11 Şubat 2016 Perşembe

olan biten

Merve'yle olan falcı maceramı biliyorsunuz. Birkaç gün sonra Merve'den yeni bir teklif geldi. Çünkü çocukla her şey boka sarmış. Bizim kız oğlanı bir yere davet ediyor, oğlan gelmek istemiyor, Merve ısrarcı davranınca oğlan biz sevgili değiliz senle diye patlıyor. Oladabilirlermiş, olmayadabilirlermiş, zaman ne gösterir bilinmezmiş. Ay bunu da ben anlamıyorum ne demek oladabilir olmayadabilir zaman ne gösterir bilinmez? Beyler bu kıvrak halleri bir kenara bırakın artık, bence yani. Çok zor değil birinden ya hoşlanıyorsundur ya hoşlanmıyorsundur. Olması yönünde bir arzun varsa fakat buna engel olacağını düşündüğün durumlar varsa, adam gibi açıkla. Ben de istiyorum aslında ama şu şu şu nedenlerden dolayı çekiniyorum de. Olması yönünde bir arzun yoksa da KIZI ELİMDE TUTAYIM DİYE böyle umut verir ama umut vermez tavırlar takınma arkadaşım. Sen benim arkadaşımsın, ben seninle öyle bir ilişki düşünmüyorum de bitsin gitsin ama yoook! Oladabilir olmayadabilir, zaman gösterir diyip ortadan kaybolmak aslolan. Oğlan bunun mesajlarına, aramalarına cevap vermemeye başlamış. Merve de çıldırmış tabi biraz, falcılardan medet umuyor. "Yahu Merve" dedim "zaten kadının söylediği hiçbir şey çıkmadı, neden yine falcıya gidiyoruz?" Sonra bir durup düşününce bana hak verdi ve Mersin'e gitme gibi bir öneri attı ortaya. Ben de harika olacağını düşünerek hemen atladım. Ertesi gün erkenden kalkıp tren garında buluştuk.

Mersin'e geçince önce -bu noktada mekan isimlerine Swarm'dan bakıyorum eheh- Mersin Limanı yakınlarında oturduk. Ben yük gemilerine bakıp iç çektim falan. Biraz konuştuk. Sonra ben hiçbir şey yemeden evden fırladığım için, yiyecek bir şeyler bulma peşine düştük. Küçük bir teknede balık ekmek ve patates kızartması yedik. Bunları yaparken konuşmaya devam ettik.

Oradan çıkınca Merve kumsala gitmek istediğini söyledi." İstersen Forum'a gidelim, belki kıyafet de bulursun" dedi. Dedim n'apıcaz forumda? Her yerde avm var ama her yerde sahil yok, sahile gidelim. Böylece sahile gittik.

Gerçekten sokaklar çok kalabalıktı, hafta sonu olunca herkesler kendisini dışarı atmış. Hava güneşli ve güzeldi. Montumu elimde taşımak zorunda kalacağım kadar güzel. Uzun uzun oturduk kumların üzerinde. O oğlanı anlattı, ben de deneyimlerimden yola çıkarak Merve'ye akıl verdim ki şöyle bir şeydi: "Bak Merve, ben böyle durumlarda dellenip oğlanın evine falan gidebiliyorum. Kalkıp Ankara'dan İstanbul'a gittim gece yarılarında. Ama tavsiye etmiyorum zira, oğlanın sende gönlü varsa, sen takmayınca o geri dönüyor zaten. Bence hiçbir şey yazmadan bekle. Böyle çok uğraşınca en sonunda terk etmek zorunda kalıyorsun zaten, bana öyle oldu."

Merve söylediklerimden etkilenerek oğlanı arayıp sormama kararı alsa da iki gün önce itiraf ettiği üzre dayanamayıp çocuğun evine gitmiş, neden cevap vermiyorsun bana diye. Oğlan da yeryüzünün en saçma en inanılmaz açıklamasını yapmış: Merve'nin söylediği bir şeye -o şey ney ben bilmiyorum- çok bozulmuş. O yüzden günlerdir kızcağızın mesajlarını okumaya bile zahmet etmiyormuş.

Size yemin ederim, insan ilişkileri bir karadelik misali yutuyor beni. Yani şu tavrı hiçbir şekilde anlamıyorum. Hani trip atan bizdik? Hayatım boyunca trip çektim sizi temin ederim. Ben daha çok öfke patlamaları yaşar ve alevler püskürürüm. Hani anlaşılmaz olan bizdik? Yahu ben olabilecek en açık şekliyle ne düşünüyorsam ne hissediyorsam ifade ediyorum zaten, daha anlamıyorsan ben ne yapayım, buharlaşarak yok ol yani! Gerçekten böyle bir durum varsa ortada, söylediğin şey beni gerçekten üzdü, bana birkaç gün izin ver, görüşmeyelim gibi bir açıklama yapmak çok mu zor? SİZİ SEVEN İNSANLARA KÖPEK MUAMELESİ YAPARSANIZ ÖYLE SİK GİBİ KALIRSINIZ ORTADA, SONRA DA WATSAP DURUMUNUZA "BUNCA İNSAN YALNIZKEN NEDEN BUNCA İNSAN YALNIZ" YAZARSINIZ.

Yani tabi bunca çemkirmemin nedeni benzer şeyleri yaşamış ve yaşıyor olmam olabilir. Ama ben de henüz kimseye siktir çekebilmiş değilim. Saçma durumlar içerisindeyim. Gerçi benim olay biraz dengeye oturdu herhalde, o kadar saçma değil artık.

Sonuç olarak Mersin gezisi çok güzeldi, bol bol denize baktık. Bol bol konuştuk. Merve bana pamuk şeker aldı.

Dönüşte tren çok kalabalıktı, ayakta gelmek zorunda kaldık. Bir kız fenalaştı, ortalık biraz birbirine girdi, onaylamaz teyzeler beni çekiştirip durdu falan. Eve geldiğimde yorgunluktan ölmek üzereydim çünkü üç saat falan uyumuştum. Uyuyamıyorum. Yazı boyunca bunu defalarca kez söyleyebilirim.

Ertesi gün de liseli toplaşması organize ettiler. Görkem'den trip yememek için kalkıp gittim. Az kişiydik, Büşra, İlyas ve Burçin vardı Görkem dışında. İnanılmaz saçma bir muhabbetin içine düştüm gittiğimde: lazerle yapabileceklerimiz! Siyah noktaları yok etmek, kıllardan kurtulmak, göz pigmentlerini öldürerek göz rengini açtırmak gibi pek çok alanda işe yarıyormuş. Burçin üç tane benini aldırmış. "E estetik bu bildiğin" dedim. "Olsun, sevmiyordum onları" dedi. Bu benler, koca koca Yıldız Tilbe benleri değildi oysa. Minicik ve karakteristik benlerdi. Biri şişman olduğundan biri zayıf olduğundan yakınıyor, gayet düzgün olan dişlerine tel taktırmaktan falan bahsediyorlar. Neyse ben dayanamadım "Yahu arkadaşlar kendinize gelin bir" dedim. "Bizim şu an kıllarımızın olmasının da, gözümüzün renginin de bir nedeni var. Adaptasyon bunlar hep. Siz kafayı mı yediniz, niye göz pigmentlerini öldürtüyorsun? Bakın bizim hangi operasyonun kaç para olduğuna kafa yormaya ihtiyacımız yok, bizim kendimizi olduğumuz gibi sevme ve kabul etme üzerine kafa yormaya ihtiyacımız var." Tabii ki beni kesinlikle ciddiye almayıp lazerle göz pigmenti açtırma konusunda konuşmaya devam ettiler.

Tabii ki siyah noktalarından ve devasa gözeneklerinden rahatsız olan ve kıllarından da sonsuza dek kurtulmak isteyen biri olarak bunlara bir noktaya kadar karşı çıkamıyorum. Ama bir noktadan sonra ne kadar gereksiz. Hatta önce de gereksiz aslında, neden kendimizi kıllarımızla sevemiyoruz ki?!

Bu liseli toplaşmalarının bana kesinlikle iyi gelmediğine karar verdim ve bir sonraki buluşmaya gitmedim.

Ayın beşinde Fırat Bey'le randevumuz vardı fakat gelmemiş. Çünkü işleri varmış, Mecit Abi'm aradı sordu, bize haber verdi. "Ya benden daha önemli ne işi olabilir saçma saçma konuşma" dedim. Pazartesi gelsin demiş. "Söyle ona, bu aşk burada biter ve ben çekip giderim, pazar Ankara'ya geçiyorum" dedim. Sonra git falan dedi, ailemin bu huyundan nefret ediyorum. Bir başkasının programına uymak adına kendi programını bozmanı istemek onlar için o kadar doğal bir şey ki. Yahu neden gidiyorum pazartesi? Bu adam bana cuma günü için randevu vermiş, şehir dışında okuduğumu artık gideceğimi biliyor. Bir tedaviye başlamış ve başlayacak değiliz ve durum böyleyken ben neden planımı değiştirip pazartesiden sonraya erteleyeyim?! Her neyse sonuçta pazar günü annemle geldik Ankara'ya.

Geldiğimizde Mert evi temizlemeye uğraşıyordu. Bizi iki saat falan daha geç bekliyormuş biraz şaşırdı. Annem kolları sıvayıp temizliğe girişti. Mert'in telefonunu elinden almaya çalışırken böyle bir ısırığa maruz kaldım. Gerçi ben de onu ısırdım. Sonra Mert'in odasına, yorganının altına saklanıp iş yapmaktan kaytardım ve uyudum. Evimiz artık eve benziyor, yani mutfak zeminindeki karoların aslında beyaz olduklarını falan keşfettik.

Annem burada çok sıkılıyor aslında, televizyon falan yok ya. Hiçbir yeri bilmediği için dışarı da çıkamıyor. Gerçi temizlik yaptı durdu çok fırsatı da olmadı. Gel gezelim önerilerimi de reddetti, daha ne yapayım bilmiyorum ben.

Mert'e abuk subuk davranmadı. Benim huysuzluğumun sadece kendisine değil, birlikte yaşadığım herkese yönelik olduğunu anlayınca ve Mert'in tüm bunlara katlandığını görünce Mert'i daha çok sevdi galiba. "Bak, Mert tecavüzcü bir sapık değil gördüğün gibi." dedim.

Dün Ebru bize geldi, gece de bizde kaldı. Bu gün akşamüzeri gibi gitti. Derya Teyze de (Ebru'nun annesi) bizi davet ediyor annemle hafta sonu. Neyse işte. Ebru'nun gelmesi iyi oldu çünkü ben çok gergindim. Mert utangaç falan. Annem de aslında utangaç. Evde böyle tuhaf bir atmosfer var. Annemin hamamböceği gibi sürekli hareket halinde olması da beni daha çok geriyor. Okula gitmeye henüz muvaffak olamadım.

ukitap'a üye olmayı başardım ve güzel takaslar gerçekleştirecek gibiyim, heyecan heyecan! Bunların dışında Jacob'un Odası'nı okuyorum, Hücre ile eşzamanlı. Yoksa sağ kalamayabilirim diye endişe ediyorum :)

Becerebilirsem bu gün okula gideceğim diyor ve kitaplarıma dönüyorum. Bu da size şarkı;

7 yorum:

  1. Kendini kabul etmekle ilgili kısımda takılakaldım... Bugün saçımı toplayıp kafa şeklimi sorguladım çünkü. Bazı kabilelerde bebeklerin doğar doğmaz kafasının bağlanıp daha uzun bi şekil verildiği geldi aklıma. Sonra lan dedim onca vaktin boşa gitti Keyaki... Kabul et kafanı mutlu mutlu yaşa. Bu anekdot neden burada işte onu bilemem... Zihinler karmaşık cesiciğim :)

    A bir de insanların senin kendi programlarına uyman gerektiğini düşünmeleri. Bunun kaynağı şöyle şöyle olabilir diyecekken 27573 tane sebep geçti aklımdan. O yüzden susuyorum ve sadece seni anladığımı belirtip uzaklaşıyorum buradan :3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay kafalar fena halde karışık gerçekten.

      Beni anlamana çok sevindim, yorum bırakmana da. Bazen acaba kimseler uğramıyor mu buralara diye düşünüyorum :)

      Sil
    2. Var var buraya gelenler :)
      Bazen de gelip sessizce okuyup gidiyorlar :)

      Sil
  2. Aaa Mersin memleketim. İyi gezmişsin Cessie sevindim. Aha annen ve mertin utangaç olmaları da bence çok normal. Ben annemle arkadaşlarımı tanıştırdım, onlar bile gerildi. Ki sen ev arkadaşın olan bir erkekle anneni tanıştırmışsın.
    Onun dışında ben de lise buluşmalarını pek sevmiyorum. Her zaman kendimi en geride kalan en işsiz gibi hissediyorum. Sanki herkes hayatını yoluna koymuş da ben bir arpa boyu yol alamamışım gibi hissediyorum. Moral bozukluğu, kendini yiyip bitirmeler vs ile ayrılıyorum sürekli o buluşmalardan.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay yemin ediyorum liseli buluşmalarında ben de aynı şeyleri hissediyorum. Kesinlikle bir noktada örtüşemeyişimiz bir yana, insanlar her şeyi çözmüş gibiler rahatlar.

      Sil
  3. ya bu ne kadar güzel bir yazı :'(
    bayıldım valla, her cümlene aşığım cessie, ne güzel bi anlatımın var senin (kalpli göz)
    yalnız bir noktada katılmıyorum, aslında sonuna kadar katılıyorum.
    kendimizi olduğumuz gibi kabul edip öyle sevmemiz gerek ama ben kendimde sevilecek hiçbi şey bulamıyorum.
    fiziksel olarak özellikle.
    o yüzden bir sürü estetik de düşünüyorum açıkçası.
    geleceğin kylie jenner'ı olmaya da adayım, yeter ki param olsun fkfvfnn

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay yemin ederim ben de kendimde sevecek hiçbir şey bulamıyorum. Görünüşümde hiç. Burnum kocaman, gövdem çok uzun bacaklarımın üzerine yanlışlıkla kondurulmuş gibiyim. Dişlerim çok küçük gülerken diş etlerim görünüyor. Şişkoyum. Ay daha ne sayayım bilmiyorum

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;