28 Mart 2018 Çarşamba

olan biten, şalanj

Ayh yeni uyandım, tam da uyanamadım. Mal gibiyim yine. Cuma günü bir takım kızlar okul proje ödevleri sebebi ile bizimle röportaj yapmaya geldilerdi. Reklamcılık okuyorlarmış, dernek hakkında, caretta kamp hakkında sorular sordular bizlere ve hocaya. Aynı akşam bir mekanın açılış gecesiymiş, alkol sınırsız ve bedavaymış. Hoca oralara sürükledi bizi her zamanki gibi. İşte eğlencesine düzenlenen dart turnuvasına katıldım. Yenildik ama rakip takım maçı bize hediye etti sağolsunlar ahaha. Fakat ikinci karşılaşmada elendik çünkü ben işemek için tuvalet sırası beklerken beni bulamamışlar. Beş altı yedi falan bira içtim ama şuurumu yitirmedim. Saat onbr buçuk falan olduğunda hocaya "Hadi gidelim çok sıkıldım" demeye başlamıştım. Şükürler olsun ki o da sıkılmış, "Gidelim Cessie, kedimi özledim" dedi. Evde kedi besliyor şimdi de. Neyse masadaki tüm ısrarlara rağmen erkenden kaçmayı başardık, sorunsuz, tertemiz bir gece oldu, çok mutluyum. Eve geçince uyudum. Sabah erkenden uyanıp günah gecemin bedelini ödedim. Sabah erken uyandım hemen toparlandım eve geçtim. Uyudum, uyandım uyudum uyandım... Ay kâbus gibiydi.

Guni yazdı, işi gücü yokmuş. Kalktı Ankara'ya geldi. Hoşbeş ettik, bana menemen yapmayı öğretti, saçlarımı kesti. Şununla anılsın istiyorum. Ertesi gün geç uyandık. Bir daha menemen yaptık, kahvaltı ettik. Sonra biraz evde oyalandık, benim kalimbayla oynadık. Üç gibi falan çıktık. Nadas'ta oturduk, sohbet ettik bir şeyler keyifliydi. Göz açıp kapayana kadar gidiş saati geldi, onu metroya yetiştirdim başka bir arkadaşla buluştuk. Onunla da bir bira içtim, sonra ufak işlerini halledip geldi, evine gittik. Yine alkol, gereksiz yakınlaşmalar. Yanımda başka biri var, aklımda başka biri var, bambaşka birileri ile konuşuyorum, hayatın bu döneminde hep böyle oluyor. Sonra rahatsız oluyorum. Ertesi sabah dokuz gibi çıktım evden. Kızılay'a yürüdüm, eve geçmeden kahvaltı edeyim dedim bir yere çöktüm. Hayatımın en kötü kahvaltısı falan olabilir.

Otobüs beklerken Ebru aradı, okula geçecekmiş, uğrayabilirim dedi. Eyi dedim onu beklemeye başladım. O da bok gibi bir ruh hali içindeymiş. Yani gerçekten okuyacak ve kırılacak falan ama içimde tutamayacağım, suratındaki sefil ifadeye, kendisini aşağılayıp durmasına falan hiçbir şekilde katlanamadım. İnsan oluşun bu halinden nefret ediyorum yahu elimde değil bu. İyice sinirlerim bozuldu. Zaten uzaklaştığımı hissediyorum, sürekli gidiyorum, gidiyorum, gidiyorum. Dostlarımdan. Sonra yeni insanlarla o uzaklığı kapamaya çalışıyorum ama onlara yaklaşamıyorum bile. İçimde çok katı bir bezginlik ve boş vermişlik. Konuşuyorum, susuyorum, hiç de geçmiyor. Oturuyorum, baharın gelişine sevinmeye çalışıyorum. Neyse. Gittiği yere kadar işte.

Dün için Berke'yle sözleşmiştik. O da ekti beni ahah. Sonra da kayboldu. Eve gitmeyi kesinlikle istemediğimden, kızlara mesaj attım. Nazlıcan'la buluştuk. Nazlı gelene kadar kitapçıda dolaştım, yine bir sürü kitap aldım. Allahım kendimi durduramıyorum ve bu durumdan nefret ediyorum. "Yine dayanamadım ve kitap aldım" diyip bununla övünen insanlar gibi de değilim amaan. Utanıyorum. Sonra Nazlı'yla oturduk, sonra tekrar Dost'a girdik. Çizgiromanlara bakarken bir tane çizgiroman buldum. Bayıldım, bayıldım. Ama Nazlıcan şükürler olsun ki beni akla davet etti ve aldırtmadı çizgi romanı. Her on kitaba bir çizgi roman anlaşması yaptık, on kitap okuduktan sonra alabileceğim. Çok güzel oldu, on kitaba bir kitap anlaşmasına da dönüştürdüm bunu kendi içimde, böylece elimdeki kitapları bitiririm.

Akşam eve dönerken başka bir arkadaşa geçtim. Çiçekli kolye uçları yapmaya uğraşıyordu, bana da anlattı nasıl yapıldığını. Onlarla oturduk biraz, gece on bir gibi çıktım oradan da, evime geldim. Yürümek süperdi, gece o saatte sokaklar neredeyse bomboş oluyor, her yer benimmiş gibi hissediyorum, buna bayılıyorum. Eve gelince de kitabımı bitirdim, onu en son anlatacağım.

Gelelim şalanja, 13. haftadaymışız. 12. haftayı kaçırdım yine, ikisini birden yanıtlayayım. 
12. Hafta: En sevdiğiniz yerler/mekanlar hakkında yazın.
1. Köydeki dut ağacımızın altı. Dalına bağladığımız salıncak, tüm çocukluğumu geçirdiğimi sandığım yegane yer. Hayatımda konuştuğum ilk ağaç aynı zamanda. 
2. Soul. Eskiden çok severdik, çeşitli buhranlar, çeşitli mutluluklar, ilk sarhoşluklar, ilk sokakta kalmalar falan hep Soul gecelerinde cereyan etti. 
3. Beck House. Benim için Görkem ve lise yıllarım demek. Sadece Görkem'le gidiyorum, daha bir kere bir arkadaşımı götürmüş ya da bir başıma gitmiş değilim. 
4. Caretta kamp. 

13. Hafta: Herhangi bir konuda kendinizi tutmanıza, çekinmenize ne sebep olur?
Yeni insanlar. Allam o kadar asosyalim ki, yeni birileri ile tanışmak, çok bilmediğim insanların arasında olmak falan beni çok tutuk yapıyor. Konuşmak değil izlemek, gözlemek istiyorum, konuşamıyorum da zaten, konuşacak bir şey de bulamıyorum. Ben de kalabalıklar önünde konuşmaktan da hayli tedirgin oluyorum. Düşme korkusu. Merdivenler, dağlar bayırlar beni çok geriyor, bisiklete de binemiyorum. 

Bir de kitap anlatacaktım hiç halim kalmadı. Onu da daha sonra yazarım bari. 

2 yorum:

  1. Köydeki dut ağacı <3
    Terastaki zavallı sarmaşık kendine gelmiş, pıtraklar vermiş. Bugün buna sevindim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buna ben de sevindim. Bir dahaki Kızılay seferinde odama bir çiçek kaktüs bir şey alacağım. Ahşap günebakanlar beni kesmiyor.

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;