28 Eylül 2018 Cuma

angara'dan ses veriyorum gençleeer

Sonunda Ankara'ya gelmeye muvaffak oldum. Kamp nasıl geçti sorularına yanıt olarak şu fotoğrafı bırakıyorum. Yani senelerdir zaten yerlerde sürünüyorum, bunu hepimiz biliyoruz. Yaz da çok farklı değildi, süründüğüm ve daha çok süründüğüm günler bütünü idi.

Kampın sonlarına doğru iyice cozuttum ve Adana'ya kaçtım, doktoruma görüneceğim diye. Anam babam köydeydi, Mecit Abi'mlerin evinde konakladım. İki veya üç gün kaldım. Bir gün daha kalacaktım fekat sevgili ekip arkadaşlarım "Cessie nasılsa gelir yea" diyerek beni veri işlerine yazmışlar. Gece bindim otobüse.

Valla bu yaz müthiş şuursuzdum. Gerçekten hayatımın en salak saçma dönemlerinden birini geçirmiş olabilirim. Bir gece kamptan çocuklarla sahile bira içmeye gitmiştik. Sahilde oturup biralarımızı yudumlarken hayat hakkında konuşma gafletinde bulunduk. O gece herhalde, çok net bir şekilde kamp bitince hayatımı sonlandırmaya karar verdim. Geçen günler içerisinde de bu kararım pekiştikçe pekişti. Hiç ne yaptığımı, ne konuştuğumu hatılamadığım günler geçirdim. Tüm bu süreçte ilaçlarımı kullanmadım, sezon sonunda hepsini ölmek için kullanırım diye düşündüğümden harcamak istemedim çünkü. Okulunu bitir, gel yüksek lisans yapalım önerilerine öfke patlamaları ve ağlama nöbetleri ile karşılık verdim. Bir akşam acile gittik, sakinleştirici yedim. Bir sabah panik atak krizi geçirdiğimden araziye çıkamadım. Müthiş patladım. Herhalde bu ölüm kararı da biraz stres yarattı üzerimde. Hayatımda aldığım en ciddi ve bilinçli ölüm kararıydı galiba, insanlarla vedalaşmaya bile başlamıştım.

Esin'e gittiğimde bunları konuştuk. Esin'e de bu kararıma destek bulmak niyetiyle gitmem çok komik. Kimse desteklemedi çünkü. Kimse derken, kimseye de açık açık "benim böyle plan ve niyetlerim var" diye anlatmış değilim. Üç kişiye ucundan kıyısından bahsetmiş olabilirim. Neyse işte Esin'le bunları konuşurken gülmeye falan başladık. Ya ikimiz de yer yer dalga geçiyoruz bu durumla çünkü kadın beni tanıdığından beri ölesim var zaten kdjkljf yedi senedir ölemedim. Sonra Esin durdu ve dedi ki "Cessie biz ne zaman bu konuyu konuşsak gülüyoruz falan ama, sen gerçekten ölebilirsin." Yani bu noktada ciddiye alınmak süper bir şey bence çünkü ben bile kendimi çok ciddiye alamıyorum ama sonra kendimi acile sürükleyip midemi yıkatıyorum. Bu yaşandı arkadaşlar. Neyse. "Bazı insanlar hakikaten ölür Cessie" dedi. "Yani depresyondan ölebiliyor insanlar, bazısının hakikaten biyolojik temelleri oluyor. Ama sen ondan ölmeyeceksin, sen ölürsen -ki ölebilirsin- bilinçdışın yüzünden öleceksin çünkü bilinç dışın seni öldürmeye yeminli gibi." dedi. "Bunu çözmen lazım." Süper. Bunu çözmem lazım. "Nassı çözücez bunu?" dedim, sorumluluk al dedi. Ben de gittim kamptaki gözü enfeksiyonlu kediyi sahiplendim. Nassı, süper sorumluluk değil mi?

Kamptan kızlarla konuşmuştuk (Özlem ve Seda), beraber eve çıksak nasıl olur falan diye. Ben bunun gerçekleşebileceğine paye vermediğimden hiç ciddiye almamıştım ama bir gün beni aradılar. Dediler ki, haydin, taşınıyoz. Halihazırda evinde kaldığım kızlara haber verdim hemen, ben evden ayrılacağım diye. Onlar da yerine birini bulana kadar kalabilir misin dediler haliyle, evin masraflarını iki kişi karşılamakta çok zorlanırız. Kalırım dedim, ne diyeceğim? Eve ne koşullarda taşındığım belli ve şimdi haklarını yemeyeyim, çok da iyi karşılandım o evde. İlk görüşmeye gittiğim gün şunu söyledi bu insanlar bana, "Kalacak yerin yoksa eve taşınmak istemesen bile eşyalarını al gel Cessie, misafirimiz olursun. Koskoca ev, zor durumda kalma." Evde kaldığım süre boyunca da hiç kimse ile şahsi bir sorunum olmadı, iyi insanlardı. Huzurluydum da evde. Ama Kızılay'a yürüme mesafesinde bir evi ve iki üç senedir tanıdığım iki kırıkla yaşama fırsatını tercih ettim, bunun karşılığı ise kimseyi zor durumda bırakmak olsun istemedim. Onlar da aynı niyetle her bir tarafa ilan vermişler.

Ayın 23'ünde otobüse bindik Bubu'yla, 24'ü sabah Adana'da idim. Aynı gün Derya'dan bir mesaj aldım, en geç ayın 26'sında yeni kız benim odama yerleşecekmiş. Bunun bana bu kadar geç haber verilmesi kötü oldu tabii ama doğal olarak onlar da kızla görüşüp anlaştıktan sonra haber verdiler. İşte bir ay boşu boşuna kira ödemeyeyim diye böyle yapmışlar, sağolsunlar. Kinayeli sağ olsunlar değil, ciddili sağ olsunlar çünkü öbür türlüsü benim için de çok sıkıntı olacaktı. Dolayısıyla hemen kızlara haber saldım, ben geliyorum, işinizi gücünüzü bırakın, ev taşıyacağız diye. 25'i gecesi bindim otobüse, 26'sında burada idim. Sabahın köründe Cansu'yla buluştuk, dokuzda Meliha geldi, eve geçtik. Nakliyeci aradık sonra da odamı toparlamaya başladık üç koldan. Nazlı aradı yardım lazım mı diye, yardım lazım değil ama sırt çantası lazım dedik.

Bütün kitaplarımı valizlere tıkıştırdık, kıyafetleri de çöp poşetlerine ve annemin lazım olur diye hunharca gönderdiği hurçlara. Hakikaten lazım olabilen bir şeymiş. İşimiz bittiğinde şöyle bir manzara zuhur etmişti:
Tabi sonra tüm bu eşyaları eve fırlatıp bira içmeye gittik. Bira içtikten sonra direkt koltuğa devrildim. Deli gibi uyudum arkadaşlar.

Ertesi gün yerleşmeme yardım etmek için Nazlı geldi ama dedikoduya fazlaca dalınca yerleşmeyi unuttuk. O yüzden bu gün de geldi ahaha. Bir kısım kıyafetimi dolabıma yerleştirmeyi başardık. İki saate Ebru gelecek, geri kalanını da ona itelemeyi planlıyorum. Böylece bir hamam böceği rahatlığı ile kabuğum bile çizilmeden bu maceradan da kurtulacağıma inanıyorum.

Eşyalı sandığımız evde iki kanepe, bir yatak ve bir kırık dolap, bir masa ve bir sandalye dışında bir şey olmadığını öğrenmek bizi biraz yıprattı. Çayımız var fakat çaydanlığımız yok mesela. Neyse ki Derya Teyze (Ebru'nun annesi) duruma el attı, Ebru ile birlikte dört kişilik pilav ve bir çaydanlık yollama vaadinde bulundu. Annem bir yastık, bir battaniye ve kalan kitaplarımı gönderdi Adana'dan.

Evde doğal gaz olmadığını fark etmek de beni biraz yaraladı. Botlarımı öteki evde unuttuğumu fark etmek de. Botlardan umudu kestim zaten, inanılmaz eskidiler. Neyse, doğal gaz bağlansın diye bi takım yerleri aradı kızlar. Dün bu iş için tüm gün evdeydim, doğalgazcı bey evimizin gaz kaçırdığını söyleyince bir kez daha kendimizi yerlere fırlatmak istedik. Neyse ki bu krizi de Özlem çözdü. Bu gün tesisatçı bey gelip borularımızı tamir etti, buz dolabımızı da. Çünkü buz dolabı da tuhaf sesler çıkarıyor ve kapısını açınca üzerimize düşmeye meylediyor. Buzdolabı için para almadı. Süper.

Şimdi yine bi takım yerleri arayacağız doğal gazı bağlasınlar diye. Hava o kadar soğuk değil ama banyo yapmak için sıcak su gerekiyor. Galiba yarın da kedim geliyor. Elimdeki avucumdaki parayı rasta yaptırmak yerine kediye aşı yaptırmaya harcayacağım. Külot kutumda da dövme ve rasta hayalleri ile bozuk para biriktirmeye devam edeceğim.

Neyse bütün bu tantanalar içimde bir şeyleri değiştirdi. İçine gömüldüğüm ve aynı zamanda nefret ettiğim ergen nihilizminden kurtulmuş olmasam da hiçbir şey gözüme iki ay önceki kadar korkunç gelmiyor. Görkem'in bir inancı var, yirmili yaşları atlatırsam yetmiş yaşına kadar yaşayabileceğimi düşünüyor. Haklı olabilir. Otuza altı sene kaldı, ne var avucumda, dövüş mü, yenilgi mi, bir bulut parçası mı? Gözü iltihaplı bir yavru kedi, bir mızıka, bir defter, bir sulu boya seti, bir takım kitaplar ve boş bir camel box pakedi var avucumda arkadaşlar ve belki de tüm bunlar, aslında hiç de azımsanacak şeyler değildir. Sonuçta ne gelir elimizden insan olmaktan başka?

2 yorum:

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;