9 Mayıs 2017 Salı

3 kitap, çeşitli şeyler

Önce çeşitli şeyler... Ayın 15'inde mezuniyet balosu var. Mezun olamıyorum ama gidiyorum baloya, neden gittiğim hakkında hiçbir fikrim yok. Sevdiğim üç beş insanla sınırsız alkol tüketme imkanına tav oldum herhalde... Buna niye tav oluyorum o konuda da fikrim yok çünkü sınırsız alkol vaadi söz konusu olsa da benim midemin bir sınırı var sonuçta... Neyse.

Kıyafet telaşına düştük, bu gün avmde tüm yaşam enerjimizi bıraktık geldik. GERÇEKTEN BALO İLE ZERRE KADAR ALAKASI OLMAYAN bir tulum aldım arkadaşlar. Aldığım şey giyilse giyilse sahilde giyilir herhalde fsdjkgfd hep Mert'in gazına geldim. Sonra stres oldum. Sonra "amaan" dedim "sanki hayatın boyunca her ortamda çok uyumluydun, çok düzgündün de bu kez göze batacaksın." Hiç tanımadığım insanlar, umurumda değil hiç biri. Götümü başımı açıp gideceğim baloya, herkesler selülitlerimi görüp boş yapsın kjfskjfds.

Eve yeni geldik, yarın için ödev yetiştirmem gerek. (İnanın kalma yönündeki tüm ısrarlı davranış biçimime rağmen 2 dersten geçeceğim fjdskjgfd şaka gibi) Bir sürü şey yedik, karnım şişti, duramıyorum, keşke soda olsaydı. Yarın dövme yaptıracağım bir de.

Aşk hayatımda hiçbir değişme ve gelişme yok, belki merak edeniniz vardır fsdjkgfd. Manyak gibi ona buna yazılmaktan da vazgeçtim çünkü zorladıkça olamıyor. Sakin sakin evimde oturacağım, oooh mis.

Üç tane kitap okudum, ödev yapmaktan daha cazip geldi onlardan bahsetmek. O yüzden bu yazıyı yazıyorum.

Zaman yolculuklu kitap arayışlarıma kayıtsız  kalamadı canım Settie, bana minik bir liste yaptı. O listedeki kitaplardan biriydi. Tabii ki bir süre kitaplığımda süründü. Okuma şenliğinde son kategoriye dahil ederek geçenlerde okudum.

Yazarı ilk kez okudum, bir sürü eser vermiş anladığım kadarı ile edebiyatın pek çok alanında. Şimdi didiklediğim sitede Jules Verne'den ilham aldığı yazıyor. Bilemiyorum ne kadar doğru. Peki bu kitap?

Ne desem bilemiyorum, çok kafa yakıcı bir şeyler beklemiştim galiba, o anlamda beklediğimi bulamadım. Pek sakin başladı, başta biraz sıkıldım. İlerledikçe biraz kapıldım ama çok da etkilenmedim. Minik, güzel bir bilim kurgu idi işte. Söylenecek ne var?

Edebiyatı iyi edebiyat yapan büyük ölçüde etrafında dönüp dolaştığı temel fikirler galiba. Bu kitapta da toplumun genel yapısına şöyle bir bakış atıyoruz ve gelecekte hangi noktada duracağımızı hayal etmeye çalışıyoruz. (Pijamamı giyip, kahvemi alıp geliyorum çocuklar.)

Kitap çeşitli meslek gruplarına mensup bireylerden oluşan bir cemiyetin toplantısı ile başlıyor. Cemiyet demek ne kadar doğru bilmiyorum, kitapta bunun açıkça cemiyet olduğu söyleniyor muydu bilmiyorum ama ben öyle hayal ettim. İçlerinden bir bilim adamı, zamanın yapısı ile ilgili görüşlerini aktarıyor ve bir zaman makinesi yaptığını öne sürüyor. Kimseler inanmıyor tabii.

Bir sonraki toplantıda (bir akşam yemeği idi) bahsettiğimiz bilim adamının makineyi geliştirmiş olduğunu ve onunla, zamanda minik bir yolculuk yaptığını öğreniyoruz ve başına gelenleri dinliyoruz. Odasında geçirdiği dört saat, aslında bir başka zamanda, bir haftaya tekabül etmiş.

Kahramanımız 802.701 yılına gitmiş ve dolayısıyla hiç alışık olmadığı bir dünya ile karşılaşmış. Gördüğümüz ilk şey insanların boyutundaki küçülme, bu zamanda yaşayan insan ırkı minicik. Dikkatimizi çeken ikinci şey ise, insanoğlunun zekâsındaki müthiş gerileme.

Kahramanımız burada bulunduğu süre boyunca karşılaştığı bu yeni insan toplumuna dair gözlemler yapıyor ve onları evrimde böyle bir noktaya taşıyan şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Bulunduğu süre içerisinde öğreniyor ki, bir de yer altında yaşayan, görme duyusu hayli körelmiş ikinci bir ırk daha var. Bu iki ırk üzerinden toplumsal sınıf ayrımına, insanın doğayla olan savaşına, bu savaştan galip çıkmasının insana ne gibi getirileri olacağına ve insandan ne gibi götürüleri olacağına dair dokundurmalar var. Kimisi ütopya demiş, ben distopya diye nitelerdim öyle bir toplumu. Gerçi alışılageldik bir distopya denemez, öyle baskıcı bir yönetim, aman aman bir dikta yok ama korkunç bir var oluş şekli gibi geldi bana. Dediğim gibi, beni pek etkilemediyse de fena kitap değil.

Bahsedeceğim ikinci kitap, Zemberekkuşu'nun Güncesi. Bahsedeceğim de ne anlatacağım onu hiç bilmiyorum ve evet, sonunda bitirdim kitabı ahahah.

Bahsi geçti, Patti Smith, M Treni'nde çokça bahsediyordu Murakami'den ve bu kitaptan. Özellikle bu kitabını pek sevmiş. Ben de o yüzden bu kitapla başlayayım dedim. En azından üç aydır sürünüyordu. Mert okudu benden önce, sonra ben devam ettim. Patti Smith neden bu kitabı bu kadar sevmiş anlarım belki diye düşünmüştüm. Az çok seziyorum tabii ama net olarak çıkartamıyorum, keşke sorabilsek fkjdjgfd.

Ben çok havada ve çok uzun buldum, çok çok çok uzun. Neyse ki Murakami'nin anlatısı iyi, akıcı. Çok detaylı ve çok uzun olmasına rağmen sizi kavrıyor ve bir oturuşta birkaç bölüm okuyabiliyorsunuz.

Bunun dışında, kitapta çok fazla karakter var. Her bir karakterin öyküsünü ayrı ayrı öğreniyorsunuz, tabii bir yere kadar. Geçmişlerine muvaffak oluyorsunuz, herhangi bir yan karakterin bile neden öyle olduğunu veya en azından nasıl biri olduğunu anlama fırsatınız oluyor. Yazarın bu yönü (bu kitap için en azından) kitabı çok uzatsa da ben hoşlandım galiba. Çünkü bahsi geçen hemen her karakteri derinlemesine tanımak istiyorum her zaman.

Derinlemesine tanımak demişken, aslında o kadar da tanıyamıyoruz. Dediğim gibi, her şey hep havada kalıyor. Kitap da çok havada bitiyor zaten. Mert'in dediğine göre herifin tarzı biraz öyleymiş, kitaplarının hiç biri çok net bitmiyormuş. Bu kötü çünkü sonu hayal gücüme bırakılan öykülerden pek hoşlanmıyorum.

Olan biten biraz gerçek üstü. Evet yani hafif masalsı, hafif sihirli olaylar söz konusu. Buna rağmen anlatım çok alışıldık ve gündelik. Bu yüzden, karakterin olaylara asla anlam veremeyişi sizi de kuşatıyor, siz de anlam veremiyorsunuz. Bu tezat güzel, bu tezat sayesinde hep beraber şaşırıyor, bocalıyor, ne yapacağımızı bilemiyoruz.

Bilemiyorum arkadaşlar, Murakami'yi hiç bilemiyorum. Kafam çok karışık. Sevdim mi derseniz, sevdim. Biraz da merak ediyorum tabii öteki kitaplarını da. Okurum yine ama bu kez daha kısa bir kitabını alırım elime ahaha. Mert çok seviyor, evimizde biiiir sürü kitabı var. (Canım Zihin, şu an "Sahilde Kafka" yazan parmakların gözümde çok canlı ahaha muhakkak okuyacağım onu da.)

Bahsedeceğim son kitap, İntihar ve Ruhun Ölümsüzlüğü Üzerine. Sub Press çok köklü bir yayınevi değil. Haklarında da çok bir şey bulamadım internette, şöyle bir röportaj var. Yayım danışmanları Şenol Erdoğan imiş. Haydi bakalım hayırlı uğurlu ossun. Ekşi'de "çeviri özensiz" gibi bir yorum okudum "Ay eyvahlar olsun yoooo" gibi bir çığlık yükseldi içimden. Ama koskoca bir Underground Poetix Antoloji bastılar, bence iyi oldu derli toplu okuruz kfjdslkfds. Umarım "İyi yazarları kötü basıyorlar" boşu yapmak durumunda da kalmayız ne diyeyim fkjdskfgd.

Bir de yine ekşi'de şöyle bir yorum gördüm çok kıl oldum. Basılmayacak, basılmaması gereken kitap olduğunu düşünmüyorum. Basabilirler Hitler'in kitabını. Herhangi bir yayınevi herhangi bir diktatörün / katilin / caninin üretimini basmak isteyebilir, herhangi bir insan da onu okumak isteyebilir. Yeryüzündeki tüm geri zekalı ergenler olarak hepimiz hayatımızın bir döneminde Charles Manson'ın o meşhuuur sözünü iletilerimize yazdık mesela. (Bana yukardan bakarsan aptal görürsün de aşağıdan bakarsan tanrı görürsün de, karşıdan bakarsan kendini görürsün şeysi gkjfdjkgfd) Bu entry'i giren arkadaş paylaşmamış olabilir, o hepimizden daha akıllı imiş ise ne mutlu ona. Kinaye yapmıyorum. Benim çevremdeki ergenler paylaştı yani fgkdjlgfd biz maldık. Ay her ne ise çok saçma yollara sapıyorum. Demek istediğim olabilir. Neden olmasın? Eleştirel olmak zorunda da değiller. Desteklemiş ve destekliyor da olabilirler. Olabilirler yani. Hümanizm eyvallah evet faşizmi biz de sevmiyoruz, olumlamıyoruz da, ama Hitler basılmasın, Hitler basılsa da illa ki eleştirilsin fikri de başka türlü bir faşizm değil mi şimdi? Ben mi yanlış düşünüyorum? Ben isterim okumak Hitler mesela, hangi ihtiyaca uygun düştü demiş, benim kişisel ihtiyacıma uygun düşüyor. Onun dışında ne gibi bir amaca hizmet etmiş olabilecekleri ile ilgili bir fikrim yok. Özel bir antisemitist locaya falan üye iseler ben bilmiyorum, hayatın bu gizli kapaklı katmanlarına hiç hakim değilim gkdjlgfd. Ay neyse.

Hume hakkında hiçbir şey bilmiyorum, ömrümde hayatımda da ilk kez bu eserini okudum. Herifin iki farklı makalesini basmışlar. İntihar Üzerine adlı makalede, tahmin etmenizin zor olmayacağı gibi, intiharın suç olup olmadığı üzerine minik bir öz tartışma (o da ne ise, özü ile tartışma yani) söz konusu. Bize bilmediğimiz bir şey söylemiyor, hepimiz sorguladık la ölmeye hakkım nasıl olmaz şimdi benim diye. Ruhun Ölümsüzlüğü Üzerine adlı makalede de ruhun ölümsüz olup olmayacağı ile ilgili bir tartışma var. Bence ikincisi daha doyurucu. Minicik bir kitap, okumak isteyebilirsiniz.

Bir de Burroughs'un bir metnini basmışlar, aldım onu da. Bir ara okurum, yazarım işallah. Hasan Ali Yücel Klasikleri'nde şey buldum Sümer Kral Destanları. Bir ciltlisi, bir ciltsizi vardı, ciltsizi 10 lira, ciltlisi 25 lira. KURBAN OLAYIM BU NEDİR YA, BU UÇURUM NEDİR? Neyse şekilci bir insan olmadığımdan ve genelde parasız olduğumdan ciltsiz olanı aldım, aşırı sevinçliyim çünkü Sümerler aşırı tatlı. Bir de dayanamadım Hanım Ana'nın Cenaze Töreni'ni aldım, her şeyi bir kenara fırlatıp onu okuyabilirim <3

Size bir de şarkı bırakayım, ne bırakayım? Bakayım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;