3 Ekim 2017 Salı

şalanj hazırlığı ve son beş günde ne bok yedim

sanıyorum sıradan bir perşembe gecesi idi, çarşamba da olabilir, evimde oturmuş bira içiyor ve sıkılıyordum. can ablasının düğünü nedeniyle bir türlü gelemediği için ve biz de ev tutmak için onu beklediğimiz için, ben de bu esnada olabildiğince az para harcamak istediğim için eve kapanmıştım. ev bulmadan iş bulamıyorum, yine ev bulmadan cebimde ne kadar param kalacağını bilmediğimden resim kursu ayarlayamıyorum. tüm bunlar olmadan hangi günler dolu hangi günler boş olacağımı bilemiyorum ve iş bulamıyorum, böyle bir bekleme sürecine hapsolmuştum. gece bir buçuk gibi "sikerim böyle işi yeter beaah" dedim. gece bir kırkbeş gibi otostopa çıkmıştım.

bir on- on beş dakika beklediğimi tahmin ediyorum, sonra kamyoncu bir dayı durdu. hikmet dayı. bursa'ya gidiyormuş, ben istanbul'a gitmeye çalışıyorum dedim, atla dedi. eskişehir otogarda inerim en kötü, oradan otobüsle devam ederim diyordum.

bütün gece konuştuk, dayı karadenizli imiş. bana gençlik günlerinden bahsetti, fransa'ya kaçak gitmiş, kırk küsur gün dağda bayırda yürümüşler, 19 yaşındaymış o zaman. sonra gezelemiş işte avrupa'da. en sonunda türkiye'ye dönmüş, evlenmiş. çapkınlığı da bırakmamış. hanımı da biliyormuş ama en baştan böyle anlaşmışlar, ses etmiyormuş.

yolculuk boyunca sağolsun hiçbir imada bulunmadı, bir yerde durduk kahve içtik, ben işedim. sonra yola devam ettik. bir paket sigara aldı bana, zaten sigarasını migarasını çalıştığı şirket karşılıyormuş. biraz daha yol aldıktan sonra biraz uyuyalım dedi. arka tarafta altlı üstlü iki yatak vardı. üsttekinde o yattı, alttakinde ben. başta ayaklarım donduğundan ve "ne yapıyorum ben şimdi amk" gibi bir idrak yaşadığımdan uyuyamadım da sonra sızmışım. uyandığımda hareket ediyorduk.

bozüyük diye bir yerde bana otobüs bileti aldı, cebime de bir şeyler yersin diyerek yirmi lira sokuşturdu çekti gitti. sonra metro turizm'le maceram başladı.

inmem gereken terminalde bana haber vermediklerinden sarıyer'e kadar gitmek ve oradan üsküdar'a geçmek zorunda kaldım. neyse ki zeliha sarıyer'e geldi beni almaya.

ertesi gün deli gibi yorgunmuşum, tüm gün uyudum. sonra zeliha ile koray'ı tanıştırdım, belki bir izdivaca neden olurum diye düşünerek. sonra cuma akşamı koray'la buluştuk, yanında bir arkadaşını da getirdi fal bakması için. çünkü bu konuda herkesi ölümüne darlamıştım. saruman, çocuğa böyle diyorlar, ciddiyetle hepimizin falına baktı sağolsun. biraz muhabbet ettik, zeliha eski sevgilisi ile karşılaştı ve biraz dağılır gibi oldu, sonra kalktık.

bir yerden geçmemiz gerekiyordu, minik bir tünelcik. orası neresi bilmiyorum. "ohaa burası ne böyle" dedim, köşede bira içip oturan bir dayı varmış, "burası solucan deliği" dedi. sonra kara deliklerden, öteki evrenlerden falan bahsetmeye başladı. ben de dedim ki "siz gidin, ben dayıyla oturacağım." koştum yanına oturdum. ötekiler de geldiler, bize bir sürü bir şey anlattı tasavvufla masavvufla alakalı. sonra evlere dağıldık.

ertesi günlerde kadıköyde sürtmek, moda'da bira içmek, yaşam konusunda ve insanlar konusunda ateşli konuşmalar yapmak, ender'i çekiştirmek gibi faaliyetlerde bulunduk.

bu arada utku ile buluştuk ve yüz yüze görüşme fırsatı olduk, bu minik buluşma harikaydı. öncesinde zeliha'nın arkadaşı nur'a gitmiş ve balkabağı çorbası ve sebzeli pilav gibi şeyler yemiştik. ve bu, zeliha için harika bir buluşma olmamıştı. sonra dönerken kokoreç gömdük ve o günü de öyle noktaladık.

dün zeliha ile yola düştük, otostopla eskişehir üzerinden ankara'ya gelmeye karar vermiştik. siktiğimin istanbul'undan çıkmak eziyetti zaten. sonra kaç araç değiştirdik bilmiyorum, ankara'ya geldiğimde ölüyordum. bizi fahişe zanneden ve öyle olmadığımıza ikna olmayan tırcı dayı da cabası. ay allah affetsin ama nuri alço'ya da o kadar benziyordu ki ahahaha.

çanta var, konuştuğum bir oğlan. gezeliyordu sağda solda, ne yapıyor bilmiyorum. ankara'ya gelmişti onunla görüşecektik. saaatleeeerce beni bekledi çocuk, bizimkilerin kamp muhabbetlerini falan dinledi. koştum gittim, iki kelam ettim, hocayı gördüm, çanta'yı kurtardım.

o da tuhaf birisi, beni zaten tuhaf olmayan biri hiçbir zaman bulmadı. şimdi bir şalanj var, her gün günümüzü yazıyoruz sanırım. bu gün yarın bu şalanja başlayacağım ama dürüst davranmak adına şu hayhuylu günlerin geçmesini bekliyorum ahaha.

bu takım işler peşinde idim, ölmedim! şimdi canımız başkentimiz ankaramızdayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;