmiyorum genel anlamda ama zaman zaman "her şeyden nefret ediyormuş gibi " hissediyorum, böyle tanımlamak daha doğru olur sanırım.

      Söylediklerin üzerine daha fazla düşüneceğim, emin olabilirsin. Benim için çok mutluluk verici bunları yazmış olman, tekrar teşekkür ederim. Buralara uğramandan da ayrıca mutlu oluyorum. Yazdıklarından ciddi anlamda etkilendim.

      Sil
  2. 6-7 aydır ben de böyle filli bir kolye arıyordum. kuyumcularda gezmeye başladım önce ve bulamadım, sonra kızılayda orda burda ama yok. TAŞLI FİL YAPMAYIN LÜTFEN HİÇ GÜZEL DEĞİL. annenle olan ilişkim aynı babamla olan ilişkime benziyor, kimisine göre adam fazlasıyla fedakar vs daha ne yapsınmış, fedakarlıklarını karşılıksız yapsın mesela diyorum, beni bir kalıba sokmak için ben sana şunu yaptım sen neden böylesin denilince çıldırıp eee yapmayaydın madem diyorum.. başlıyo tartışma. en kötü yanı eve geri dönmek ve birlikte yaşamayı yeniden öğrenmek

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay paran varsa al valla kolyeyi. En azından senin güzel boynunu süslesin ahah. Hiç kıskanmam. Azıcık kıskanırım tamam.

      Baba konusunda hiçbir şey diyemiyorum. Çok yüzeysel bakınca çok saçma sapan, çok basit sorunlar bunlar ama onun bir de geçmişe uzanan kökleri falan oluyor, çok sıkıntı. Bir çözümüm yok.

      Sil
    2. para öğrenci milletinde ne gezer ohhooo

      Sil
    3. Para biriktiricem ulan! :(

      Sil
  3. Bu anne babalar sanırım yaş kaç olursa olsun pek olgunlaşmıyorlar. Bazen bizden bile beter oluyorlar. Neyse bu da bize ders olsun biz böyle olmayalım bari.
    Ben de bu konuda çok zorlanıyorum bu aralar. 5 sene evden ayrıydım. Üniversite falan filan. Sonra yine kürkçü dükkanına dönüş oldu tabi. Yine onların kurallarıyla yaşamak zorunda olmak yeniden sıkıcılaşmak ... Tıpkı geçmiş zamana dönmek gibi. Sanki başladığım noktaya geri sardım kasedi. Ama yapacak birşey yok en azından şimdilik :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan bir süre yalnız yaşadıktan sonra eve dönünce de tuhaf oluyordur tabii. Umarım başıma gelmez ne diyeyim ahah

      Sil
  4. Belki çok klasik bir laf olacak ama inan bende AYNI senin gibi bunalım geçirtici bağırtıcı bıktım bir an önce gideyim dedirtici günler yaşadım hemde uzuuunn günler. Ama bugun annemi çok az görüyorum çoook uzağında yaşıyorum ve kafama estiği zaman gitme şansım yok.. eski günlerimin hep iyi tarafları aklımda, kötü taraflarını hatırlamıyorum (hatta hatırlayamıyorum) sadece kalp kırmanın pişmanlığı içerisindeyim. Sonra, her genç kız böyle davranıyor diye kendi kendimi teselli ediyorum. Biz en azından çocuk yetiştirme şekillerini görmüş oluyoruz ve olursa çocuklarımıza nasıl davranmayacağımızıda biliyoruz.. Her gördüğüm genç kıza evlenmemiş olan arkadaşlarıma tek dediğim şey İNAN ÇOK ÖZLEYECEKSİN . Çok uzaklaşmadan veya en kötüsü Kaybetmeden önce Ne olursa Olsun , annenin tümmm çocukluklarına rağmen SEN olgun ol. Çünkü ucunda "keşke demeseydim" ler var ve onlar hiç çıkmıyor içimizden..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de iki senedir annemden uzaktayım, ay hiç şikayetçi de değilim. Ama seviyorum aslında annemi ya. İlişkimiz biraz çalkantılı sadece yoksa şirin kadındır. :)

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;