29 Mart 2018 Perşembe

yine bir şeyler okudum

Evvela Porsuk Ağacı Cinayeti'ni anlatacağım. Geçen gün Dost'a girdiğimde hemen okurum diye aldım. Evde vardı halbuki bir Agatha Christie kitabım, unutmuşum onu. Canım çok çekiyordu. Miss Marple'a bayılıyorum, o yüzden özellikle aradım içinde Miss Marple olsun ama çok kalın olmasın da elimde sürünmesin falan filan diye, bunda karar kıldım. Kronolojik sıra ile okumuyorum bu romanları, o kadar düzen tertip insanı değilim, beş kitap yazmamış ki aklımda tutayım 43892432 tane romanı var.

Porsuk ağacı meyvesinde taksin adlı zehirli bir madde bulunuyormuş. Bizim için de olaylar bahçesinde porsuk ağacı bulunan bir malikanede geçiyor. Ailenin babası taksin ile zehirleniyor, ofisinde yığılıp kalıyor. Bunun üzerine iki polis olayı soruşturmaya başlıyorlar. Evdeki hizmetçiler, adamın oğulları, gelinleri, karısı, herkes şüpheli. Tabii çok klasiktir, çocukların anneleri uzun seneler önce ölmüş ve adam genç ve güzel bir kadınla evlenmiş, tabii baş şüpheli bu genç kadın oluyor. Fakat bir müddet sonra genç kadın ve evin şapşal hizmetçisi de öldürülüyor. Sayfalarca iki zeki polisi okuyoruz, bu beni ifrit etti gerçekten. Amacım polisiye okumak değil de Miss Marple ile hasbıhal etmekmiş meğer ahahahah. Hizmetçi kız öldürüldükten sonra olaya dahil oluyor Miss Marple, daha önce yanında çalıştırdığı bu genç kızın aşağılayıcı bir şekilde öldürüldüğünü öğrenince bavulunu toplayıp malikaneye gidiyor. Tabii orada ev ahalisiyle sohbet muhabbet ayağına çözüyor mevzuyu. Ama biz dediğim gibi sayfalarca bu iki polisi okuyoruz, Miss Marple son dakikada şöyle olmuştur, bu budur, şu da şudur diyerek noktayı koyuyor sadece.

Belki keyifli bir polisiyedir, bilemiyorum. Ben sayfalarca Miss Marple'ı beklediğim ve beklediğimi de bulamadığım için keyif almadım o kadar da. Meraklıları zaten okuyacaktır. İlk kez Agatha Christie okuyacaksanız da bakabilirsiniz.

Bahsedeceğim diğer kitap Hikâye Avcısı. Ama bunu neresinden tutup nasıl anlatacağım en ufak bir fikrim yok, son zamanlarda en ama en çok keyif alarak okuduğum kitap bu oldu.

Utku'da gördüm tabii. "John Berger, Galeano'nun "dünyanın vicdanı" olduğunu söylemiş." demiş Utku yazısında. O kadar güzel söylemiş ki Berger, çok haklı. Utku da o kadar güzel yazmış ki, iki gündür düşünüyorum ne söylesem, nasıl yazsam, ne ilave etsem diye, yok, bulamıyorum. 

İçinde çok kısa onlarca öykü var, hepsi birbirinden duru, hepsi birbirinden güzel. Bir tanesi var içlerinde (Bilmece) herkese attım dehşet içinde, şu adamın şu öyküde anlattığını anlatmak için Bauman 50 sayfa yazıyor dedim. Garip, buruk, hüzünlü ama neşeli hissedeceksiniz bu öyküleri okurken. Dünya böyle bir şey çünkü. Yüz yıllardır insanlık garip, buruk, hüzünlü ve dehşet verici bir şekilde komik. Bunu bu kadar iyi kavrayan, bu kadar iyi anlatan yazarlara bayılıyorum. Trajediyi normalleştirmekten bahsetmiyorum ama tarihten dram damıtmaktansa her şeye tebessüm etmek, ama o buruk tebessüm ile bunların yaşanmış olduğunu, bunların kötü olduğunu anlatmak çok büyük meziyet diye düşünüyorum. 

O kadar sevdim ki bu kitabı, hemen bir başka kitabını aldım yazarın. Adam ölmüş gitmiş, bari bekleteyim biraz kitaplarını diyordum ama hiç bekletemeyeceğim, Porsuk Ağacı Cinayeti bitene dek bekletebildim en fazla. Buna muhakkak ama muhakkak bakın. 

Bir de şarkı bırakayım:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;