18 Şubat 2017 Cumartesi

Apartman Sohbetleri Şalanjı 1

bunu tumblr'dan buldum
Canım Mina'nın bloguna bakayım dedim, yeni şalanj başlamış. Büyüdüğümüz apartmanı mı yazalım şimdi? Eyi yazalım bakalım.

Ben çok küçükken, belki üç yaşında falandım bilmiyorum, Panlı'ya taşındık. Apartmanın adı Panlı yani. Ahmet Amca'nın evinde kirada oturuyorduk. Panlı çerkes ailelerinin toplaştığı, dağ başı gibi bir yerdi aslında. Dağlar bayırlar genlerimize mi işlemiş ne olmuş bilmiyorum. Yıllar içerisinde sağına soluna başka binalar yapılışını, insanlığın etrafımızda toplanışını falan izledik.

Dediğim gibi herkes çerkesdi, dolayısıyla şu veya bu şekilde herkes bir miktar akrabaydı. İlk arkadaşım yengemin yeğeni Jane'ydi. Aramızda birkaç ay vardı. Anı defterime de ilk yazan o olmuştu. Jane çok güzel bir kız çocuğuydu o zamanlar da, şimdi de çok güzel bir genç hanım oldu. Görüşmüyoruz tabii ama arada sosyal mecralardan birbirimizi takip ediyoruz. Aynı katta oturuyorduk, kapı komşusu sayılırdık. Ne zaman o bize gelse ya da ben onlara gitsem kıyafetlerimizi değiştirir eve dönene dek birbirimizin kıyafetleri ile dolaşırdık, bunu neden yapıyorduk, kimin fikriydi hiç hatırlamıyorum. Bazen ben küçük öfke nöbetleri geçirip kızcağızı dehşet içinde bırakırdım çünkü çocukken de arızalıydım.

Tomris Teyze vardı apartmanda, öğretmendi. Yengemin yengesi. Bakınız böyle böyle örülen bir ağ söz konusuydu ahaha. Çocukları Cankat Abi ve Setenay Abla yardım ederlerdi genellikle ödevlerime. Tomris Teyze çok konuşurdu, inanılmaz çok konuşurdu. Mavi gözlü, kıvırcık saçlı, zayıf bir kadındı. Balkonunda bitkileri, kaktüsleri olurdu ve ben o kaktüslere her defasında dokunur, kimseye bir şey söylemeden elimdeki dikenleri çıkarmaya uğraşırdım sonra. Çünkü biliyorum, söylesem kızacaklar ahaha. Tomris Teyze'yi birkaç sene önce kolon kanserinden kaybettik. Ölümüyle ilgileneceğimi hiç sanmıyordum ama, üzüldüm. Gerçekten üzüldüm.

Bir kere, yalnızca bir kere annem güne katılma gafletinde bulundu o apartmanda. Eve doluşan kadınlara, oyuncaklarımı sağdan sola çarpan çocuklara falan tahammül edemeyip mevzu çıkardım. Annem bir daha asla hiçbir güne katılmaya kalkışmadı.

Senelerce bu apartmanda kaldıktan sonra Ahmet Amca'nın Adana'ya taşınmaya niyet etmesi sebebiyle aynı mahallede başka bir apartmana taşındık. O apartmanda ilk kez arkadaşlarım oldu galiba. Yine müthiş uyumsuz bir çocuk olduğumu gözler önüne serdim ve çoğu zaman hepsiyle aram kötü oldu. Bir keresinde çocuklar arasında anarşi yaratmaya kalkmıştım, boya kalemleriyle pankartlar falan hazırlamıştık. Manyak manyak işler, sonra bir baktım beni haklı davamda yapayalnız bırakıp sıvıştılar. Anamın babamın karşısında elimde pankartımla kaldım bir başıma. Önce onlara carladım sonra da çocukları toplayıp onlara carladım: "Ne korkak insanlarsınız! Hepinizden nefret ediyorum!" Sonradan öğrendim, onlar da tuhaf ve deli olduğuma karar vermişler o gün.

Ama Yurdanur'la hep görüştük. Aynı okuldaydık, bir süre aynı sırada oturduk. Ben şanssız bir çocuktum, Yurdanur benden daha şanssız bir çocuktu. Sürekli maddi sıkıntılar yaşıyorlardı, baba bir işte tutunamıyordu, anne cahildi. Yurdanur'un iki de kız kardeşi vardı. Ortanca kardeşi kleptomanikti bir dönem. Ne zaman evimize gelse, ihtiyacı olsun veya olmasın ufak tefek bir şeyler yürütürdü. Sonra Yurdanur utana sıkıla "Kardeşimin çantasına karışmış yanlışlıkla Cessie, kusura bakma" diye getirirdi. O zamanlar kimse bilmiyordu tabii kleptomani nedir, aile içinde problemler yaşayan çocuklar kendilerini nasıl ifade etmeye çalışır, zavallı çocuğu ahlaksızlıkla suçlayıp durdu kendi ailesi de bizimkiler de ama en azından bizimkiler hiçbir zaman yüzüne vurmadı.

Sınıf öğretmenimiz Yurdanur'un benim başarımı etkileyeceğinden endişelenip anneme "çok sık görüşmesinler" dediği için bir dönem arkadaşlığımız biraz sekteye uğradı tabii. Sınıf öğretmenimiz de sağolsun, parlak çocukları daha da parlatıp ötekilerin gözüne sokma, daha talihsiz olanları da yerin dibine sokma taraftarı bir kadındı. Biz çocuk aklımızla fark edemedik tabii o zamanlar, bize karşı her zaman iyiydi çünkü. Ailelerimiz de fark edemedi, onlara karşı da her zaman iyiydi çünkü. Seneler sonra dönüp bakınca fark ettim, şimdi görsem çemkiririm herhalde kadına. Hâlâ sevgiyle bahsediyorlar ilkokul arkadaşlarım kendisinden. Neden hiç bilmiyorum resmen sınıfta gereksiz bir "sınıf ayrımı" yarattı kadın götünden. Niye seveyim, niye saygı duyayım aman.

Yine ilk kez o apartmanda cinsel tacize uğradım. Yurdanur'un evine gitmiştim, annesi ve kardeşleri yoktu, yalnızca babası vardı, zaten o da içeride uyuyordu. Kızın odasına geçtik sakin sakin oynamaya başladık. Sonra babası geldi, oyuna dahil olmak istedi. Biz de ses etmedik tabii, nereden bilelim adamın oyun oynama anlayışının pipisini bize sürterek boşalmaya çalışmak olduğunu. Ay kabus gibi şeyler anlatıyorum ahaha. Yine o yaşlarda tacize uğradığımı da anlamamıştım, sadece öteki yetişkinlerin benimle hiçbir zaman böyle oyunlar oynamadığını düşünmüştüm ve rahatsız olduğum için oradan sıvışmıştım. Bu muhabbeti idrak etmem de lise yıllarıma tekabül ediyor galiba. O yıllarda hem onlar başka bir yere taşınmıştı, hem biz. Kızların hepsine üzüldüğümü hatırlıyorum yalnızca. Yazık, komşunun çocuğunu taciz eden bir baba bile anlaşılabilir ama kendi öz kızına böyle bir istismar... Aklım almıyor. Annemlere de anlatmamıştım, keşke anlatsaymışım da bir rezalet çıksaymış. Belki babam evlerini basardı da, kızcağızın annesinin haberi yoktuysa haberdar olur ve çocuklarını korumaya çalışırdı. Ama dediğim gibi, ben de başıma gelenin ne olduğunu bilememiştim, neyi nasıl anlatacağım.

En sonunda annem ev almaya muvaffak oldu da şimdi yaşadığımız apartmana taşındık. Bu apartmanda korkunç meraklı bir kapı komşumuz var, başka bir vukuat yok. Herkes sakin, kendi halinde insanlar. Lise yıllarımı o apartmanda geçirdim. Bir gün servisten inmiş eve doğru yürüyordum, bir teyzenin yorgun argın elindeki poşetleri taşımaya çalıştığını gördüm. Asansöre kadar yardım ettim. Sonradan anneme anlatmış "Komşum, sizin kız ne kibar, ne terbiyeli. Beni öyle görünce bırakmadı, taşıdı poşetleri" diye. Annem de "Yok kardeş sen karıştırmışsındır, benim kız değildir o." demiş... Sonra bir akşam yemeğinde "Komşu kızcağızın birini sana benzetmiş" diyerek anlattı... "Gerçekten tebrik ediyorum seni anne, avucunun içi gibi tanıyorsun beni." diyip odama sıvışmıştım.

Apartman anılarım pek güzel değilmiş anlaşılan. Pek iç açıcı şeyler yazamadım ahahah. Bari şarkı biraz neşeli olsun diyeceğim, neşeli şarkı da gelmedi aklıma... Katy Perry bırakayım, ne kadar neşesiz olabilir ki bir Katy Perry bari.

2 yorum:

  1. sıcacık bir yazı olmuş.. iyi geldi okumak... :) Çerkez komşularımız vardı bizim de..

    YanıtlaSil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;