3 Nisan 2017 Pazartesi

filmler bi şeyler

Uyku düzenim her zamanki kadar saçma. Akşam dokuz gibi uyandım, uyuyamadım, galiba okula da gitmeyeceğim. Bari izlediğim filmlerden neyin bahsedeyim dedim, hiçbir şey de izlemedim gerçi bu sene. 2016'da çok boş geçti film açısından.

Mart ayı sıkıntılı bir ay, galiba yalnızca benim için değil herkesler için öyleymiş. Hiçbir şey okuyamadım da. O yüzden kitap yazısı asla gelmiyor ahaha ama Sümer Mitolojisi'ni gün içinde bitireceğime inanıyorum.

Dört ayda dört film izlemişim, bravo gerçekten bana. Bunların da çoğuna Mert zorla götürdü, böyle düşünülürse 1,5 filme falan düşüyor galiba bu sayı ahahah.

İlk film Jeune & Jolie. 2013, Fransız yapımı. Yönetmen François Ozon, asla tanımadığım biri her kimse.

Yine uykusuzluk çektiğim bir gece izlemiştim, nereden duyduysam bilgisayarda buldum bunu, duruyormuş bir köşede. Yani, film hakkında söyleyebileceğim çok bir şey yok galiba. Ana karakter şu gördüğünüz güzel kız, ergenliğini ve onu takip eden birkaç seneyi konu alan bir film. Kızın cinsellikle tanışması, ondan sonra da fahişelik yapması üzerine dönüyor olaylar. İşte müşterilerinden biri sevişirlerken kalp krizi geçiriyor da öyle ortaya çıkıyor hatunun durumu, ailesi şok oluyor, terapilere başlanıyor falan filan.

Ama filmin finalinde terapilik bir durum da göremiyorsunuz. Yani kız öyle büyük travmaları olan biri gibi yansıtılmamış, kendi isteği ile seks yapıyor, karşılığında da para talep ediyor. Siz de "Oha bütün fahişeler kötü yola düşmüş zavallı kadınlar olmak zorunda değil hakikaten ya" diye bir aydınlanma yaşama fırsatı buluyorsunuz. Kötü biri de değil, nasıl biri olduğuna dair çok bir fikrimiz de olamıyor zaten, müşterilerinden biri gibiyiz bence biz de, tanımıyoruz. Normal insan, düz ve durağan bir film. Çok bir numarası yok, varsa da ben anlamadım. IMDB puanı 6.8.

İkinci film Frida. Yazık, popüler kültür Frida'yı da harcadı. Çok bir bok anlıyoruz da sanki amaan çantalara tişörtlere bastık kadıncağızı orasına burasına da dövme ekledik, aman götüm. Zaten ellini sallasan birine çarpıyor, o biri de ya Frida Kahlo hayranı ya Van Gogh hayaranı, tekrar götüm.

Neyse neyse, kadını ben de seviyorum tabii ki. Neden? Çünkü ben de bu nahoş ve boş jenerasyonun bir parçasıyım. Neden? Çünkü neden olmasın.

Neyse kendimi ve yaşıtlarımı yerden yere çarpmak bir yanda dursun -her gün en az 3 kez yapıyorum zaten- gerçekten yaşam öyküsü okumayı da izlemeyi de seviyorum çok muvaffak olamasam da. Öyle ki kim olduğunu da çok önemsemiyorum, hiç tanımadığım bir adamın da biyografisini heyecanla okurum ya da izlerim mesela. Neden? Çünkü neden olm- fkjdshkgfd tamam tamam. Çünkü farklı hayatları görmek, yani onun gerçekten yaşanmış olduğunu bilerek görmek bence çok keyifli bir şey. Bu filmi de öyle gaza gelip indirdim, beş yıl beklemedi neyse ki bilgisayarda bu kez. Hemen izledim.

Ya pek keyifliydi, ne diyebilirim. Dram dolu ama aynı zamanda şen şakrak. Salma Hayek zaten Frida olmak için yaratılmış bence. Diegoo Diegoo Diegoo, hepimizi çürüttün Diego. Hepiniz az çok biliyorsunuzdur nesini anlatayım, bir şey de anlatmayayım oturun izleyin.

Saçlarımı kestirme konusundaki o müthiş ilham bu filmi izlerken gelmişti. "Ben çirkin görünmek istiyorum" dedim, ertesi gün soluğu kuaförde aldım ahahaha. 2002, ABD, Kanada, Meksika yapımı imiş herhalde. Yönetmen Julie Taymor, IMDB puanı 7.4

Şu hayatta net bir şekilde en sevmediğim şeylerden biri sinemaya gitmek. Çünkü o filmi izleyemiyorum, yani olmuyor. Bir film izlemek benim için dikenli yollarda çıplak ayakla yürümek gibi. Anca böyle çok kendimi kaptırdığım bir film olacak da ara vermeden bitirebileceğim.

Mert de enteresan bir şekilde bayılıyor sinemaya gitmeye. Zaten doğru dürüst film oynattıkları yok, oynatıyorlarsa da ben denk gelmiyorum. İkincisi de çok muhtemel çünkü dediğim gibi asla takip ettiğim bir hadise değil. Gece pek az uyuduğum o lanet günlerden birinde beni Assassin's Creed'e sürükledi. Galiba oyunu varmış, onu film yapmışlar. Oyun mu bilirim ben ya amaaan çantamda tetris taşıyorum ben, beş liraya almıştım ahahah. Neyse filmden nefret ettim gerçekten. Bir ara uyuduğumu (bunu Batman'li Supermen'li filmde de yaşamıştık galiba) sonra gürültüler patırtılarla kalp krizi geçirme tehlikesi eşliğinde uyandığımı falan hatırlıyorum. Yorumlara baktım, seveni olmuş, sevmeyeni de olmuş. Ben bilemedim, siz daha iyisini bilirsiniz. Film 2016 yapımı, yönetmen Justin Kurzel, IMDB puanı da 6.1.

İşte yine bir Marvel filmi, Mert'in seçimi olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum. Şunu net bir şekilde söyleyebilirim, sinemada bilim kurgudan nefret ediyorum. Filmin böyle derin bir felsefi alt yapısı, verdiği mesaj neyin yoksa at çöpe, benim mantığımda böyle en azından. Çünkü -aynı yazı içinde beş milyarıncı kez dediğim gibi- "izleyemiyorum". Dolayısıyla eğer film izlemeye üç günümü ayıracaksam (ki genelde öyle olur dhjhdfjk) düzgün bir şey izlemek istiyorum. Ama Mert'i kıramadım.

Wolverine'e veda ediyormuşuz bu filmde, sorun bakalım daha önce bir tane Wolverine filmi izlemiş miydim ahahaha. Mert çok hislendi ama ben üzülmemesi taraftarıyım, bir yerinden tutar, ısıtır önümüze sürerler üç beş seneye.

Yine de şu zamana kadar beni zorla götürdüğü filmler içerisinde en iyisi buydu. Hiç değilse uyumadım. Hatta arada heyecanlandığım bile oldu. 2017 Amerikan yapımı film, yönetmen James Mangold. IMDB puanı 8.5.

Son film de Nymphomaniac I çocuklar. Bunu da az önce izledim. Twitter'da Dancer in the Dark'tan bir alıntı paylaşmışlar, onu listeme ekleyeyim diye Filimadamı'na girdim dolanırken gezinirken kendimi bu filmi izler halde buldum.

Yani, ne diyebilirim ki? NEREDEYSE ASEKSÜELİM. Ama neredeyse dkjjkfj. Hayatım boyunca tüm cinsel ilgim hep o sıralar kime aşığım sandıysam ona idi. Hatta bazen ona bile yoktu. O yüzden empati kurmakta biraz zorlanıyor olabilirim. Chuck Palahniuk'da bi kitabında seks bağımlısı bir karaktere yer vermişti yanlış hatırlamıyorsam, o karakter karşısında da aynı hislere gark olmuştum.

Bence güzel film. Önümde inanılmaz ufuklar açmış gibi hissetmiyorum ama karşıma böyle bir adam ya da kadın çıksa herhalde ben de filmdeki ihtiyar gibi yalnızca oturur dinlerim. Yine de bazı detaylar hoş, ikincisini de uyuyup uyanınca izlerim belki. Merak ediyorum kadının hikâyesini çünkü. Tüm bunların dışında eveth, bence de seksin gizli bileşeni aşk.

Film 2013 Danimarka yapımı, ortak yapım aslında galiba ama bu hususta araştırma yapmaya çok üşeniyorum. Yönetmen Lars von Trier, IMDB puanı 7.0

Bir de şarkı bırakayım size, ne bırakayım bakayım...


Bu Dante Bucci'nin olayı çok tatlı bence, bana çok huzur veriyor. Spotify'da Swing diye bi parçası var, çok hüzünlü. Aslında onu paylaşacaktım bulamadım Youtube'da. Siz ona da bakın.
Haydin iyi sabahlar.

5 yorum:

  1. Dancer in the Dark'ı sinemaya geldiğinde izlemiştim, yaşama sevincimi emmişti. O günden sonra Björk de dinlemedim bir daha.

    YanıtlaSil
  2. Ooo en sevdiğim filmleri görüyorum ne güzel yerler ne güzel yerler :)
    Genç ve güzeli izleyeli 2 hafta oluyor. Ozon favori yönetmenlerimden birisi. Bu filmini de sevmiştim ama kafamda hep bir neden sorusu kaldı. Acaba kız neden böyle davrandı diye hep düşündüm film bittiten sonra. Frida filmini üniversiteye başladığımda izlemiştim epey güzel filmdi. Nemfomanyak ise çok başka bir film. Lars Von Trier çok manyak bir adam Cessie. Dancer in the dark benim favori filmimdir. Filmin son sahnesini düşünür üzülürüm hala. Ruh halin iyiyse izleme sakın. Ruh halini mahvediyor film. Ben izledikten sonra uzun bir süre kendime gelemedim. Çok güzel bir film. Görüntü kalitesi biraz kötü ama Björk'ü çok sevdim. O filmle ilgili her şeyi seviyorum galiba.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Film kültürüm yok denecek kadar az Vişne'cim. Başka filmini izlemedim Ozon'un, bu filmi de şöyle böyle sevdim. Sıkılmadım ama çok da etkilenmedim.
      Frida pek keyifli bence de. Dancer in the Dark'ı belki de bu gece izledim, zaten pek iyi değilim bu aralar, yaşansın bitsin ahahah.
      Björk'ü ben de pek seviyorum, oyunculuğundan hiç haberim yoktu ama, ben şarkıları ile biliyorum :)

      Sil
    2. o filmden sonra bir daha bir filmde yer almadı björk çünkü film setlerinden ölesiye nefret etti. Filmde yaşadığı sinir krizi de gerçek bu arada.

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;