26 Ağustos 2015 Çarşamba

bir kitap ve çeşitli şeyler

Ben geldim! Şimdi size çeşitli şeylerden ve bir kitaptan bahsedeceğim. Bu çeşitli şeylerin neler olduğu konusunda hiçbir fikrim olmadığından, kitapla başlamayı tercih ediyorum.

Kovan, bir kitap takası ile elime geçti. Antalya'dan döndüğümde okumaya başladım. İki gün içerisinde bitirdim ama buraya gelmemle sevimsiz ruh halime bürünmem bir oldu. Tepemde kara bulutlar dönüyor anlayacağınız. Bakın şimdi bu yazıya başladım ama bir balon gibi sönmüş vaziyetteyim, yazının devamını getirmek bile gelmiyor içimden. Ağlama isteğiyle doldum. Başladığım pek çok şey bu şekilde neticeleniyor, daha o işin ortasına gelemeden bırakıp kaçma isteğiyle doluyorum. Ama bu yazıyı tamamlayacağım. Yani umarım.

Kovan (şu an kendimi zorluyorum) bir bal arası kovanında geçen olayları konu alıyor. Ana karakterimiz Flora 717. Her şey arısı. Şöyle aslında, kovanda her arının belirli bir görevi var. İşçi arılar, asker arılar, polen toplayan arılar, rahibe arılar vs... Ve her arı yaşamının sonuna dek bu görevi yerine getirmekle mükellef. Yalnız Flora için durum farklı. Anladığım kadarı ile o bir mutant arı ve pek çok işi yapma kabiliyetine sahip. Bu nedenle kovan içerisindeki görevi değişip duruyor. Kovandaki en çalışkan ve en bön arı olabilir diye düşünüyorum. Flora'nın yaşamı ile birlikte kovanın yaşadığı zorluklara, kovan içindeki hiyerarşiye ve işleyişe tanık oluyoruz.

Arka kapakta demişler ki Orwell'in 1984'ü ve Atwood'un Damızlık Kızın Öyküsü ile paralellik gösteriyor. Katı bir yönetim biçminin söz konusu olduğu her kitabın da 1984'e benzetilmesinden bezdim. Hayır efendim bence kitap ne 1984'e ne de Damızlık Kızın Öyküsü'ne benziyor. Bir kere Kovan'da gördüğüm en büyük eksiklik bir amacının olmayışı. 1984 de Damızlık Kızın Öyküsü de evet karanlık bir dünyayı anlatır ve aynı zamanda bu dünyayı eleştirir. Kovan'ın ne eleştirdiği ne de söylemek istediği bir şey vardı bana göre. Kitabın başından sonuna dek bu amaçsızlığı hissettim ve bu amaçsızlıktan rahatsız oldum. Sonra bu amaçsızlıktan rahatsız oluşumdan da rahatsız oldum. Yani benim için oldukça rahatsız bir okumaydı. Neyse ki kitap akıcıydı da çok eziyet çekmedim. Martı Yayınevi'nden çıkmış, Laline Paul yazarı. Zeynep Yeşiltuna çevirmiş, 462 sayfa. Ayrıca ben galiba eşekarılarını bal arılarından daha çok seviyorum -.-

Yapacak hiçbir şey bulamayınca görüntüme kafayı taktım. Yine saçlarımı kestirdim.Kahküllerimi boyadık çünkü o mor saçlar aktı aktı ve görümce sarısına dönüştü. Sonra kampta o görümce sarılarını turuncumsu bir bakır yaptık biz, ama ondan da tiksindim ve artık normal saç olsunlar istedim.

Bakınız yandaki gibi bir şey oldum. Bu boydan çok hoşlandım, küçük kız saçı bence bu. Büyümeyi reddedip duruyorum ben de zaten, küçük kız olmakla ilgili hiçbir sorunum yok. Sanırım dümdüz kesilmiş saçları seviyorum. Katlı kesimden ciddi anlamda nefret etmeme rağmen küçük gaza geliş anlarımda saçlarıma kat verilmesine müsaade ediyorum. Bu kez yapmayacağım umarım, böyle uzayacak saçlarım *.*

Kuaförde saçımı kesen oğlan (Adana'da olduğum sürece hep aynı kuaföre gidiyorum ve her defasında o oğlan kesiyor beni) Scorp'ta görmüş beni. Biraz tuhaf oldu, bayağı tuhaf oldu ahah. Hiç beklemiyordum. Orada da cessiebalik olarak var oluyorum her zaman olduğu gibi ama izlemeyin beni, galiba utanıyorum *.*

Bu arada şunu not düşmek istiyorum, yatağımın şu anki karmaşası hem zihnimi hem ruhumu feci iyi yansıtıyor. Leopar desenli -ki nefret ederim leopar, zebra vs deseninden- çarşafım, pembe, üzerinde kırmızı gül desenleri olan battaniyem, mor ve eflatun çizgili yastığım ve Sindy'li sarılma yastığım, hepsi bir arada! Vehöv!

Bütün bunlar dışında, birkaç film daha izledim. Onlardan da bahsedeyim başlamışken, yazarken açıldım, kasvetim de dağıldı biraz. Bu günlerin geleceğini hiç tahmin etmezdim ama bir yandan da The Prodigy dinliyorum, halbuki bir zamanlar nefret ederdim. Değişmeyen bir şey yok vallahi.


Size bahsedeceğim ilk film Blue Velvet. David Lynch'in yazıp yönettiği 86 yapımı bir gerilim filmi Blue Velvet. Hatırlarsanız, The Straight Story'i izlemiştim yine aynı yönetmene aitti. Ve film hakkında, yönetmenin tarzının dışına çıktığına dair yorumlar okuduğumu söylemiştim. Gerçekten iki film birbirinden çok farklıydı. Ama Blue Velvet'i de çok beğendim. Öyle ki iki filmi birbiriyle kıyaslayamıyorum.

Blue Velvet'de genç bir oğlanın kesik bir kulak bulması ve kulağı polise götürmesiyle başlıyor olaylar. Polis olayı araştıracağını söylese de oğlan bu işin peşini bırakmıyor. Şeirifin kızı ile birlikte olayı araştırmaya başlıyorlar.  Ortada kayışı hafif koparmış, sürekli şiddete ve istismara maruz kalan şarkıcı bir kadın ve manyak bir sosyopat var. Filmleri, kitapları çok fazla anlatmayı sevmiyorum bu yüzden özetlemekten çok üzerine saçmalamayı seçiyorum. Yönetmenin tarzını sevdim, hikâye çok ilginç değilse de karakterler oldukça ilginç, işleniş tarzı da güzel. Imdb puanı da 7.8


Diğer bir film Dallas Buyers Club. Aslında bu filmden bahsetmişim gibi hatırlıyorum ama galiba bahsetmedim. Filmi Mina önermişti Jared Leto'dan bahis açılınca. Film Ron Woodroof'un AIDS'le savaşını anlatıyor,gerçekten çok güzel bir film. Bir adamın toplum dışına itilişi, toplumda kendine yeniden yer buluşu hatta kendi toplumunda kahraman oluşu -bence oldu-, aynı zamanda dünyaya bakışında ve fikirlerinde meydana gelen değişiklik! Vuhuv! Ayrıca, trans olmak için mi doğdun be Jared Leto! O süpermarket sahnesindeki bakışları... Onlar kadın bakışı resmen, bir erkeğin bunu yakalayabilmiş oluşu çünkü bence benim diyen kadın oyuncu onu yakalayamıyor! Bak kalbimde bir şeyler yerinden oynadı yine. Filmi çok sevdim. Yönetmen Jean Marc Vallée . 2013 yapımı, imdb puanı 8.0

İlk iki filmi kamptayken izlemiştim, son iki filmi de Adana'da izledim. Yandaki sahneyi sağda solda, tumblrda, twitterda, facebookta görmeyen bizden değildir. O kadar çok gördüm ki, ama o sahnenin bu filme ait olduğunu da şu an fark ediyorum, kendime koca bir alkış.

Filmi izlememde hiçbir şey etkili değildi, romantikli ve hafif bir şeyler arıyordum ve bir dönem filmin afişini her yerde o kadar çok görmüşüm ki zihnime yerleşip kalmış. Filmin ismi No String Attached bu arada. Kızla oğlan aşksız seks yapmaya karar verip aşık oluyorlar. Bu kadar.

Filme bayıldığımı söyleyemeyeceğim. Aslında film hakkında hiçbir şey düşünmüyorum ve hissetmiyorum. Depresyon anında yenen sufle gibi, iyi gelir umuduyla yemiş olursun ama bittiğinde hiçbir şey ifade etmez.

Yönetmen Ivan Reitman. 2011 yapımı, imdb puanı da 6.2. Natalie Portman oynuyormuş filmde, bunu da filmi izlerken farkettim, kim oynuyor diye bile bakmamışım bakınız. Bence bu role inanılmaz yakışmamış, o kadar yakışmamış kı yakışmayışı- neyse.

Son olarak dün değil önceki gün Benny & Joon'u izledim. Bir film bu kadar tatlı olabilir. Yine filmle ilgili, izlemeden önce "Johnny Depp olmasa çekilecek gibi değil" tarzı yorumlar okumuştum fakat her zaman olduğu gibi, filme bayıldım. O film ki aslında nasıl hareketsiz, nasıl durağan. Ve Johnny Depp tuhaf karakterleri canlandırmak için yaratılmadıysa beni ıslak odunla dövsünler. Ve film hakkında hiçbir şey söylemeyip sadece bir vidyo iliştireceğim. (Yönetmen Jeremiah Chechik. Film 93 yapımı, imdb puanı 7.2)

Bütün bunlar dışında Game of Thrones izlemeye başladım ve 3. sezona geldim, bence büyük bir başarı. Hayatımda bir cüceyi karizmatik ve seksi bulacağım ölsem aklıma gelmezdi ama oldu, Tyrion Lannistar kalbimi fethetti. Ölmesin, başka bir şey istemiyorum. Sakın spoiler vermeyin!

Yine gecemle gündüzüm birbirine girdi. Bakınız saat 6.15 ama ben ayaktayım. Sekiz gibi yatıyor üç gibi kalkıyorum. Eylülün başında Ankara'ya geçeceğim, sonrası heyecan, sonrası bira olacak, umuyorum.

Son olarak size kalbimi çalan ve kıran şarkıyı bırakıp, saatlerdir izlemeyi başaramadığım filmime dönüyorum.

2 yorum:

  1. Benim minik orman perim. Blogta uzun zamandır olmayışım demek, seni diğer mecralardan da gözlemiyor olmam demek değildi. Bir gözüm hep üzerinde, ne sandın :) Ama dönüp yazılarını okumak ayrı bir güzellik tabi. Saçların çok güzel! Görümce sarısı deyince ne demek istediğini anlamama da ayrı güldüm :) Benny and Joon, Edward Scissorhands'ten sonra Johnny'nin en saf filmi yahu!

    Seviyorum seni, görüşmek üzre :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya, çok mutlu oldum. Aynı şey benim için de geçerli. Ben de seni takip ediyorum sağdan soldan.
      <3 <3 <3

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;