13 Temmuz 2016 Çarşamba

tatlı şeyler, tatsız şeyler

daha önce yalnız bir kez yazabildim sanırım. biz burada pek az kişiydik, bir ara sekiz kişiydik. hem araziye çıkıyorduk hem kamp işlerine yetişmeye çalışıyorduk. ben insanları aşk acısı çekiyorum diye darlıyordum. genel off yaptık bir akşam, o akşam her dişi, gadın olduğunu hissetmek istedi, elbiseler giydik. fotoğraf o geceden, yanımdaki meliha. o gece o kadar yorgunduk ki birkaç duble rakı içtikten ve köfteleri mideye indirdikten sonra herkes devrildi. ayakta üç dört kişi kaldı, büyük bir eğlence olamadı. eğlenemeyecek kadar yorgunduk, inanılmaz yorgunduk.

sabahın dördünde uyanıp araziye gidiyoruz, en az yürüyenimiz 2,5-3 kilometre yürüyor. kumda yürüyoruz, yuva kazıyoruz, dağıtılan yuvalarımızı tekrar bulup toparlamaya çalışıyoruz, metre alıyoruz, iz siliyoruz. bunu günde iki kez yaptığınızı düşünün. üzerine kampta bulaşık yıkadığınızı oraları buraları sildiğinizi düşünün. sonunda kamp işlerini siktir edip arazilere yoğunlaşmaya karar verdik. ayakkabım ayağıma vurdu, orası oyuldu, o oyuğun içine kumlar falan doldu, topallaya topallaya arazi yaptım.

bir ara düzenli bıraktığım her şeyi karışmış buluyordum. bir kez hastalanır gibi oldum yerimden kalkamadım, çocuklar idare ettiler beni. regl oldum, kerem hoca "hareket etmek iyi gelir" diye sürdü beni araziye, güçlü kaldım.

meliha'nın ve diğerlerinin durumu da benden farklı değildi.

ayın birinde koskoca bir ekip olduk. bu hem iş yükümüzü azalttı, hem çok güzel insanlarla tanıştık, hem insanlarla uğraşmak beni cinnetin eşiğine getirdi, her şey bir aradaydı.

bir akşam araziden geldim. bir anda inanılmaz bir algı açılması yaşadım. o da ne ise artık... HER ŞEYİ AYNI ANDA DUYMAYA BAŞLADIM. hap atmadan hap atmışsınız gibi bir his. sakince geçmesini bekledim. ilaçlarımı kullanıyorum. döndüm işimi yapmaya devam ettim.

şikayet eder gibi anlattığıma bakmayın. herkesin modu yüksek olduğunda arazide şöyle takılıyoruz aslında:
bu yanımdaki çocuk, umut. geçen yıl da kampta ekip arkadaşımdı, adanalı kendisi. evlerimiz de çok uzak değilmiş, bu yıl öğrendik. yine beraber çalıştığımız oluyor, arazi ekipleri her gün değişiyor. dediğim gibi, enerjiyi yükseltebilirsek, her şey müthiş eğlenceli aslında.

bu yandaki fotoğraf bagajda çekildi. gerçekten kutsal içkimiz ayrandı sekiz on kişi olduğumuz dönem. tam arazi yapıyoruz, kilometrelerce güneşin altında yürüyoruz falan. müthiş bir su kaybı, fenalaşmalar bir şeyler ama merak etmeyin, ölüm gibi bir şey olsa da kimse ölmedi. ayran her defasında bizi toparladı.

umut ve meliha ile bir araziye çıktık bir sabah, tam arazi yapma niyetiyle çıktık. yaklaşık altı kilometrelik bir yol yürüyeceğiz, yuvaları bula bula ilerleyeceğiz. hoca bitiremezseniz bırakın dedi. o gün tam sekiz saat arazide kalmışız, o kadar enerjik ve motivasyonu yüksek bir ekipti ki, her an birbirimize gaz verdik. kimse şikayet etmedi, kimse daha çok yolumuz var demedi. sekiz saat geçirdiğim arazide üç saat geçirdiğimi sanıyordum. o gün sersem gibi dolaştım, güneşten neden bu kadar etkilendiğimi sorguladım, sonra aslında orada üç saat kalmadığımı öğrendim fjdkjfd.

bu çalışma temposu bize zorla dayatılmış değildi. yapılması gereken bir iş var ve ne kadar geciktirirsek o kadar zorlanacağımızı biliyoruz. biz kendimizi buna zorluyoruz. bir gün bir ekiple çıktım araziye, çocuklar uykusuzlardı, dağıldılar. arazi sorumlusu bendim. hoca "kötü hissederseniz kampa dönün, hiçbir şey sağlığınızdan önemli değil." dedi. çok azar işitmedim ama çocukları yürüttüğüm için de pişman değilim.

ali fuat hoca hep şöyle der "bizim ekip köpek gibi çalışır, köpek gibi de eğlenir." köpek gibi çalışıyoruz kısmını ispatlamak için bunca şeyi anlattım galiba çünkü herkes yaptığımız işi çok kolay sanıyor. şimdi eğlence kısmına geçiyorum.

deep purple konserinde beyleydim
kerem hoca'nın eline deep purple biletleri geçti. kamp kalabalıklaşmadan önce gelen, tüm cehennemi yaşayan birkaç kişiyi aldı konsere götürdü. o gece iki saat uyudum, sabah araziye çıktım. konserde kimse benimle zıplamadı. kerem hoca konserin zıplanacak bir konser olmadığını söyledi, durup keyifle dinlemek gerekiyormuş. ben sanırım konserlerde kekolaşma taraftarıyım. yüzyüzeyken konuşuruz konserinde bile titreşmeyi ve zıplamayı başardım. sanırım müziği keyifle dinlemem ancak odamda tek başımayken mümkün, kendi dünyamdayken ve ortalıkta kimse yokken.

ertesi akşam sattas konseri vardı, ali fuat hoca gitmek isteyenler için araç ayarladı. "yok hocam ölürüm ya ben, hayatta kaldıramam" dediysem de "sen kaldırırsın muhakkak gel" dedikleri için gaza gelip ona da gittim. İNANILMAZ BİR GECEYDİ. biraz eğlendim, biraz tacize uğradım, sarhoş oldum. yakup (ki o geceden sonra sanırım kahramanım falan çocuk) bizi toparlayıp kampa getirdiğinde araziye çıkmamıza iki saat vardı. iki saat içerisinde yaşadığım travmayı atlattım, ayıldım, arazi çantasını hazırladım ve ekibi alıp çıktım, arazimi yapıp döndüm. İKİ SAAT İÇERİSİNDE AYILDIM ARKADAŞLAR. size yemin ediyorum böyle bir potansiyelim olduğunu hayal bile edemezdim fdhgkjfd.

bir ara kampa yaralı bir sincap geldi, kim bulmuş bilmiyorum. bir gece kampta misafirimiz oldu, onu odamda yatırdım. aklıma geldikçe nefes alıyor mu diye kontrol ettim. ertesi gün veterinere götürüldü, akıbeti ne oldu bilmiyorum ama umarım iyileşmiştir.

kaldığımız alanda da sincaplar var. alanlarını işgal ettiğimiz için (öyle olduğuna inanıyoruz) bizden rahatsızlar, bu yüzden de kafamıza kozalak fırlatıp duruyorlar. hangimizin kafası önce kırılacak bilmiyorum, gerçi şu sıralar sakinlediler. yine de UMARIM İYİLEŞMİŞTİR.

yoğun aşk acısı çektiğim dönem -ne acısı amk ya acı falan da çekmiyordum, goygoydu hep- yuvalara attığımız pinpon toplarına hislerimi yansıtan şarkı sözleri yazdım. "hangimiz sevmedik deliler gibi" çocuklar.

tüm dostlarımın isimlerini yazdım. buradaki dostlarımı da öyle. vişne, mia, deep, yeşim, mina, zihin, sonik, bayansilvia aklıma gelen heeeeeeeeerkes. unuttuklarım var ise yorum bıraksınlar, yumurtlama dönemi sürüyor :D

buraya yakup diye bir çocuk geldi. yakup'un kampa gelmesinden çok mutluyum çünkü üzerimdeki sosyal baskıyı inanılmaz hafifletiyor. çünkü ortalıkta o varken, aklı başında biri asla bana deli demez. yakup tasarımcı, şu günlerde bana dövme çizsin diye yakasına yapışmış durumdayım. asetat kalemi ile şöyle bir ön çalışma yaptık:
bir gün ali fuat hoca ile baş başa araziye çıktık. bana küçük bir eğitim verdi arazi sorumlusu olduğum için. o gün sanırım çok heyecanlı ve şapşaldım. çok kısa sürede araziyi bitirdik. sazlık dediğimiz yerden çıktık, balıkçı barınaklarının orada tekneci beyler bizi çaya davet ettiler. geçtiğimiz köprünün üzerinde şöyle bir fotoğraf çektik, sanki başka bir yüzyıldaymışız gibi, çok seviyorum:
yeni ekip geldikten sonra bir genel off daha yaptık. kaldırılan kadehler, masada olanlar ve olmayanlar... aziz müthiş bir dans performansı sergiledi, striptize dönüşmesine kerem hoca mani oldu. oysa biz hazırdık görülemeyenleri de görmeye fkjsdkgjdk. of ne pislik bir insan oldum ya.
ertesi gün tekne turuna çıktık. yüzme bilmediğim için çeşitli mağaralara kaptan, caner ve irem dönüşümlü olarak sürüklediler beni. yakup buna şöyle bi yorum getirdi: "senden rahatı gevşektir cemileaaaağ" haklı olabilir. yani üç kelimesinden çeyreğine şüphe payı bırakarak inansam da sanırım sezarın hakkı sezara eveth.

gelince hoca aşk acımla ilgili çok ağır bir konuşma yaptı. (ağır derken, manevi anlamda ağır, kızdı manasında söylemiyorum.) ve o malum dizeler kafamda ister istemez yankılandı: "bu aşk burda biter ve ben çekip giderim / bu aşk burda biter iyi günler sevgilim / ve ben çekip giderim, bir nehir akıp gider." HAYDİ OLANLARA VE OLAMAYANLARA...

tugay şöyle bir şey demişti: dilerim bir gün hepimiz doğru akıntıyı yakalarız. ben yüzme bilmiyorum arkadaşlar, yüzme bilmiyorken akıntılara karşı koymaya çalışmak çok zor. ama hayat bazen akıntılara karşı koymakla çok alakalı, doğru akıntıyı yakalayabilmek için... neyse...

bu gün off'tum bir başıma. ÇOK SIKILDIM. kadriye'ye tütün almaya gittim. ali abi (tütüncü) bana kola ısmarladı ve ıbık zıbık bi tütün verdi. SİGARA ÇOK PAHALI. SEN DİK BİR YOKUŞSUN VE-FDKJGD YOK ARTIK AMK O BURADA SÖYLENMİYCEKTİ YA FMKDJF. neyse  para yetiştiremiyorum sigaraya. orada bayram'la tanıştık. bayram tütün almaya gelen bir başka keko. hepimiz kekoyuz, bayramı aşağılamıyorum. bayram 29 yaşındaymış, buradaki otellerin birinde işe girmiş ve hiç kız arkadaşı olmamış. zıbada zıbada zıbada, eveth o malum sirenler öttü kafamda ve oradan koşarak kaçtım. otostop çekerken yanıma çekine çekine bir oğlan geldi, otobüsle gitsene neden uğraşıyorsun dedi. dedim böylesi daha eğlenceli, gel beraber otostop çekelim. ismi eren'miş. benimle otostop çekmedi, o da otellerin birinde çalışıyormuş.olsun, sevgiler eren...

bu gün baran bana güzel sigara kağıtları ve sigara tabakası verdi, arazide kullanmam için. ben de onu yanaklarından öptüm. bunun dışında fath'ten yırtık bir tişört çarptım, ne zaman giysem kendimi çok seksi hissediyorum. caner her gün beni omzuna yatırıp saçlarımı falan okşuyor. canım caner, tüm sevgi ihtiyacımı ondan karşılıyorum. güzel arkadaşlıklar falan yeşeriyor herhalde ya ne bileyim. sıklıkla azar işitmeye devam etsem de en azından yoğunluğu azaldı. keyifli buralar, oralar nasıl?
umarım bir gün doğru akıntıyı yakalarız...

2 yorum:

  1. Kamp, ayran, müzik, sincap (UMARIM İYİLEŞMİŞTİR :/), pinpon topunda isimlerimiz ^^, dövme, zıbada efekti ve diğer cinler. Müthiş bir yazı, iyi ki blogluyoruz :)

    YanıtlaSil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;