23 Aralık 2015 Çarşamba

bir sürü bi' şey

benim kendime en çok söylediğim yalan bu galiba. şimdi çok çok çok önemli bir konuyu, bir sürü ıvır zıvır arasında eriteceğim, çünkü başka türlüsünü kaldıramayacağım. gerçekten kaldıramıyorum.

ayın 20. günü benim için çok zorlu geçti. ertesi gün izleyici etiği finali vardı. final şu şekilde gerçekleşecekti: esma hoca daha önce bizden bir film seçmemizi ve jung felsefesi izleğinde film üzerine bir yazı yazmamızı istemişti. (ben ertesi gün jung'un yazdığı bir kitabı aldım biraz fikir edineyim, karıştırayım diye. ama işte ayın 20'si gelip çatana kadar kafamda ne izleyeceğim, ne yazacağım sorusuyla kıvranıp durdum.) bu yazıyı ayın 21'inde hocaya mail atacaktık telefonlarımızdan ve hemen ardından bize ikinci bir soru soracaktı, sınav böyle gerçekleşecekti. pazar günü inanılmaz gergin, çaresiz bir halde kitabı okumaya başladım. küçük histeri krizleri geçirerek ve ara sıra ağlayarak günü geçirdim. yattığımda saat üçe geliyordu, yatmadan önce feysbukta "dilek doğan'ın vurulma görüntüleri" başlıklı bir video gördüm. dilek doğan ismini günlerdir duyuyorum arkadaşlar. günlerdir de ısrarla görmemek için gözlerimi duymamak için kulaklarımı kapatıyorum. o gece o videoyu izledim ben. haneke'nin bir filmine sahne olabilirmiş görüntüler, öyle alelade öyle ani bir şiddet. bir patlama sesi, sonra şokun getirdiği sessizlik, sonra feryatlar. o saatten sonra ne film izleyebildim ne kitap okuyabildim, yattım. iki saat boyunca da bu kız hakkında neler yazılmış neler söylenmiş onlarla uğraştım. sonra oturdum buna ağladım. günlerdir ağlamama değecek tek şeydi galiba.

sınavım akşam altıdaydı. sabah erken kalktım, biraz daha ağladıktan sonra işime odaklandım. aşk-ı memnu eşliğinde yazımı yazdım, inanılmaz gergin bir halde sınava gittim. hoca sınavda şunu sordu: mutluluğun tanımı nedir? ne yazdım? hiç hatırlamıyorum. çok içten bir cevap yazdım, bilmediğimi söyledim. tanımlayamıyorum. belki tanımlayabilsem, yaklaşacağım. ama sanmayın ki mutsuzum. mutluyum, mutluluk çok küçük anlarda hep ama var. zaten o anları düşünürken bile mutluyum.

bir süre önce mina'yla konuştum. artık dövme yaptırmaya karar verdiğimi söyledim, zaten şu kulağımı burnumu deldirdiğim yere gidip konuştuğumu da yazmıştım. baktım, ayın 17'siymiş, kararımı verdim diye mesaj attım feysten onlara. pazartesi telefonlaşalım dediler, sınava gitmeden önce orayı aradım ve randevu aldım. mali durumum hakkında hiçbir fikrim de yoktu yalnız fjdshgkf. bu gün (aslında saat on ikiyi geçtiği için dün demeliyim artık) için randevu aldım, yeterli paramın olduğunu da bu gün (yani dün) öğrendim.

allahım benim için her şey hep o kadar karmaşık ki! neden öyle? mal olduğum için olabilir. gece boyu içinde bu dövme yaptırma mevzusunun da olduğu rahatsız rüyalar gördüm. kendimi caydırmak için elimden gelen her şeyi yaptım ama caymadım sonra. çünkü ne zaman benim istediğim ama insanların asla onaylamayacağını bildiğim bir şey yapmaya karar versem, son dakikada kendimi vazgeçirmek için binbir neden sıralıyorum ve en sonunda mert'in ve ebru'nun motive etmesiyle, ittirmesiyle vazgeçmekten vazgeçiyorum. geçmişe dönüp baktığımda, hiç pişman değilim. vazgeçmediğim şeylerden iyi ki vazgeçmemişim. bu yüzden bu fikirden de vazgeçmedim. kendime şunu söyleyerek gittim oraya: "ilk dövme pişmanlıktır, bunun önüne geçemeyiz" ve (mina'ya da söylediğim gibi) "22 yaş, hata yapmak için geç bile kalınmış bir yaş."

gittiğimde oradaki ismini sormayı unuttuğum tatlı kadınla lafladık biraz ve cemal'i bekledik. cemal dövmeyi yapacak olan adam tahmin edersiniz ki. kafamda daha küçük bir şey hayal etmiştim, benim hayalimdeki dövme çok -özür dilerim ama- at sikinde kelebek* bir şeydi. bu yüzden de çok emin değildim galiba, kesinlikle bende iyi durmayacağına da inanıyordum ama istiyordum. (burnumu deldirişimin de benzer bir öyküsü var) kadın çizdi, cemal de dövdü. "çok acıyacak mı?" diye sordum, aslında laf olsun diye sordum, fiziksel acıdan korkan biri olmadım hiç. daha doğrusu makul miktarda fiziksel acıdan korkan biri olmadım. yoksa ramsay'in theon'a yaptığı türden işkencelerden deli gibi korkuyorum.

canım çok acımadı. dövme kafamda canlandırdığımdan büyük oldu. aynı zamanda kafamda canlandırdığımdan güzel de oldu. yani, gayet mutlu ayrıldım oradan. sonra mert'le soul'a gidip yemek yedik. birkaç dakika öncesine kadar da gayet mutluydum, halimden memnundum. ama bir kaç dakika önce benim dövülmüş olmamın evde yaratabileceği kaosu fark ettim ve şu an dehşet içindeyim arkadaşlar! yani... gerçekten dehşet içindeyim. gerçekten. ama ben nelere göğüs germedim ki ya, annem ölmediği sürece sorun yok gibi. yani, umarım.

sonuç olarak karışık duygular içindeyim. ben de her şeyi bir yana bırakarak -hâlâ- aşk-ı memnu izliyorum. behlül nihal'le de yattı. herkesi seviyor ama kimseyi sevmiyor gibi. insan hislerini anlamıyorum ne olur bana söyleyin, bu oğlanın sevdiği bir kadın var mı?

şimdi mina'yı taciz ettim feysten, dikkatim dağıldı. anlatacak başka da bir şey yok zaten. yarın flört konseri var, soğukta donarak ölme riskini göze alabilirsek, gideceğiz galiba. siz ne alemdesiniz?

aslında bu dövme ifşa etme olaylarını pek sevmiyorum, yani özellikle çekip sağda solda paylaşmayı ama burada paylaşmakta sakınca görmeyeyim. zaten benden başkası da beğenip yaptırmaz galiba ahah. ayrıca çokomell görmek istedi, mia da okursa şayet yazıyı, eminim o da görmek isteyecektir :D <3



2 yorum:

  1. şu dövmenin fotoğrafını atar mısın ya nasıl merak ettim nasıl .Tam final haftası çok pis aklıma takılır bu benim.Zaten ne zaman yoğun bir şekilde odaklanmam gerekse aklım takılacak yerler arar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Atayım tabi, ben bunları yazarken telefon mertteydi o yüzden fotoğraf koyamadım :)

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;