25 Ocak 2016 Pazartesi

2016'da neler izliyorum yihu!

2016'ya hızlı bir giriş yaptım -kendimce- bu konuda! Şimdiden 8 film izledim. Bu 8 filmin dışında bir miktar Gülbeyaz, bir miktar Kısmetse Olur, bir miktar Güneşi Beklerken, 6 bölüm kadar falan da Once Upon a Time izledim. Kafam çok dolu bu aralar o yüzden ne kadar boş beleş şey varsa izleme taraftarıyım. Ağır bir şeyleri kaldıracak halde değilim hiç. Her neyse şimdi size -çok üşensem de- bu 8 filmden bahsedeceğim ve spoilerlı bir bahsediş olabilir, bu yüzden, hazırlıklı olun her şeye.


İlk film: What Women Want. Yıl 2000, yönetmen Nancy Meyers, imdb puanı 6.4. Yeryüzünün en sıradan filmlerinden biri olabilir ama sıkılmadan izledim. Şimdi karakterin ismini hatırlamıyorum fakat reklam filmleri falan yapan bir şirkette çalışan bir herif var ve işte terfi almayı beklerken patron reklam sektörünün kadınlara daha çok hitap edeceğine karar vererek yeni birini işe alıyor ve adamın beklediği terfi pozisyonunu da kadına veriyor. Bahsettiğimiz herif, tabii çekici, etkileyici ama tam bir hödük. Bu durumu hazmedemiyor falan. Bir gece ziyadesiyle sarhoş bir halde üzerinde çalışacağı ürünleri denerken (ki bu ürünler ruj, oje, ne bileyim sıcak ağda, külotlu çorap, öyle şeyler) elinde saç kurutma makinesiyle su dolu küvetin içine düşüyor ve elektrik çarpıyor bunu. Sonra da mucizevi bir şekilde kadınların zihnini okumaya başlıyor. Başta çok dehşete düşse de sonra olayı kendi yararına kullanarak gününü gün ediyor ve aynı esnada kalbini kadına da kaptırıyor falan filan. Böyle şeyler.

İkinci film: Four Rooms! Ya bu filmi yüzyıllar önce cnbc-e'de görmüş ve bir kısmını izlemiştim. Sonra tesadüfen bilgisayarda buldum, Mert indirmiş Tarantino'ya sardı çünkü. O filmin bu film olduğunu da bilmiyordum, ilerledikçe fark ettim ve böylece izlemiş oldum. Tarantino'nun de içinde bulunduğu dört yönetmen -ki hepsinin kim ve ne olduğunu yazmaya üşeniyorum- birlikte yapmışlar filmi. Bir otelde bellboy -öyle deniyor değil mi?- olarak çalışan bir adam üzerinden ve bu adamın dört farklı odada karşılaştığı dört farklı durum üzerinden ilerliyor film. Biraz Night on Earth'ü hatırlattı ama aslında alakası yok. Neyse işte odaların birinde bir tanrıçayı dünyaya döndürmeye çalışan bir grup çatlak kadın var, cadı bunlar, ayin yapmaya gelmişler otele. Bir tanesinde iki çocuk sahibi bir adam var, adam sanıyorum mafya babası. Birinde karısını sandalyeye bağlamış eziyet eden bir manyak var, birinde de böyle bir takım film yapımcısı kodaman herifler var onlar da arkadaşlarının parmağını kesme üzerine iddiaya girmişler falan. Ben izlerken oldukça eğlendim, 1995 yapımı ve imdb puanı 6.7.

Üçüncü film: Prendimi l'anima. Bu film yüzyıllardır izlenmeyi bekliyordu bilgisayarımın bir köşesinde. Elif'in Kütüphanesinden diye bir blog var, zannediyorum orada bir alıntı görmüş ve onun üzerine izlemeye karar vermiştim. Jung var filmde, ama büyük bir Jung değil işte psikanalizin temellerini atmaya falan uğraşan, henüz Freud'un gölgesinden kurtulamamış çekinden bir Jung. Kendisine tedavi için gelen bir hastayı iyileştirmeye çalışıyor, sonra birbirlerine aşık oluyorlar vesaire vesaire. Filmden neredeyse hiç etkilenmedim çünkü bence çok yüzeyseldi. Her şey anlamsız bir biçimde yüzeysel. O yüzden, çok fazla tavsiye de etmiyorum. Yönetmen Roberto Faenza, 2002 yapımı, imdb puanı 6.8.

Bu filmi de eğlenceli film önerin yalvarışlarıma gelen tavsiyelerden biri olması sebebiyle izledim. Ama bakın, yeryüzünün en sıradan filmlerinden biri olmasına rağmen ağlayarak izledim -ki aslında acıklı bir film değil- ve "oha ben aşık mı oluyorum acaba" diye dehşete düşüp battaniyemin altına saklandım. Zira Adana'dayım ya, battaniye yetiyor, yorgana gerek yok. Bu arada Cameron Diaz'dan da Kate Winslet'tan da hiç hoşlanmıyorum. Jude Law ve Jack Black'ten kim hoşlanmaz. Her neyse, iki kadın var, işte biri küçük bir kasabada yaşıyor İngiltere'de sanırım. Diğeri de Los Angeles'ta galiba, umarım tamamen uydurmadım mekanları :D Ve ikisinin de ilişkileriyle ilgili büyük problemleri var ve Noel tatili için bir yer ararken Cameron Diaz, Kate Winslet ile iletişime geçiyor (karakter isimlerini hiç hatırlamıyorum :D) ve işte ev değiş tokuşu yapıyorlar tatil için. Sonra bu küçük tatil sırasında yeni kavrayışlar, yeni gönül maceraları falan filan ama sıcacık bir filmdi. Hem de Jude Law'ın iflah olmaz kaş ve dudak mimikleri *.* Bence izleyebilirsiniz! Film 2006 yapımı, ve yönetmen yine Nancy Meyers'miş şu an fark ediyorum. imdb puanı da 6.9

Filmlerin hepsini bir anda anlatmaya sabrım yetmedi çocuklar bu yüzden burada bırakıyorum. Yeraltısakinleri'ne başladım. Sanırım Beat yazarları her koşulda benim için delikanlı yeniyetmeler olarak kalacaklar, Jack London hep 30 yaşında bir genç adam olarak kalacak ve Fante de hep 21 yaşında.

Dün değil önceki gün sanırım, Merve'yle buluştum. Ve kendime kıyafet bakacaktım aslında ama sonra hiçbir şey bulamadığımız ve mağaza gezmeyi de saçma bulduğum için başka bir yere gittik ve sohbet edip yemek yedik. Sonra beni falcıya götürdü. Ve falcı olmaya karar verdim. Aslında biraz eğlenceliydi, ilk kez birine fal baktırmaya gittim. Daha önce de falıma bakanlar oldu tabii ama bunun için hiç para ödememiştim fkjhkjfk. Zaten Ezgi dışında kimse de falıma bakamadı, hep pek bir şey çıkmamış diyip kapatırlar yani konuyu. Her ne ise, bizden 15 lira aldı bir kahve falı için 15! Tarot teklif etti ama o 30 lirayaymış, daha detaylıymış. Zira ben de gireceğim fal işine. Biraz isim yapınca kahve falını 25'e bakacağım artık varın tarotu siz düşünün. Ailem benim için endişeleniyormuş -ki hangi aile endişelenmez. Okulu bitirecekmişim , sağlığıma dikkat etmeliymişim -ki masada sigara paketi vardı. Alfabedeki harflerin çoğunu saydı ve bu harfleri isminde barındıran biriyle ilgilenip ilgilenmediğimi sordu. Ender'le yolculuğa çıkıyor muyum diye sorduğum ve Koray'dan söz ettiğim için hayatımda iki adam olduğunu, ikisinin de benimle ilgilendiğini ve ikisiyle ilgili de güzel gelişmeler olacağını söyledi. Ben hangisini seçersem onunla devam edecekmişim ve yolum çok açıkmış. Aslına bakarsanız, hayatımda yalnızca Koray var ve o da var mı yok mu belli değil ve bence bu nereden bakarsanız bakın hayatımda yarım adam var demek. Ama kadını bozmadım ve evet evet evet diye heyecanla gaz verip durdum. Küçücük bir fincan kahveye 15 lira vermek biraz içime otursa da, ilginç bir deneyimdi. Bir hafta sonra yine gelin size iskambil falı açayım, aşk üzerine çok detaylı bilgiler verebilirim dedi.

Sonra eve gelince Koray'ı sıkboğaz ettim. Falcı kadın bu çocuğun hayatında bir sürü kadın var, bundan bi bok olmaz sen öteki gence yönel dedi falan diye 3218492 saat kafa ütüledim ki aslında kadın böyle şeyler dememişti ahah. Neyse sonra çok sinir oldu falan, bence eğlenceliydi.

Onun dışında dün çok kafayı sıyırmış bir haldeydim ve buna girmek istemiyorum. Nejdet Amca geldi biraz onla takıldım, gece uyumamış olduğumdan erkenden yattım falan. Bir de saçımı kestirdim, son zamanlarda başka da bir şey olmadı.

Buralar çok bunaltıyor beni, bir an önce Ankara'ya kaçsam keşke. Fare yine kayıp fakat canlı, Mert evi temizlemeye uğraşıyor. Durumlar böyle.

8 yorum:

  1. Four Rooms ! Beni eski günlere taşıdın bu yazıyla. Vcdden izlemiştim :)

    YanıtlaSil
  2. The holiday'i ben de izlemiştim, tatlı, kafa dagitmalik ama seninki pek dagilmamis sanırım.. yoksa falcinin kehanetleri(!) mi :P yazık olmuş 15 liraya, umarim kahvenin tadi güzeldir..
    Fareyi kisa zamanda bulabilmeniz ümidiyle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dağılmadı valla. Falcının kehanetleri keşke gerçek olsa, oh oh ne güzel benimle ilgilenen iki bey, hangisini seçersem onun kollarına koşuyorum falan. Ama öyle bi' dünya yok sanırım :D
      Kahve kötü değildi ama güzel de değildi. Farenin canlı olduğuna eminiz çünkü Mert yiyecek bırakmış ve hepsini götürmüş. Nerede saklanıyor anlayabilirsek -.-

      Sil
  3. Ya cameron diaz dan nasıl hoşlanılabilemez anlamıyorum.fırsat bulunca öteki kadın ı izle diyeceğim ama filmdeki bütün kadınlar o kadar güzel kı kendinle mukayese ederken filmi takip edemeyebilirsin.sonra da aynalardan uzak durmak gerekebilir.
    bir de ya sen niye hic bu evi temizlemeye uğraşmıyorsun niye hep zavallım Mert.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu riski alıp filmi izleyeceğim zira aynalarla çok içli dışlı değilim zaten. :D

      Şöyle ki, ben eve yerleştiğimde ev zaten korkunç durumdaydı. İnanılmaz korkunç. Bu yüzden evi toplamayı başta reddettim. Ama sonra yemekleri sürekli Mert yapınca, evi toplamanın artık boynumun borcu olduğuna karar verdim. Ama depresif ve mal olduğum için asla ve asla gerçekleştiremedim. Halbuki yeniyılda temizlik planlamıştım. Bazı nedenlerden apar topar eve getirildim. Annem de benimle birlikte Ankara'ya gelip birkaç gün kalmak istediğini söyleyince Mert telaşa kapıldı ve erken gidip temizliğe girişti. Ben yapma demiştim ona aslında.

      Sil
  4. Merhabaa ! Blogunuzu yeni keşfettim ve bir hoş geldi blogunuz :)) İzlemeye aldım :) Bana da bekleriiim :)

    YanıtlaSil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;