30 Mart 2016 Çarşamba

bu yazı için bir başlığım yok.

bu güne dek tanımak istediğim hiç kimse beni tanımak istemedi. ulaşmak istediğim herkese ulaşmanın bir yolunu buldum, öyle hissediyorum. bu güne dek kimse bana ulaşmak istemedi, istedilerse de bir yolunu bulamadılar galiba, öyle hissediyorum. belki de hayatımda hiç "ulaşılmış" hissetmedim, artık o da ne demekse. belki birilerine ulaşmış olduğum da bir yanılsamadır. nasıl bilebilirsin ki?

şimdi mesela gitsem ve birini kolundan tutsam, çevirsem ve "sana ulaştım mı?" desem ve o da "evet, ulaştın" dese ne anlamı var bunun? belki de ne kastettiğimi anlamadı. belki gözlerinde gördüm anlamadığını ve ulaşamamışım dedim ve tüm ulaşma yolları böylece tıkandı, çünkü o noktada ulaşılmazdır kişi. belki de "hayır, ulaşamadın" dedi ama gözlerinde ulaşmış olduğumu gördüm. emin olamam zihnimin bir oyunu olmadığından, çünkü olmasını en çok istediğim şeydi bu ve bu olduysa gerçekten, neden bana "hayır ulaşamadın" diyerek acı çektirmek istesin? şimdi de bunu kurcalamaya başlarım ve her şey başa sarar. birine ulaşmışsan, kolundan çevirip ona "sana ulaştım mı ben?" diye sorman gerekmez. bunu hissedersin ve hislerine ne kadar güveniyorsan, doğruluğuna bu kadar güvenebilirsin.

önemli mi bu şimdi, belki de ulaşılacak bir şey kalmadı.

yalnızca bir anla sınırlı da olabilir. sonsuza dek sürsün istersin ama, brautigan söylemişti bunu. "belki bir nehre bakakaldın. yanında seni seven birileri vardı. neredeyse dokunacaklardı sana. daha onlar dokunmadan hissetmiştin bunu. sonra dokundular." işte bu kadar belki, ulaşılacak birileri / bir şeyler kaldıysa ve ulaşmak hâlâ mümkünse.

sonsuz isteme!

küçük bir an vardı, birileri bana ulaşmak istemişti, bir lambanın etrafında dönüp duran bir güveden ağlayarak sözederken. ben yaralanmıştım ve dokunulmak istemiyordum.

bir keresinde birine dokunmak için elimi uzattım, pençesiyle kolumu yardı.
o vahşi bir kaplandı.

bir keresinde birine ulaşmak istedim. yanağına dokundum, sonra elimi çektim. bana gülümsedi ve ben de ona gülümsedim. durgunluk vardı, ona ulaştım. sonsuzluk vardı, sonsuzluğa ulaşamadık. bir andı.

sonsuz isteme!

sonra ben, ben sonra bunları düşünürken kalkıp bir sigara yaktım. ve hatırladım, biri vardı. soğuk bir gecede yıldızların altında yan yana yürüdük. aynı şeyleri düşündük.

bir adam vardı, bir şiir yazdı seneler önce ve şöyle diyordu şiirde "ama eski, paslı bir lokomotif değilsin sen / ne zaman unuttun bir ayçiçeği olduğunu?" o adam bana çok dokundu. yine bir sigara yaktım, biraz beyaz şarap vardı. bileğimi kestim ve makarna pişirdim.

insan öldüğünü zannederken hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmiyor. ölürken geçiyor mu bilmiyorum, ölmedim. öldüğümü zannederken de, son derece canlıydım.

başka birinin yanağına dokunup, "ne zaman unuttun bir ayçiçeği olduğunu?" demek istedim, öyle biriyle henüz tanışmadım.

belki bir evdim de unutulmuştum. çatımda çatlaklar vardı, çatlakların altında, zeminde kovalar. yıllarca o eve kimse uğramadı. yağmurlar yağdı, kovalar doldu, kovaları boşaltan olmadı.
doldular, taştılar.
doldular, taştılar.
doldum, taştım, taşamadım.
bir ev boşaltamaz kendini ve bunun için evi suçlayamazsınız.
bir ev, kendisini boşaltacak birilerini bekleyebilir duvarları küflenirken ve pencerelerdeki kalaslar çürürken ve eğer beklemeyi bırakırsa -eh o zaman belki bir şeyler söylemeye hakkınız vardır.



4 yorum:

  1. Ulaşılmış hissetmek ne ki.. Birilerinin ulaşmak istediğini, birinin daha doğru olur, daha sonra ulaştığını hissettiğim oldu. Ulaşılmışlığın hissiyatı mıydı bilmiyorum, çok kaptırdım kendimi. Sonrası hüzün oldu benim için. Yazını okuyunca bu aklıma geldi şimdi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnan kendim de bilmiyorum ne ki ulaşılmış hissetmek. Ay çok malım kendime uzaktan bakınca, keşke çok mal olmasam. Üzülme, kocaman sarıldım <3

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;