13 Ocak 2016 Çarşamba

kitap bitti ama ben de bittim adlı... (bu spoilerlı bir yazı olabilir)


Dün değil önceki gün, nihayet Virginia Woolf ile boğuşmayı bıraktım. Kitabı bitirdim. Tam bir ay boyunca, benimle birlikte heeeer yere gitti bu kitap. Şimdi derin bir boşluğa düştüm galiba, "Oha şimdi ne olacak?" diye kendime sorarken buldum kendimi.

Yani ben bu yazıları tabii sizleri de düşünerek yazıyorum ama, daha çok kendime bir not düşmek adına yazıyorum bu yüzden, kitap tanıtıyorum diye kasmayacağım. Zaten kitap tanıtmayacağım, kendi hislerimden bahsedeceğim.

Hani böyle korku filmlerinde mesela herkes o harabe kulübeye gidilmemesi gerektiğini bilir ama mıknatısla çekiliyorlarmışçasına melül melül bakarak ilerler ya kulübeye, ben de Virginia Woolf ile ilgili böyle hissediyorum.

Virginia Woolf'un külliyatını okumaya iki sene önce karar verdim, o zaman Mert'le sevgiliydik. Üstelik bu kitapları yayınlandıkları tarihleri göz önünde bulundurarak, kronolojik bir sıra izleyerek okumak istedim, bu yüzden Mert bana yazdığı ilk iki kitabı hediye etti. (Dışa Yolculuk- Gece ve Gündüz.) O zaman yoğun bir Virginia Woolf okuması dönemi açılsın istemiştim önümde ama, her şeyin yeri her şeyin zamanı var. İki yıl kitaplar neredeyse dokunulmadan bekledi ve sonunda 2015'in sonlarına doğru, bu iki kitabı okumaya muvaffak oldum.

Dışa Yolculuk, gerçekten çok hoş bir kitaptı. Kalınlığı beni ürkütse de (başımıza şimdi de bu çıktı, kalın kitaplardan korkuyorum) elimde çok sürünmeden bitirdim. Keyif alarak okudum ama bir yandan da derinden etkilendim. Neden peki? İşte bunu şu an bilemiyorum. Kitap içimde pişecek mi, ne olacak bilmiyorum ama bazen bunu yaşıyorum. Bazen bir film bittiğinde, bir kitabı kapattığımda beğenmediğimi ya da hiçbir şey anlamadığımı düşünüyorum. Üç gün, üç hafta, belki üç ay sonra birden bir düşünce çakıyor beynimde, filmin / kitabın neden iyi olduğunu kavrayıveriyorum. Veya neden o eserden etkilendiğimi. Galiba yine öyle olacak, hiç sorgulamıyorum, hiç kurcalamıyorum bu anlamda kendimi. Hoşça vakit geçirdim ve çok etkilendim.

Bir gemi yolculuğu ile başlıyor kitap.

Çünkü ne kadar hayal kurarlarsa kursunlar, ufuk çizgisinde kaybolan gemiler suya düşen kar taneleri gibi erirdi.

Bir şeyi kuvvetle hissetmek, yine kuvvetle ama belki de daha farklı hisseden başkalarıyla kendimiz arasında bir uçurum yaratmak demekti.

"Hirst'ü hiçbir şey etkilemez," diyerek güldü Hewet; hiç rahatsız olmuşa benzemiyordu. "Sonlu bir sayıya âşık olan sonsuz bir sayı olmadıkça -sanırım böyle şeyler matematikte bile vardır!" 

İnsan hiçbir karara varamıyor; hüküm vermekten âciz kalıyor gitgide. Size de böyle oluyor mu? Hem insanların ne hissettiğini de asla bilemiyoruz. Hepimiz karanlıktayız. Bulmaya çalışıyoruz, ama bir insanın bir başkası hakkındaki fikrinden daha anlamsız bir şey olabilir mi? Bildiğimizi sanırız ama aslında bilmeyiz.


Cümlelerin güzelliğini görebiliyor musunuz? Yani belki bunları asla ben söyleyemezdim ama, hislerimi eğer söyleyebilseydim, daha iyi de söyleyemezdim. İnsanlar arasındaki uçurumlar, nafile anlaşılma çabamız, birbirimizi asla tam olarak anlayamayacağımız gerçeği, her ne olursa olsun farklı bireyler oluşumuz ve bunu değiştirebilecek hiçbir şeyin olmayışı yeni yeni kabullenmeye çalıştığım, bunda zorlandığım şeyler. 



Dışa Yolculuk kalbimi paramparça ederek bitti. Virginia Woolf'un okuduğum ilk kitabı değildi ama, daha önce okuduğum kitaplarını anlamadım da galiba. Virgina Woolf'u nedense hep ve ısrarla çok sakin, hanım, munis bir teyze olarak düşünmeye çalıştım ama Dışa Yolculuk onun ne kadar hırçın, güçlü ve acımasız ve karanlık ama aynı zamanda realist bir kadın olduğunu suratıma çarptı.



Bunun üzerine, Gece ve Gündüz'e bu bilinçle başladım. Kendimi en kötü sona hazırlamaya çalıştım kitap boyunca. Dışa Yolculuk'ta sevdiğim karakterler oldu, sevmediklerim oldu, ilgilenmediklerim oldu. Ancak Gece ve Gündüz'de özellikle ana karakterleri çok sevmekle birlikte, her karakteri de benimsedim. Bu yüzden yine son dakikada birilerinin ölmesinden çok korkuyordum. Son elli sayfa belki yüz sayfa benim için hem çok keyifliydi hem de işkence gibiydi. 

Öncelikle bu bir ay süren yolculukta (-.-) bana eşlik eden Fante'ye, Burroughs'a, Brautigan'a ve diğer yazarlara teşekkür ederim. Çünkü bir yandan onlarla uğaşıyor olmasaydım herhalde kasvetten ve iç sıkıntılarından kendimi öldürecektim. Ama Allen Ginsberg'e teşekkür etmiyorum çünkü, o beni öldürebilirdi gerçekten ahaha.

Yaşam gücünün her damlasını içine çeken, her şeyin teslim edildiği, hiçbir şeyin geri istenemeyeceği, muhteşem felaket içinde hepsini darmadağın ortalığa savurarak, yankılanan gökgürültüleriyle kayaların yükseklerdeki çıkıntılarından dökülüp, gecenin mavi derinliklerine dalan sular gibi görkemliydi, hayalini kurduğu aşk.

Onlar bir şey oldular, bu bir şey yapmaktan daha iyidir. Benim gözüme tıpkı gemiler gibi görünüyorlar, kendi sularında süzülen görkemli gemiler gibi, itişip kakışmadan, bizim gibi ufak tefek şeylere canını sıkmadan, kendi yolunda giden, beyaz yelkenli gemiler gibi.

Önemli olan şey hayat, başka hiçbir şey değil hayat -keşfetme süreci- sonu gelmez ve aralıksız süreç, keşfin kendisi asla değil. 

"İnsanın hiçbir zaman ötekini anlamadığını düşünüyorum," dedi, uygun adım yürüyüşünü kesip, biraz ötede Mary'nin karşısına dikilerek.
"Hepimiz de böyle kahrolasıca yalancılarken nasıl anlayabiliriz? Ama deneyebiliriz."


Elinde mezura, yanlışları, doğruları ölçerek dolaşamazsın yaşam içinde. 

-yaşam tümden başkaydı insanların söylediği şeylerden. 

"Hayat," diye başladı Mrs. Hilbery, açıkça duvardaki resimlerden esinlenerek, "trenleri kaçırmaktan, onları yakalamaktan oluşur-"

Diğer kitaptaki cümlelerle ilgili söylediğim şeyler bu cümleler için de geçerli. Ne olduğumu bilmediğim, ne olmak istediğimi veya ne olmam gerektiğini de bilmediğim bu dönemde "bir şey olmak" bana da çok önemli görünüyor. Ve yaşam kimsenin anlattığı gibi değil ve elimizde mezura, yanlışlarla doğruları ölçerek dolaşamayız gerçekten. Son cümle, en güzeli o bence. 

Bir yandan, kitapta biraz kendimi buldum. Bütün bu sorgulamalar, düşünceler, düşünceler, düşünceler, ne gerek var tüm bunlara? Ama tüm yaşamım böyle geçiyor, hemen her konuda, en çok da aşkla ilgili veya belki o kadar iddialı bir kelime kullanmayıp, romantik hislerle ilgili demeliyim. Seviyor muyum, sevmiyor muyum, öyle mi seviyorum, böyle mi seviyorum? O beni seviyor mu, şöyle değil de böyle mi sevmeli iki insan birbirini? Ve tüm bunlar... Oysa akıp giden bir şey olabilir hayat ve birini o veya şu şekilde, ama bir şekilde seviyorsak seviyoruzdur. Bunun ideali, doğrusu yanlışı var mı bilmiyorum. Galiba var ama, onlara uymadığımız veya uyamadığımız anları da kendimize çok görmemeliyiz galiba.

Kitabı okurken kimi zaman yoğun bir iç sıkıntısı duydum -ki öyle anlarda okumayı bırakıp başka kitaplara yöneldim veya bir şeyler izledim veya bir şeyler dinledim- kimi zaman da birini ötekinden ayırt edemediğim, uğultular halinde onlarca düşünce üşüştü beynime. Ama sağ salim atlattım kitabı, mutluyum.

En garip yanı da, yeni kitaba başlamak için sabırsızlanıyor oluşum galiba. Kitaplar hakkında söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.

Bütün bunların dışında, bu gün Fırat Bey'i görmeye gittim. Kesinlikle bir sorunum olmadığını düşünüyor, kendimi aradığım konusunda kararlı. Ama ayın 27'sinde tekrar görmek istiyor, madem bir şeyim yok neden tekrar görüşüyoruz onu anlamıyorum ben de.

Koğuşlara sızmayı başaramadım. Hastalarla görüşmeme izin vermediler. Orada ilgimi çekecek hiçbir şey kalmadı anlayacağınız. Basıp Ankara'ya gitmek istiyorum, Ender'in trenli otostoplu yeni bir önerisi var. Valla benim bulmak istediğim cevaplar yollarda mı hiç bilmiyorum ama, psikiyatri kliniklerinde değil galiba. Şimdi size güzel bir şarkı bırakıp gidiyorum:




8 yorum:

  1. Her zaman en sevdiğim yazar olarak kalacak. The Virginia Woolf.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki de sen yazmalısın Virginia Woolf hakkında, çok isterdim senden okumak :)

      Sil
    2. Kimi zamanlar düşünüyorum fakat iddialı bir isim olduğunda çekiniyorum ne yalan söyleyeyim :) Meydan okumadan sonra deneyeceğim ama söz ;)

      Sil
  2. Virginia woolf dan devam...zaten cok sevdiğim bir yazar hoşuma gidiyor böyle alıntıların.sizin ruh halinizi çok birbirine benzetiyorum ben.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İkimiz de ziyadesiyle kasvetliyiz, bu anlamda ben de benzetiyorum. Devam devam devam :D

      Sil
  3. Okuduğum tek kitabıyla beni etkileyen bir yazar oldu Woolf. Şimdi burada karşılaşınca benim de okuma isteğim geldi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendine Ait Bir Oda'yı okumuştun değil mi? Güçlü bir kitaptı. Ama romanları da fena :)

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;