23 Ekim 2017 Pazartesi

bir kitap ve ev bulamamışız


Dün değil önceki gün Mert'le Kızılay'a indik ve C ile de buluştuk. Emlakçı beyi aradık, geldi. Oturduk konuştuk, C parayı toparlamamız için biraz zaman istedi ve kapora vermeyi önerdi. Emlakçı bey bu öneriyi kabul etti, isterseniz hemen verin bir anlaşma yapalım dedi. C hemen gidip para çekmemizi önerdi. Kaporayı benim paramla ödeyecektik çünkü babası henüz C'ye para göndermemişti. Ben "Yooo" dedim, "hemen değil. Önce sen babanla konuş, kesin bir zaman versin bize, ona göre kapora verelim, bir kuruşumuzu bile yakma lüksümüz yok." Ertesi gün tekrar görüşmeyi kararlaştırıp ayrıldık ve Mert'le kitapçıda dolaşıp yemek yedik. C'nin babası bu işe pek gönüllü değildi, beş paramız yokken C'nin bu kadar istekli olması, her şeyin çok muhtemel olması ama hiçbir şekilde kesinlikten bahsedilmemesi falan benim canımı sıktı, bu işten vazgeçecek gibi oldum. 

Ertesi gün C, babasının parayı yatırdığını haber verdi, ben de kendi ailemi aradım. "Eyi bari" dedim, "risk alalım madem her şey bir anda çözüldü." İstediğim şeyler olur gibi olduğunda yaşadığım anksiyeteleri falan yaşıyordum kendi kendime. Mert'in telefonunu ele geçirip şu üstteki kadını falan çizdim. Cansu mesaj attı, size yatak, koltuk ayarladık diye, duygulandım, allah dedim işte büyülü güçlerim, çözüyoruz mevzuları. Bu gün gidip kontratı yapacaktık. C, emlakçı beyi aramış, bunca zaman beş bin kez görüştüğümüz ve her seferinde "Ben size bir kolaylık yapacağım, merak etmeyin" falan diyen adam, bize güvenemeyeceğine karar vermiş birden bire ve evi bize vermekten vazgeçmiş. Böylece yine evsiz kaldık, yeni arayışlara başlayacağız ya da ben bu işten cayacağım. 

Kafam allak bullak gerçekten. Nasıl bir yol izleyeceğimi bilemiyorum. Ankara'ya geldim ve bir kez daha hiçbir şeyi çözemedim. Sınavlarım başlayacak, hepsini vermem imkansız da olsa büyük bir kısmını temizleyebilirim. Bir ara okula gidip notları toparlayacağım, okul asla bitmiyor, gelecekte ne yapacağımı bilmiyorum. Belki de taşınmaktan vazgeçerim. Bir sene sonra nerede olacağım en ufak fikrim yok çünkü. Birkaç ay için bunca masrafa değer mi emin değilim. 

Arkadaşlarım her koşulda, her kararıma destek oluyor, bizimkiler de öyle. Ayh gerçekten içim sıkılıyor, kendim olmak çok zor, hiçbir karar alamamak, alsan da arkasında duramamak falan... Yıldım kendimden. 

Bu arada bir de kitap bitirdim. Bunca hengame içinde okuduğumdan çok da bir şey anlamadım ama olsun.  Okuduğum ilk PKD romanı. Çeviri fena değil ama baskıda yazım hataları mevcut. Doğru dürüst birileri de basamadı şu adamı bir. Neyse...

Bir proton ışın saptırıcısının kontrolden çıkması ve bu olayı görmek için orada bulunan ziyaretçilerin bir kısmının bu ışınlara maruz kalması üzerine başlıyor olaylar. Hepimiz evreni farklı algılıyoruz, dolayısıyla hepimizin farklı bir algısal evreni var. Bu insanlar yerde yaralı yatarken, bilinçleri mi diyeceksiniz, ruhları mı, her ne ise işte, etrafta süzülürken içlerinden biri kendisine geliyor ve bu başıboş bilinçler hoop kendisine gelen adamınki ile kaynaşıyor. Dolayısıyla bu düşünsel boyutta, kendilerini bambaşka bir dünyada buluyorlar. Karakterlerin kişiliklerine ve algılarına göre evrenler değişip duruyor. Yaralılar sırayla ayılıyor, bir o evrene bir bu evrene geçip duruyoruz ama aslında gerçek dünyada herkes kurtarılmayı bekleyerek yatıyor. Bence bu konu olarak gerçekten harika, çok da güzel bir hayal gücü. Keşke biraz daha sayko insanlar seçilseymiş de daha heyecanlı, daha kaoslu, daha tekinsiz evrenlerde dolaşıp dursaymışız ama maalesef öyle olamıyor. Yine küçük kaoslar, küçük tutarsızlıklar, işte her evrenle birlikte her dünya görüşüne bir eleştiri var ama ben daha maceralı bir şeyler istemişim demek ki. Pek sevmedim bu kitabı. Yine de PKD'den umutluyum, başka kitaplarına da bakarım. 

Size bir de şarkı bırakayım:



2 yorum:

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;