5 Mayıs 2017 Cuma

tarçınlı kurabiyeler, bir küçük fenalaşma

Ben küçükken annem tarçınlı kurabiyeler yapardı. Çocukken en sevdiğim kurabiyeler, annemin tarçınlı kurabiyeleriydi. Sonra, neden bilmiyorum, o kurabiyelerden yapmayı bıraktı. Ben de hiç istemedim, kurabiyeler bir anda hayatımızdan çıktı.

Zannediyorum üniversiteye başladığım ilk yıllarda, bir tatilde eve gittim ve annemden çocukken en sevdiğim tarçınlı kurabiyeleri yapmasını istedim. Annem asla ama asla neyden bahsettiğimi anlayamadı. "Ya hani hep yapıyordun ya anne, nasıl hatırlamazsın?" diye telaşa düştüm, annemden "Ben hayatımda öyle bir kurabiye yapmadım Cessie, sen rüyanda görmüşsün." gibi bir yanıt aldım. Tüm çocukluğumun rüya olması fikri o günden beri beni dehşete düşürüyordu arkadaşlar, itiraf etmeliyim.

Şansımı birkaç kez daha denedim ama asla hatırlamadı kadın kurabiyeleri. Ben de çok iyi hatırlamıyordum, içinde şu vardı, bu da vardı diye tarif edemiyordum. Sonunda pes ettim arkadaşlar, kurabiyelerle sonsuza dek vedalaştım.

Yaşamın kendine ait bir ritmi, bizim ucundan yakalamaya çalıştığımız bir sihri olduğunu kendime tekrarladıkça suratıma sağdan soldan aparkat ve kroşeler yiyorum. Dolayısıyla bu küçük sihre, manasız iyimserliğe tutunamıyorum. Tutunamıyordum.

Geçenlerde annemle bir koli gönderdiler. Annem bana bir tulum dikmiş, bayıldım. Lacivert üzerine beyaz yıldızlı bir kumaş, instagramda görmüş olabilirsiniz meh meh meh. Börek yapmış, poğaça yapmış, biraz da çilek reçeli göndermiş. Daha da önemlisi, kurabiyeler arkadaşlar. Çocukluğumda ayıla bayıla yediğim, annemin unuttuğu ve senelerce asla hatırlamadığı kurabiyeler o koliden çıktı!

Yani ne diyebilirim ki? Sonradan hatırladı mı yoksa yeniden mi keşfetti hiçbir fikrim yok ve umurumda da değil, kurabiyelerim şu an mutfağımızda bir kabın içinde duruyor, önemli olan da bu. Dolayısıyla aşk konusundaki umutlarım da taptaze ve yemyeşil ahahaha. Dünyadaki sınırlara ve imkansızlara bir kez daha baş kaldırıyorum! Teşekkürler anne! Teşekkürler tarçınlı kurabiyeler!

Eve kapanmıştım, dün sabah sınava girmek için okula gittim. Oradan Kızılay'a geçtik. Yüz yıllar sonra Hatice Abla ile ağda bantları eşliğinde maceralı ve uzun bir yolculuğa çıktık. Hayatta en sevdiğim ağdacı tartışmasız Hatice Abla. Bacağımdaki jilet izlerini asla sormadığı gibi, bakışları ile bile üzerinde durmaması bir yana, hiçbir zaman sohbet kurmaya da çalışmaz. İlk kez dün toplu taşımayı işgal eden yaşlılar ve hayatımızı kurutan erkekler üzerine sohbet ettik. Çünkü genellikle sohbet edecek bir modda olmuyorum o odada bulunurken ahaha.

"Ay bu kadar uğraştık, sevgilin var mı bari Cessie, bir işe yarayacak mı bu emek?"
"Ne gezer Hatice Abla ya amaaan. Sevgili aday adayı bile yok! " dkjıfjkjhkfj of.

Oradan tekrar Nadas'a geçtim, Cansu ve Nazlı orada oturuyor ve beni bekliyordu çünkü. Sonra birer bira içip kalktık, dövmeciye gittik. Dövme yaptıracağım, randevu aldım mehehe. Oradan da bir kahveciye oturduk.

Damla geldi sonra yanımıza. İşte herkesler sevgilisinden ayrılmış, yani yüzyıllardır ayrılacak bir sevgilim bile yok. İnanın, artık ben de sevgilimden ayrılmak istiyorum. Sevgilimden ayrılıp üç gün göz yaşı döküp, insanları darlayıp, "amaan barışırsınız" gibi yorumlara maruz kalıp gerçekten de üç gün sonra manasızca barışıp beş gün sonra tekrar ayrılmak istiyorum ve bu saçma döngü en azından bir üç beş ay sürsün istiyorum, ÇARESİZLİĞİMİ ANLATABİLİYOR MUYUM? ndkjjklf

Her neyse, kahve içtikten sonra Blues'a geçip dart attık. Alkolle birleştirdiğim kahve yüzünden mi yoksa günler sonra dışarı çıkmanın yarattığı klasik şuursuzluk mu bilmiyorum. Metrodan indiğimde tir tir titriyor ve yürümekte zorlanıyordum. Çaresiz, bulduğum ilk taksiye atladım. Taksinin camını sonuna kadar açtık. Başka bir gezegenden gelmişim de buraları hiç tanımıyormuşum gibi hisler içinde dikiz aynasından kendime baktım. Size yemin ediyorum, kendim de bana hiç tanıdık gelmiyordum. Kendim de dahil olmak üzere her şey o kadar yabancıydı. Biraz da paranoyak bir ruh hali hasıl oldu bir yandan. Eve gelince, sağ salim vardığıma dair Nazlı'ya haber verdim. Cansu ve Mert de beni yalnız bırakmadılar sağolsunlar.

Mert'in markete gittiği, Cansu'nun yürüyüşe çıktığı minik aralıkta Buğra'ya yazdım. Dedim ki "şimdi de ben sapıttım galiba Buğra, sana da böyle şeyler olabiliyor mu?" Sağolsun o da biraz sakinleştirdi. Ondan sonra bir şarkı açtım, melodika ile çıkarmaya çalıştım. Asla çıkaramadım tabii ki ama yaklaştığıma inanıyoruz. O da oyaladı biraz. Ondan sonra Mert'le çeşitli sohbetler mohbetler derken yatmayı başardım kazasız belasız.

Bu sabah erkenden otostopa çıkacaktım, Antalya'ya Fatih'i görmeye gidecektim. Sabah uyandığımda hâlâ önceki günün sersemliği sürüyor olduğundan cesaret edemedim. Şimdi daha iyiyim. Evimde kitabımı okuyorum.

Mezuniyet balosu için kıyafet bakmaya gideceğiz belki de yarın. Belki de gitmeyeceğiz, ay dont nov. Damla'nın tavsiyesi ile saç uzatan bir şampuan aldım, umarım işe yarıyordur. Damla'ya güveniyorum.

Bahar gelmiyor, Angara ısınmıyor, hâlâ koca kabanla dolaşıyorum. Bir de bu gün çok canım sıkılıyor...

2 yorum:

  1. Annen belki de sana bu sürprizi yapmak için unutmuş görünmüş olabülüüü
    Ama güzel olmuşş
    *İstanbul yanıyoo yanıoooo

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de aklıma geldi, gelmedi değil ama bu oyunu yıllarca sürdürecek kadar kalpsiz olabilir mi ya ahahah.
      Ay ne güzel buralar da yansa, şort falan giysek...

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;