9 Aralık 2017 Cumartesi

olan biten

ay o kadar çok şey oldu ki ve hepsi kafam o kadar güzelken cereyan etti ki asla bir sıralama izleyerek olan biteni yazmam mümkün değil. yine deli gibi alkol tüketiyorum, kendi çapımda deli gibi aslında fıçılarca bira ya da şarap içtiğim yok, o kadar midem de yok zaten.

gölge ile buluştuk. kimseye ben derdimi anlatamıyorum galiba, çok anlam da veremiyorum. gölge okuyor olabilir blogumu, artık muhabbet ettiğim hemen herkes okuyor blogumu, bu biraz bunaltıcı. böyle olursa insanların arkasından nasıl atıp tutacağım ben? dkjdd

gölge ile güzel bir gün geçirdik. bana bir masal kitabı hediye etti, beraber okuduk. bir sürü bira içtim. gölge'ye zamanında kaba davranmışım. herkes hayatının bir evresinde çok umursamaz olabilir, ben de hayatımın o evresinde tanımadığım insanlara karşı çok umursamaz idim. bu olabilir. blogumu keşfetmiş, okumuş, bana çok arkadaşça ve temiz yaklaştı. bu yüzden onunla arkadaşlık etmekte bir sakınca görmedim ama onca alkol ve kalp kırıklıkları ve bitmek bilmeyen aşk acım fdkshfs birleşince duramadım yazıldım gölge'ye ama sonra durumu toparladım. fakat anlaşılmıyorum diye düşünüyorum. bunalıyorum arkadaşlar, bir insan evladı ile konuşmak istiyorum ve bu konuşma hiç kimseye hiçbir vaat vermesin istiyorum. duygusal / fiziksel herhangi bir beklentiyi karşılayabilecek durumda değilim, süregelecek bir arkadaşlık da buna dahil.

şu anda hayatım çok küçüldü, öyle oldu çünkü onu ben küçülttüm. aylardır hak etmediğim bir şekilde duygularım falan kırılıyor, korkunç bir yaz geçirdim ve yeni bir insan tanımaya çok üşeniyorum. insanlara güvenmiyorum da zaten, kimsenin söylediği hiçbir şey samimi gelmiyor bana, sürdüremiyorum. hele de derin romantizmler, ağır ruh halleri, umutsuzluk, bunlar beni çok boğuyor artık, ayak uyduramıyorum. bırakın hayatta, edebiyatta bile tahammül edemiyorum artık. bunlarla yoğrulmaktan bir hal olduk, çevremde buhransız insan yok. bi tane hayattan keyif alan insan istiyorum, bu kadar.
geçenlerde koray'la alakalı bişeyler mişeyler oldu. burada detay verecek değilim. biraz rezil oldumsa da iyi oldu, o da bir kırılma noktası oldu. neleri kovalıyorum, nasıl şeyler hayal ediyorum hiç bilmiyorum ama yeryüzündeki hiç kimse benim kadar mal değil. bu yüzden, bu beklentiler karşılanamıyor, bunların mümkün olabilmesi için herkesin en az benim kadar mal olması gerekiyor. ben de pes ediyorum çünkü ben de artık o kadar mal değilim.

koray enteresan, koray'la kurduğumuz dostluk daha enteresan. onun saçmalaması benim affetmem, benim sadece var olmam ve onun buna deli olması ve var oluşumu affedebiliyor olması falan beni o kadar mal olmaya teşvik ediyor.

begüm, ödevlerine yardım ettiğim için bir sürü kitap hediye etti bana. Kerouac'in Beat Kuşağı'nı basmıyorlardı diye biliyorum, artık basıyorlar, meraklısına müjdelerimle. Sub Press Brautigan'ın şiirlerini derlemiş, 15 aralıkta dağıtıma başlıyorlar, doğum günüm hehehe. meraklısına müjdelerimle yine. bunlar hayatımdaki güzel şeyler.

resim kursuna başladım, haftada üç gün gideceğim. sabahın onundan akşamın beşine dek oradayım. tatlı bir yer, çok yorucu bir iş, içmekten ve orada burada sürtmekten yeterince yoğunlaşamamış olsam da bu gün oturup 3 obje çizmeyi başardım. gururluyum.

fatih aradı az önce, kalk ahır'a gel dedi. gidecekmiş, bi daha yüzünü görmeyecekmişiz falan. ahır'a gitmek istemiyorum ve bu takım saçma şeyler duymak da istemiyorum ve birinin yüzünü görmeyeceksem neden görmeyeceğimi bilmek istiyorum. ama bunlar asla olamıyor çünkü değer verdiğim insanlar bana hiçbir şekilde saygı duymamaya yeminliler.

şarap söyledim, evimde şarap içeceğim ve kendimi darlayacağım ve belki okuyabilirsem kitap okuyacağım ve bu alkol ve sigara tüketiminin iyi bir fikir olmadığına kendimi iknaya çalışacağım. sabah evi toplayıp üç obje daha çizebilirim diye düşünüyorum. belki çamaşır bile yıkarım.

birisi ile tanıştım, birkaç gündür onunla konuşuyoruz, buhranlı biri gibi durmuyor. buhranlı biri ise bile kabul edilebilir ölçüde buhranlı biri gibi duruyor. her şey akıp gidiyor, kimse kimseden bir şey de beklemiyor galiba, işte aradığım tam olarak bu idi.

hep söyledim, yine söylüyorum, var olmak istemiyorum, dünyadan sabun köpüğü gibi geçip gitmek istiyorum, diyorum. bu mümkün olamaz elbette ama buna çalışıyorum. son zamanlarda çok yoğun bir şekilde böyle hissediyorum. evimde oturmak istiyorum ve resim yapmak ve müzik dinlemek ve herkesten uzak kalmak. bakışlar, görmek ve görülmek beni çok yoruyor. insanların bize kendisini nasıl satmaya çalıştığı ve bizim kendimizi nasıl sattığımız, fark etmeden ve fark ederek, hepsi çok iğrenç. görmek de görülmek kadar kötü, çünkü işte görünenin ötesinde de bir şeyler görebiliyor insan ya da gördüğünü sanıyor. görünenin ötesini konuşmak haddim değil, görünen bile ne kadar gerçek bilmediğimiz düşünülürse, bir de görünenin ötesini ne kadar çarpık algılıyoruzdur hayal edemiyorum.

Kafka okuyordum, öyle bunaldım ki. Kafka severler neden Kafka seviyorlar en ufak bir fikrim yok. Bir tane küçük kitap sokuşturdum araya ondan bahsedeyim üstünkörü.

32 sayfalık kısacık bir metin. her şeyi özetlemeye şu cümleler yetmeli: "İnsan ve hayvanların teşhiri, emperyalizmi somutlaştıran kültürel saplantıları gösterir. O numuneleri elde etmek için gereken gücü ve fethi yüceltirler, ticaret ve ekonomik sömürü dinamiklerini içselleştirirler ve kitlelerin imparatorluktaki konumunu dolaylı yoldan pekiştirerek onları emperyalizme dahil ederler. Modern hayvanat bahçeleri, emperyalizmin ötekiyi teşhir etme ve izleyiciyi imtiyazlı bir pozisyona sokma geleneğinin bir kopyasıdır. İzleyici istediği zaman gelebilir, izleyebilir ve gidebilir; oysa [hayvan] orada kalmak zorundadır."

kitapta hiç bilmediğiniz bir şeyle karşılaşmayı aramayın. canlının biriktirilmesi ve teşhiri (insan veya hayvan önemli değil) elbette ki iktidar ve güç göstergesi. elbette ki hayvanat bahçesinde gördüğünüz fil, doğal ortamında göreceğiniz fil değil. elbette ki kapatılmış ve sergilenen hayvanlar mutsuzlar ve iyi koşullarda falan da yaşamıyorlar ve çok iyi bakıldıkları varsayılsa bile doğasında avlanmak olan bir hayvanın çılgınca koşup avının üzerine atlayamayacak olması bile büyük bir kısıtlanmışlıktır. bütün bunlar tek kelime okunmadan düşünülebilir ama bunu yapabiliyor olsa idik zaten bu kitabın yazılmasına gerek kalmayacaktı. ne diyebilirim ki, insan egodur, insan virüstür. Mina'dan alıntılıyorum: CEHENNEMLERDE YANACAĞIZ VE BUNU HAK EDİYORUZ. umarım.

1 yorum:

  1. yazının tamamını okudum,zaten genelde bir yazıya başladığımda okuyup bitiriyorum.
    haklısın,sadece söylemek istedim.

    YanıtlaSil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;