Okuma hedefimi bu gün tamamladım, bir kitap da fazladan okumuş bulundum an itibari ile. Size onlardan bahsedeceğim şimdi.

Kimi şiirlerden hiçbir bok anlamadım, kimi dizeler çok güzel. Mesela Ginsberg "Kime İyi Davranmalı" diye sormuş, uzun uzun cevap vermiş, hepsini yazmam ama:
"Kendine iyi davran, bir taneciksin ve bu gezegendeki
sayısız faniden birisin, sensin meme
uçlarından kasıklara inen
sinir hattını izleyecek yumuşak bir parmak arayan....
sensin koltuk altını yalayacak bir dil arayan ve
bir dudak yanağını ve
bembeyaz uyluklarının iç kısmını öpecek...
Kendine iyi davran Harry, çünkü insafsızlık beden patlarken gelir
(...)
Kendine iyi davran, çünkü merhametinin saadeti
taşarak boğacak polisi yarın,
çünkü inek tarlada ağlar ve fare de
kedinin yuvasında...
Çünkü yağmur gelir Guatemala'dan bu yana ve katar önüne
tanrı heykellerini bin sene daha...
Bu yere iyi davran, şu anki barınağına, vinciyle
ve radar kulesiyle
ve bizim deredeki çiçeğiyle...
Komşuna iyi davran televizyon karşısındakş
kanepesine
iyi gözyaşları damlayan...
Ne başını sokacak başka yeri var ne de telefon
zırıltılarından gayri
duyduğu ses...
(...)
Kayıp annene iyi davran ve teras penceresinden dışarı,
gözü dalmış babana
sütçü kamyonu ve cenaze arabası dönerken köşeyi
bir veda etmeksizin..."
Ferlinghetti, Sikişmek Yeniden Sevmektir diye düşünmüş, tüm dünya ırklarını buna davet etmiş, sınırlar ve bayraklar olmaksızın ve demiş ki,
"Yine de hep macera peşinde koşarım
olayların kalbinde
Bir yerlerde sallanan bir şeyler olmalı
bir damda birileri sevişiyor olmalı
kızgın güneşte
bu kimsesiz labirentte
ne soğuk Girit ne sıcak Meksika'da
ama yine de dolu yalnızlarla
gringo pachucolarla
çözmeye çalışan
hesaplamaya çalışan
hepsi ne kadarmış diye
neden güneş hâlâ dönüyor
neden güneş hâlâ köpeğimin tanrısı
Güneş güneş karşınızda güneş
Yüce Güneş Tanrısı yükseliyor hâlâ
rubailerimizde
ve çarpıyor kuleleri bir ışık huzmesiyle
Güneş güneş hâlâ her şeyin efendisi
bildiğimiz tüm gök bile
bildiğimiz tüm aşk bile
bildiğimiz hayat bile sadece ısıdan ibaret
cinsel enerjinin boşalmasından
Ve sarılmanın da bir vakti var
Ve sarılmaktan kaçmanın da öyle
(...)
Ve nefret etmenin de bir vakti var
Ve sevmenin de öyle
Ve susmanın da bir vakti var
Ve konuşmanın da öyle"
Corso biraz sitem etmiş:
"Güneşler her yerde dört bir yanda
Benim ise tek bildiğim güneşsizlik
Gel Yedek ruh benimkisi yeniliyor
Bir hakikat şeyi sahtelik ve soğukluk boca etti üstüme" diye...
Christopher Logue, "İnsan dediğin yaptığı her şeyi yıkmak da ister." demiş, çok doğru söylemiş.
Adrian Mitchell balıkları merak etmiş:
"Kötü olduğunu biliyorsan kötüdür sadece,
balıkların gökyüzünü özlediği mi görülmüş."
Anlayacağınız her kafadan bir ses yükselmiş, kimini duymuşuz, kimini kaçırmışız. Belki kalan titreşimleri de başka bir gecede yakalarız. Buna bakmak isteyebilirsiniz. Çeviri şiir okumayı sevmeme rağmen ben keyif aldım.
Dediğim gibi, Buzda Yürüyüş ile paslayarak okudum Kutsal Komün'ü. Werner Herzog bir yönetmenmiş, kitapla karşılaşana dek bunu bilmiyordum. Adana'da Karahan'da dolanırken karşıma çıkmıştı, konusunu okuyunca büyülenip almıştım yoksa ne yönetmeni biliyordum ne de bahsi geçen eleştirmeni. Werner Herzog, Alman sinemasına büyük katkıları bulunan / bulunacağı öngörülen Lotte Eisner'in ağır bir hastalığa yakalandığını haber almış ve "Ölmesine izin veremeyiz, şimdi ölemez, bir şeyler yapmalı" diye düşünmüş. Münih'ten Paris'e dek yürürse ve Eisner ölmeden yetişebilirse, onu ölümden bir süreliğine daha kaçırabileceklerini düşünmüş, bir nevi totem yapmış. Çantasını topladığı gibi yollara düşmüş. Bu yolculuk esnasında tuttuğu günlük yayınlanmış yıllar sonra, işte biz, o günlüğü okuyoruz. Herzog'un izlenimleri, kaygıları, yağmurla, karla, incinen ve su toplayan ayaklarıyla mücadelesini, insanlıktan çıkan görünümünü, görünümünü toplum karşısında savunma çabasını, ve tüm gözlem yeteneğini görme fırsatı buluyoruz. Yolculuk boyunca önünden geçtiği binalar, içinden geçtiği tarlalar, sığınıp geceyi geçirmeyi düşündüğü kümes gözümüzde capcanlı. Yavaş ilerleyen, pek sakin ama pek güzel bir metin. Çeviri biraz özensiz, belki yayınevi diğer baskılarda cümle düşüklüklerini, kelime eksikliklerini düzeltmeyi seçer, bunu umuyorum. Böyle totemler, alakasız durum ve olayları birbirine bağlamalar tam benim yapacağım türde manyaklıklar. Bu yüzden kitaba da, o güzel anlatıma da bayıldım, o yüzden de -herkesin keyif alacağı bir metin olduğunu düşünmememe rağmen- hepiniz bakmalısınız.
Yönetmenle bu kadar haşır neşir olduktan sonra bari bir filmini açıp izleyeyim dedim, Goodreads'teki yorumları okurken görmüştüm, Grizzly Man'i çok sevdiğinden bahsetmiş birileri, onu açtım. Mert'le beraber izledik.
Filimadamı'ndaki sinemaseverler vay efendim böyle belgesel olmaz, vay efendim yönetmen duygu sömürüsü yapıyor, vay efendim olaylar çarpıtılmış diye bir ton yorum yapmışlar. Sinemadan çok anlamadığımdan ukalalık yapmayacağım ama buna belgesel demeyeceksek ne diyebiliriz hiçbir fikrim yok ve ben oldukça beğendim.
13 yazını Alaska'da bir ulusal parkta boz ayıların arasında geçiren Timothy Treadwell'in hikâyesini anlatıyor yönetmen bize. 13. yazın sonunda, tam da dönüş hazırlıkları başlamışken kız arkadaşı ile birlikte bir ayının saldırısına uğrayan Treadwell'in cesedi bulunuyor parkta. Film boyunca Timothy'nin inişli çıkışlı karakterine, duygusallığına, sertliğine, dengesizliğine ve deliliğine tanık oluyoruz. Sevmeyi bilmeyen bir adamdı gibi yorumlar okudum, bir de filmde bahsi geçen ölüm anındaki ses kaydının, anlatılanlarla alakası yok diyenler olmuş, açtım dinledim ses kaydını da. AY ADAM BİR AYI TARAFINDAN PARÇALANIRKEN AVAZ AVAZ BAĞIRIYOR VE ANLAŞILMAZ ŞEYLER SÖYLÜYOR VE NE BEKLEYEBİLİRDİK? ADAMI AYI YİYOR, HALA I LOVE YOU DİYE BAĞIRACAK HALİ YOK. Bunda bir samimiyetsizlik, doğaya düşmanlık, ya da bu doğa sevgisinde erimiş bir samimiyetsizlik göremiyorum. Ama kendini tek bir şeyle tanımlamış olmanın tehlikesidir, o şeye şuursuzca sarılmak, bu durum mevcut. Bunun dışında bir doğa belgeseli izlemekten çok insanın doğa ile ilişkisini sorguladığımız, ayıya değil insana dair bir belgesel izliyoruz. Bu beklenti ile izlemek daha doğru olacaktır. Dediğim gibi ben keyifle izledim, buna da bakmak isteyebilirsiniz.
Ay son olarak, dün Nadir Kitap'ta Asgard üçlemesinin (6.45 sağolsun Asgrad mı Asgard mı ona da karar verememişti ama Goodreads'e göre Asgard) ikinci ve üçüncü kitaplarını arıyordum. Hiç Türkçe'ye çevrilmemiş ve basılmamış üçüncü kitabı ararken bir twitter hesabına denk geldim, beraberce 6.45'e çemkirdik ve üçüncü kitabın basılmamış olmasının yasını tuttuk. Hanımefendinin ya da beyefendinin (bilmiyorum hangisi) de dediği gibi ÜÇLEME, İKİLEME OLMAZ. Senelerdir üçlemenin üçüncü kitabını basmayan 6.45 şu içinde bulunduğumuz günlerde KÜÇÜK KARA BALIK BASIYOR. Ya siz hani kaybedendiniz? Hani iyi kitaplar, underground kitaplar, spesifik metinler basıyordunuz da kötü okur kıymetinizi bilmiyordu? Çocuk kitabıyla ne işiniz var? ÖNCE O ARTIK BASMADIĞINIZ BRAUTIGAN KİTAPLARINI SONRA DA ŞU SERİNİN ÜÇÜNCÜ KİTABINI BASIN. "YANİ RÜZGAR HER ŞEYİ ALIP GÖTÜRMEYECEK" NADİR KİTAPTA KAÇ PARA BİLİYOR MUSUNUZ? 110 LİRA! 110! 110! Bunları tivitleyince de ya görmezden geliyorlar ya favlıyorlar. Çünkü satürn kulağımıza bir şey fısıldamadı ama kitap okumak istiyoruz, tabii ki görmezden gelinmeliyiz. Vallahi bezdim. Biriniz de demediniz ki Cessie'nin şu Brautigan koleksiyonunu tamamlayalım, size de yazıklar olsun.
Sitemlerime burada son vereceğim, içinden çıkılamaz bir hal alıyorlar yoksa çünkü. Bir de şarkı bırakacağım, siz bana YANİ RÜZGAR HER ŞEYİ ALIP GÖTÜRMEYECEK'İ BULMUYORSUNUZ AMA BEN SİZE ŞARKI DA BIRAKIYORUM ÇÜNKÜ İYİ BİRİSİYİM.
Herzog'un sonundaki saygı duruşu <3 Kadını tanımadan aşık etti.
YanıtlaSilAaa demek sen de okudun Zihin <3
YanıtlaSil