24 Şubat 2018 Cumartesi

taşınma ve tuhaf şeyler

Dün Cansu ile buluştuk ve adana ve iskender gömdük. Sonra Eski Yeni'ye geçtik. Görkem'le içtiğim iki günah birasından sonra bir günah birası da Cansu ile içmedim. O bira içti, ben çörçil içtim. Ondan sonra kalktık Toki Turkuaz'a geldik. Eşyalarımı toplamak için. Gelirken videolar çektik bir şeyler, bu sevimsiz muhabbeti eğlenceli bir şeye dönüştürmeye çalıştık.

Eve gelince yataklara serildik. Cansu olmasa mümkün değil harekete geçemezdim. Ben içime doğru çökerken Cansu ayaklandı ve odamdaki dolabı boşaltmaya başladı. Öyle olunca kalktım ben de. Biz eve geldiğimizde Mert evi süpürüyordu. Bize çay da ikram etti sağolsun ahahah.

Elimizi attığımız her yerden mektuplar, benim not aldığım defterler, Akçay'dan dönüş biletim, Koray ismini verdiğim oyuncak ornitorenk (kaybettim diye üzülüyordum, yanımda Akçay'a götürmüşüm meğer, o çantayı da döndükten sonra bir daha hiç kullanmamışım) (o ornitorenk'in bir de zürafa versiyonu var Ender onun adı da, o da pembe sırt çantamda) ve varlığını bile unuttuğum türlü çeşitli şey çıktı. Bir küçük not defteri buldum, kendime notlar almışım dört beş tane. Muhtemelen göründüğüm doktorlardan biri önermişti bunu, kim bilir kaç senesinden kalma. Mert'le ne sevgili ne ayrı olduğumuz bir dönem olduğunu şu nottan çıkarıyorum:"Mert'le birlikte olmak istiyor musun, istemiyor musun? Artık bir karar ver, birlikte olmak istemiyorsan çocuğu öpüp durma!" Ahahahaha.

Önceki gece Ender'e mesaj atmıştım. Çünkü bir ara konuştuk, sonra ben "Aha, iyi ya en azından arkadaşlığımızı kotardık herhalde" derken Ender efendi yine, benimle konuşmak istemediğini söyledi. Onun üzerine ben de ne kadar saçma salak şeylerle uğraştığımı belirten bir uzun vatsap mesaj silsilesi ile yanıtladım çocuğu. "Eyi, konuşmak istemiyorsan biri ölüp kalmadıkça benimle iletişime geçme, sana karşı hislerim var yahu kafamı karıştırıyorsun, bence de görüşmeyelim daha iyi" minvalinde bir uzun mesajdı. Özellikle yanıtlamamasını istedim, yanıtladı tabii. Dün gece bir şeyler konuştuk ama ne konuştuk en ufak bir fikrim yok gerçekten. Şimdi dönüp tekrar okusam ancak öyle hatırlarım, kafam delicesine başka şeylerle meşguldü.

İki buçuk senedir belki üç senedir Mert'le yaşıyorum. Kendimi boşanıyormuş gibi hissediyorum. "Şunu yanıma şimdi alamam, bunu da, sonra sen bana okulda verirsin değil mi Mert?" Ay ahah sinirlerim bozuldu gerçekten. Birisi ile birlikte yaşadıktan sonra evleri ayıracak olmak zaten zor bir şey. Cansu ile hiçbir problemımız yoktu, kötü ayrılmadık, zaten böyle olaylarda her zaman en büyük destekçim ama o durumda bile, yani onun o evde mutlu olduğunu benimle hiçbir sorunu olmadığını, her zaman birbirimizin yanında olduğumuzu bildiğim halde bile biraz üzücü olmuştu, evde gözlerim onu arıyordu. Mert'le olanlar da evi kim temizleyecek kavgası ya da kirayı geciktirmem gibi bir şey olsaydı belki daha iyi olurdu ama şu içinde bulunduğumuz durum neresinden baksan iğrenç. Ben kaldıramıyorum artık.

Herkes beni iyi gördüğünü söylüyor. Eskiye nazaran çok iyiyim bunu ben de fark ediyorum ama, artık bu kâbusları da kaldıramıyorum. Bir şeylerin acilen yoluna girmesi gerekiyor, o kıyafet yığıntısını ve onları taksiye nasıl sokacağımızı asla bilmeyişimi de kaldıramıyorum. Cansu olmasaydı galiba şu anda yere çökmüş ağlıyor olurdum.

Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i okumaya başladım. Sırf karakterlerden birinin adı Ender diye bir türlü cesaret edemiyordum kitabı okumaya. İnsan aşık olunca gülünçleşiyor. Aşkına karşılık bulamayınca da aşık olunan kişiyi hatırlatan her şey acı verici bir şeye dönüşüyor, komik. Her sevgilime aşığım sandım, sonradan "Yok lan aşık değilmişim" dedim. Hakikaten değilmişim de. Ama hayatımda ilk kez böyle bir şey yaşadım. Şimdi her şey geride kalmaya başlamış gibi hissettiğimde de geriye dönüp bakıyorum, hakikaten aşıkmışım bu adama diyorum. Duygularımı onları yaşarken nasıl açamadığımı da böyle fark ediyorum. Şimdi saatlerce anlatabilirim Ender'in şuyunu sevmiştim, buyu bana çok dokunmuştu, şöyle yapması şu nedenden ötürü üzmüştü falan diye. Ama o zamanlar "O beni sevmiyor, yoksa seviyor mu? Ay hayır kesinlikle sevmiyor." diye sızlanmaktan ve "Hayatımda gördüğüm en güzel şey" demekten başka bir şey söyleyemiyordum. Bir de olaylar, olanı biteni aktarabiliyordum. Dışarıdan bakınca sanki ortada hiç sevgi yoktu da, sadece kafamı meşgul eden bir soruydu. O yüzden herkes kolayca takıntı bu seninki diyordu.

Birini karşılık görmeden sevebilmek dünyanın en harika şeylerinden biriymiş, dediğim gibi, şimdi her şey geride kalıyormuş gibi hissediyorum ve hâlâ bunu söyleyebiliyorum. Tüm bunların karşılıklı olması kim bilir ne kadar harika olacaktır, umarım bunu yakalayabileceğimiz birileri vardır ve birbirimizi buluruz. Dün de söyledim, herkese de söylüyorum, kendi üretebildiğim kırık dökük sevgi dışında bir sevgiye / aşka da paye veremiyorum şu sıralar. Hiç de hazır değilim insan sevmeye, insan denilenden tiksinmeye meylim var. Bu yüzden bu platonik aşk daha sevimli geliyor ahahah. Naif naif benim farkımda bile olmayan biri için üzülüp, endişelenip durmuşum. Kimileri bunu zayıflık olarak görür, ben insan olmakla alakalı güzel bir detay diye düşünüyorum, mutlu oluyorum.

Yeni evimde suluboya resim yapmaya ve kitap okumaya çalışırken hayal ediyorum kendimi ve Ayşegül ile Derya'nın sonsuz normal dünyasına ait olmaya çalışırken ve böylesi çok daha iyi olacak diyorum. Beyle başladı beyle bitsin.

2 yorum:

  1. bizim büyük çaresizliğimiz kitabının filmi de var, güzeldi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet öyleymiş. Kitap bitince filmi de izlerim :)

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;