28 Ocak 2017 Cumartesi

sonik hanım şalanjı 10 ve 11 ve beni çok sıkıyorsunuz

Gerçekten bu şalanj beni biraz zorluyor. Asla unutmak istemediğim anım, onuncu günün sorusu. Hafızamı kurcalamak galiba bu aralar bana pek iyi gelmiyor. Galiba her şeyi unutmak istiyorum aslında. Ama hafızam iyidir, pek az şeyi unuturum. Bu melankoliden sıyrılıp düşününce de, aynı zamanda hiçbir şeyi unutmak istemediğimi de fark ediyorum.

Kim demişti "Bir kalbiniz vardı, onu hatırlayın" diye. Bir kalbim olduğunu unutmak istemiyorum. Bir kalbim olduğunu unutmaktan deli gibi korkuyorum. Bir kalbin olduğunu unutmamanın altın kuralı belki de çocukluğunu unutmamak. Gunes'le köyde geçirdiğimiz yazları unutmak istemiyorum. Gökkuşağının altından geçeceğiz diye yollara düşüşümüzü mesela.

Bir gece Mert'le kampüsteki parkurda yürümüştük. O gece Mert demişti ki "Cessie, seninle ruhlarımız aynı yıldızın altında doğmuş." Kendimi anlaşılmış hissettiğim ender anlardan biriydi, onu unutmak istemiyorum.

Ender'le tanıştığımız gece hayatımın en güzel gecelerinden biriydi. Ender'le tanışmış olduğum için değil, daha o gece bitmeden o geceyi hayatımın en güzel geceleri arasına dahil etmiştim. Deli gibi yürüyorduk bir kolumda Ender vardı bir kolumda Koray. Her şey uzaktı ve üçümüz arkadaştık, ben öyle hissetmiştim. "Kendimi abilerinin peşine takılmış küçük bir kız çocuğu gibi hissediyorum" demiştim. Gerçekten öyle hissetmiştim. Sonra da "Keşke cinsiyetsiz olsaydık" diye düşünmüştüm, bunu dillendirdim mi bilmiyorum. Deniz, rüzgar, İstanbul sokakları falan çok güzeldi. Vapur çok güzeldi, ışıklar çok güzeldi. Hiçbir anlamı yoktu oysa ama bir anlamı olduğunu biliyordum. Ne olursa olsun, asla unutmak istemem.

Hasip Amca'nın yıldızlı gecesini beş milyon kez anlattım, bir daha anlatmayacağım. Asla unutmak istemem.

İnsan yalnızca güzel anılarla var olamıyor maalesef. Birkaç kötü anı da var hafızamda, asla unutmak istemediğim. Mesela kendimi acilde bulduğum geceleri unutmak istemiyorum. Spesifik olarak 30 aralık 2015 gecesini ve 31 aralık 2016 sabahını unutmak istemiyorum. Bu kez bir melankolik alt nedeni olduğunu olduğunu düşünmüyorum. Yaşama konusunda kamçılayıcı bir deneyimdi aksine.

Bu bir anı değil, bir olay aslında ama, bu ülkede devlet eliyle öldürülen insanlar oldu. Onları da unutmak istemiyorum. Yani bunu örneklemeyeceğim, deşmeyeceğim. Rahat evimde, yatağımda oturmuş müzik dinlerken bunu söylüyor olmakta bile sefil bir ikiyüzlülük buluyorum çünkü. Hep diyorum bu ülke bize en çok birileri adına utanmayı öğretti, bir de yaşadığımızdan utanmayı öğretti diye. Bu koskocaman utançta da bir parça insan olma niyeti vardır herhalde, bir kalbimiz olduğunu hatırlamamızı da sağlayan.

Örnekler düşündükçe çoğaltılabilir. Çok düşünmek istemiyorum. Olanları, olamayanları oldukları ve olamadıkları gibi kabullenemiyorum şu sıralar ve durum böyleyken hatırlamak biraz can sıkıyor.

Gelelim 11. soruya... Dolabımdaki en eski kıyafet... Kıyafetlerimin hepsi Ankara'da... Babamın siyah, boğazlı bir kazağı var, en eski kıyafetimin o olduğundan şüpheleniyorum. Benim olsun bu dedim çöktüm üstüne ama fotoğrafını bulamadım.
O yüzden ikinci bir seçenek olarak şunu koyacağım. Bu üzerimdeki de anneme ait. Ona da çöktüm bu da benim olsun diye. Kaç sene öncesinden kalma hiçbir fikrim yok, hayli eski bir şey. Muhtemelen babamınki daha eskidir ama...

Bir mont almıştım geçen yıl, yeryüzünün en saçma montu falan olabilir. İkinci el kıyafetler satan bir instagram hesabından almıştım. Oldukça iyi durumda ama yaşı kaç hiçbir fikrim yok. O da şu yandaki.

Geçen yıl hep bunu giydim, bu yıl hiç giymedim. İnanılmaz sıcak tutan bir şey ama bana biraz büyük geliyor. Kötü mü görünüyor emin olamıyorum. O kadar emin olamıyorum ki çeşitli fotoğraflar atıp Ece'ye sordum fksfs Ece'den geçer not aldı. Bu yıl o kadar üşümedim galiba, üşüsem giyerdim.

Şalanj böyle. Şalanj dışında, bu aralar hayatımda pek olan biten bir şey yok. Hayatımda Tinder kadar saçma sapan bir uygulama görmedim ama genelde insanları layklayıp mesajlarına cevap vermemek üzerine kurulu bir Tinder kullanma tarzım var. Neyse bir oğlanla tanıştık. Dün müydü önceki gün mü bilmiyorum, onunla konuştuk. Beni bir türlü buluşmak için evden çıkaramadı çünkü. Zaten ona sıra gelene kadaaaar Merve falan var, kuzenlerim var. Evden çıkmaya niyetim olsa onları görürüm. 

"Çekingen mi desem, seçici mi desem, anlamadım ama garipsin bu konuda" dedi. "Emaaan sikeyim herkesi dediğim bir dönemdeyim" dedim "onunla da ilgisi olabilir." Galiba bu da çok hoşlandığım bir muhabbet değil ama insanlardan o kadar çok sıkıldım ki yeni biriyle tanışmak, iletişim kurmaya çalışmak, dert anlatmak, kendini anlatmak falan çok zor geliyor. Şöyle bakınca da hiç ilginç bir insan göremiyorum çevremde. Her şey o kadar aynı ve o kadar sıradan ki... Her alt kültürün kendi içinde basmakalıplaşması falan da çok sıkıcı. Kapitalistler kapitalist, sosyalistler sosyalist, anarşistler anarşist, kaybedenler kaybeden... Herkes çok farklı ama herkes çok aynı, hiç ilgimi çekemiyorlar maalesef. Böyle önüme gelene burun kıvırdığım bir dönem. Fikirlerin ve davranışların altında samimiyet bulamıyorum galiba, ondan öyle oluyor. Fanatizmin hiçbir türünde ilgi çekici bir yan göremiyorum. Kendimizi kandırıp durduğumuz kandırıp durduğumuz bir çağ. İlla ki bir "şey" olarak tanımlayacağız kendimizi. Şuyum ben demeden, bunu demekle de kalmayıp herkesin suratına sıvamadan var olamıyoruz ne sikim bir çağsa anasını satayım. Hâlâ daha kendime bir aidiyet bulabilmiş de değilim, aman bu da bir alt küme ama düşününce. Bu "hiçbir-boka-ait-değilim" kümesi de en az diğerleri kadar sıkıcı. HİÇBİR ŞEY ÜRETTİĞİMİZ YOK BOŞ YAPIP DURUYORUZ, TEMEL OLARAK BU AŞŞŞŞŞIRI SIKICI! 

Mevzular işte böyle. Bir de müzik seçeyim...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;