23 Kasım 2017 Perşembe

olan biten...

Dün 11 gibi evden çıktım, dörde doğru doktor randevum vardı, öncesinde de Nazlı ile buluşacaktık. Hava korkunç soğuktu. Nadas'ta oturduk, sohbet ettik, aşklar meşkler, kırılan kalplerimiz bir şeyler. Tabii ki her buluşmamız, kampta geçirdiğimiz korkunç yaz konusunda atıp tutmamızla sonlanıyor, bu da tekrarlandı.

Sonra apar topar taksiye atladık, Madalyon'a gittik. On dakika falan gecikmiştim randevuya, "kalan sürenizi değerlendireceksiniz" dediler, "anlatacak çok şeyim yok" dedim. Uğur Bey'e olan biteni özetledim. Aşk acılarımdan falan da konuştuk, son derece yargılanmış ve sinirleri bozulmuş hissederek oradan ayrıldım. Dünya kadar para ödeyip, yargılanmış ve daha kötü hissetmek de daha çok canımı sıktı.

Ahır'a geçtik, Seda da geldi sonradan. Bütün bunlardan şikayet ederek bira içmeye devam ettim. Sonra Ekin aradı, ne olur bekleyin geliyorum diye. Sevgilisi ile Bolu'ya kamp atmaya gitmişlerdi. Orada adamın ruh hastası olduğu ortaya çıkmış. Tartışmışlar, Ekin'e saldırmış, ağzını gözünü yamultmuş kızın. Kamp alanındakiler kurtarmışlar bizimkini oğlanın elinden. Jandarmalar çağrılmış, oğlan ailesini aramış, Ekin ne yapacağını bilememiş vesaire vesaire... Bir aydır bunlarla uğraşıyor ve çılgınca alkol tüketiyor anladığım kadarı ile. Olan biteni yarı şaşkın yarı dalga geçerek anlatıyor ama çok iyi bir ruh hali içinde olmadığı açık.

Onunla oturduk bir süre de, bira içmeye devam ettim. Sonra Nefes'e geçtik, Ekin'in arkadaşlarının yanına. Sonradan bir kız daha geldi, birileri geldi gitti, bira içmeye devam ettim. Orada iki kez sızıp, uyanıp sohbete katılmaya devam ettim. Adamlardan birine sardım ne dediyse tersledim durdum ahaha. Sonra hep beraber bu kişinin evine gittik, bu sabahın beşine falan tekabül ediyordu diye tahmin ediyorum. Bir koltuğa kıvrıldığım, yattığım gibi uyumuşum. Ekin sabah kalkıp işe gitmiş, bana mesaj atmış "dün geceyi hatırlamıyorsan korkma, arkadaşlarımın evindesin" diye. Mustafa da işe gitmek için çıkıyordu öğlene doğru, istersen sen biraz daha uyu dedi ama o evden akşama doğru çıkıp kalabalık metroda eve gelme fikrinden hoşlanmadığım için öğlen metro ve otobüs daha sakinken bunu yapmak daha mantıklı geldi.

Eve nasıl geldim bilmiyorum, muhtemelen hâlâ sarhoştum. Regl oldum, karın ağrıları içinde kıvrandım biraz, biraz da kusmaya çalışıp kusamadım. Sonra yattım. Mert de yanımda yattı, hâlâ yalnız kalmaya ve insan içine çıkmaya ve uyumaya ve uyanmaya korkuyorum. Son kullandığım ilaçları kullanmaya devam etmemi söyledi Uğur Bey, onları aradık, bulamadık. Meğer dolaptaymış.

Kesinlikle sarhoş olmak istemiyorum uzunca bir süre, berbat hissediyorum. Evden dışarı adımımı atınca her şey her şeyi takip ediyor ve sanki yeterince gergin değilmişim gibi bir de akşamdan kalmalığın bok gibi hissettirişi ve bunun beni daha gergin kılması ile uğraşmak zorunda kalıyorum.

SubPress'in internet sitesi kuruldu. Şenol Erdoğan çeşitli minik kitapçıklar basmıştı, pek sınırlı sayıda olduğunu defalarca kez duyurdu falan. İlgimi çeken birkaç tanesini sipariş etmiştim, bir de Kayrak'ı. Eylülde basıldı, o zamandan beri ne zaman kitapçıya gitsem arıyor, bulamıyordum. Öteki kitap siparişlerimde de kitaplar arasına eklemedim bir türlü. Neyse, sonunda elimde, okuyabileceğim.

Şimdi Mert makarna pişiriyor, bu gün hiçbir şey yemedim. Makarna yiyeceğim, kendimi daha iyi hissetmeyi umacağım. Durumlar böyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;