7 Şubat 2017 Salı

tuhaf olaylar silsilesi

bir akşam büşra ve görkem'le taş mekan'da buluştuk. büşra'nın büroyla alakalı bir takım sıkıntıları vardı, işi bırakmak istiyordu ama babasının tepkisi konusunda çekincelerimiz vardı. zira adam biraz zırdeli. büşra'yı bu konuşma sırasında sakin kalması konusunda tembihledik, yanımızdan erken ayrıldı. biz de çok oturmadık kalktık.

ertesi gün büşra'dan ses soluk çıkmadı. mesaj attık, çeşitli sinir krizlerinin ve başarısız intihar girişimlerinin bahsi geçti. daha sonra biraz daha konuşma fırsatı bulduk.

benim için hem rahat hem sıkıntılı bir konuşmaydı. "çok kırılgan hissediyorsundur, ben öyle hissetmiştim" dedim "kimseyle bu konuda konuşmak istemiyordum ama, konuşmak iyi gelir. aşmana yardımcı olur."

o akşam ebru'yla konuştuk. ben kendi yaşadıklarımı düşündüm biraz. bir şarkı paylaştım (radiohead-idioteque) ebru'yu etiketleyerek ve dedim ki, "şu şarkıyı dinlediğimde aklıma gelen iki net şey var: 1-banyodaki karolar 2- patates kızartmaya çalışan bir adam. birilerinin trajedileri dönüp dolaşıp bize bulaşıyor, deliriyorum"

iki üç gün önce koray bu gönderiyi beğendi. benim için biraz şok edici oldu ahah. çünkü yaklaşık 4-5 aydır hiçbir şekilde konuşmadık ve benimle asla görüşmek istemediğinden çok emin gibiydi. ne yapacağımı çok bilemedim o yüzden de bir şey yapmadım.

ertesi gün merve'yle buluştuk. canım merve, tek buhransız arkadaşım. akıl ve ruh sağlığı yerinde olan tek arkadaşım. birlikte yemek yedik, ben bir bira içtim. sonra falcıya gitmeye karar verdik. c'li m'li birileri ile 2020 dolaylarında aşkı buluyormuşum çok şükür ohohoho. sonra kitapçıya gittik, tineycır olduğum zamanlarda ikinci evim karahan kitabevi idi. biraz kitap aldık ve ayrıldık.

eve gelince kitap okudum biraz, sonra yüzleşmen gereken şeylerle yüzleş cessie dedim. halbuki hiçbir şeyle de yüzleşmem gerekmiyor aman. koray'a mesaj attım "ee nooldu, erişim yasağım kalktı mı şimdi?" diye. kalkmış. küs kalmanın anlamının olmadığını düşünmüş. çünkü ikimiz de birbirimize çok değer veriyormuşuz. tepkisinin de ne durumla ne kişilerle alakası varmış, sadece öyle bir şey söylemiş olmamı kaldıramamış ama artık onunla alakalı bir sorun yokmuş.

"ender, sen ve benle ilgili bir yerlerde bir şeyler yazma" dedi. ben de "bu hiç seni ilgilendiren bir şey değil koray, buna ancak ben karar veririm" dedim. ayh nereye ne yazacağımı kimseye sormayacağım, şikayeti olan dava açsın of. bu konuyu kapattık sonra.

havadan sudan muhabbet ettik biraz sonra konu yine ender'e geldi. konu neden ender'e getiriliyor bilmiyorum aman. "endere sarsana sen, aşk maşk takıl işte bir şeyler" dedi. "birincisi, ender'le birbirimize sararsak ben sonunda onu öldüreceğim. ikincisi bu seni ilgilendiren bir konu değil" dedim. sonra da kendisi onay verse bile ender'in asla benimle olmayacağını söyledi ve onunla ilgili umutlanma dedi. ben de kimseyle ilgili hiçbir umut taşımadığımı beş milyarıncı kez söyledim ve bu konuyu kapatmasını istedim.

sonra eski defterler açılır gibi oldu, beni üzmemek için yapmış yaptığı bir çok şeyi, birbirimizden nefret edecek duruma gelmeyelim diyeymiş. bu bir yalaaaaaaaaaaaan dedim. çünkü bu bir yalan. çünkü zaten hali hazırda o noktaya geldik. yani "biz sevgiliyiz" demememizin bir ehemmiyeti yok bu da bir yalan. bence ondan nefret etmek için elimde bir sürü ama bir sürü neden var ama nefret etmiyorum kimseden gerçekten. kendi sınırları içinde değerlendirilince her şey anlaşılabilir çünkü. aynı şekilde o da "çok yakın arkadaşına aşık olduğum" gerekçesi ile benden nefret etmeye muktedir. neyse bu konuyu da açılmamak üzere kapatma taraftarı olduğumu söyledim, böylece anlaştık ve birbirimize iyi geceler dileyerek yattık.

sonra üç milyar saat ebru'yla durum değerlendirmesi yaptık tabii ki ahahah. her ne olursa olsun dört ay sonra bir şekilde konuşabilmiş olmamız beni mutlu ediyor. zira her şey boşa gitmiş gibi hissediyordum, kelimelerim hiçbir zaman hiç kimseye ulaşmamış gibi, söylediklerimin ve söyleyeceklerimin hiç anlamı kalmamış gibi ve içten olmakla sahte olmak arasında hiçbir farkın aslında olmayışı gibi... sonra hiç fark etmeden bir şey yapıyorsunuz, sonra o birden birilerine ulaşıyor, bir şeyler değişiyor, hayat çok tuhaf.

oysa evet o şarkıyı paylaşırken bahsettiğim kişi koray'dı ve bir şekilde bu asla bilinmesin diye öteki çocuklardan gizlemiştim o gönderiyi. ender'le arkadaş olmadığımızdan feyste, ondan gizleyememiştim ama zaten aynı sebepten gönderilerimi göremiyor. koray efendi de engellediği için ondan da gizleyememiştim, tutup engelimi kaldıracağını nereden bilebilirim?

ebru'ya ve herkese hep diyordum ki -ve itiraf etmek gerekirse son zamanlarda buna ben de inanmamaya başlamıştım, yine de kendime de söylüyordum: "büyük duyguların, büyük sevgilerin öylece yok olup gideceğine inanmıyorum. büyük duygular değişiyor, dönüşüyor ama yok olmuyor. neye dönüştüreceğimizi de biz seçiyoruz işte, öfkeye mi dostluğa mı nefrete mi önemli değil"

yani buna inanabilir miyiz? dolunay büyülerimizin işe yaradığına inanabilir miyiz?  neyse yine de filööööört!

4 yorum:

  1. wrist cutters adlı filmi izledin mii edgar keret filmii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. otobüs şoföründeki öykülerden biri. bilek kesenler. onun filmi. ilginç yaa izlersin bi ara :)

      Sil
    2. Eveet biliyorum, izliycem :)

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;