şimdi yazmaya başlıyorum ama anlatacak çok bir şey yok aslında. kick boksu bıraktım, başlamak çok zor geliyor. ingilizce kursunu da bıraktım. çünkü anlaşılmıyorum. mert ve ben sınıftaki normal dışı insanlar olarak damgalandık. gerçi sevmediklerinden değil, biliyorum ama yine de hoşlanmıyorum sağda solda uzaylı gibi işaret edilen insan olmaktan. neyse kick boksu seviyorum aslında seneye falan yeniden başlayabilirim belki bu dönem de olabilir.
antalya-belek'te kaplumbağaların korunmasıyla ilgili bir çalışma var. yaz döneminde olacak, ona başvurdum. ingilizcem olmadığı gibi, ikinci bir dilim de yok bu yüzden kabul edileceğimi hiç ama hiç sanmıyorum. sim ve mert "merak etme, başvuran pek çok insanın yabancı dili yok, türkiye'de kimin var ki?" gibi bir yorumda bulundular ama dediğim gibi... kabul edileceğime pek ihtimal vermiyorum. yine de eğer olursa benim için çok güzel bir deneyim olur.
tüm bunların dışında, ilk vizeleri alnımın akıyla atlattım. konuların yarısını okuyarak girdiğim moleküler genetik vizesinden 52, yine konuların yarısını okuyarak girdiğim fizyoloji vizesinden 64 almışım. biyokimyaya değinmek istemiyorum...
yazmadığım süre içinde uğur bey'le görüştük. ona biraz güvenmeye başladığımdan, daha önce anlatmadığım bazı şeyleri anlattım. aslında bunları kasıtlı olarak saklamış da değildim bir kısmının farkına ben de geçtiğimiz günlerde vardım. bunları detaylarıyla blogda paylaşmaya hiç hazır değilim.
budala'yı okumaya başladım. 537533827 gündür okuyorum güya ama bıraktım. araya başka kitaplar soktum, inşallah tekrar elime alacağım. böyle söylediğime bakmayın kitap çok güzel. hatta şey ÇOK GÜZEL. karakterleri çok sevdim, anlatım akıcı. benim okuduğum kitaplarda dikkatimi çeken bir şey var, o da karakterlerin kişiliklerinin olmayışı. bazı yazarlar karakterlerini var etmeyi beceremiyor. demek istediğim şu, ayşe, mahmut ve veli birbirlerinden çok farklı insanlar diyelim. bunların konuşma tarzları, kullandıkları kelimeler ve olaylara verecekleri tepkiler farklı olur. ancak tüm bunlardan, bir yerde bir şekilde aynı kokuyu alıyorsunuz. o zaman aslında ayşenin, mahmutun veya velinin değil, yazarın konuşmakta olduğunu anlıyorsunuz. dostoyevski'de bunu hissetmedim işte. ama son zamanlarda kitap okuma konusunda öyle köreldim ki, tuğla gibi kitap gözümü korkutuyor...
bu aralar radiohead'e taktım. sürekli ok computer'ı dinliyorum ve kid a'i. sonra konser kayıtları, mütemadiyen... grubun en sevdiğim şarkılarından biri no suprises... bir takım insanlar bir takım lüzumsuz davranışlarla no suprises'ı kirletmiş gibi hissediyorum çünkü ne zaman dinlesem o lüzumsuz insanlar ve lüzumsuz davranışları aklıma geliyor. bu yüzden, sadece bu yüzden, ölmelerini isteyebilirim. bu yüzden, sadece bu yüzden tanrının balyozu kafalarına inecek olsa ve tanrı bana son kararımı sorsa, o balyozu indirmesine müsaade edebilirim. burada bu satırları hiç okumayacak olan onlara seslenmek istiyorum bir parantez açıp.
bu dünyada her şeyi yapabilirsiniz... ama şarkılarıma dokunmayın, şarkılarımı kirletmeye kalkışmayın. ben aslında hiçkimseyi affetmedim, hiçbir şeyi de unutmadım. aptal bahanelerinizle ilgilenmiyorum, konuyu uzatmayışımın tek nedeni yüzünüze bakıp kendimi ifade ettiğimde beni anlamadığınızı görmek. sınırlı miktardaki enerjimi sizin için harcamaya üşenmem. baştan sona ikiyüzlülük kokan hareketlerinize saçma sapan kılıflar uydurup bir de üstüne beni suçlu çıkarmaya sakın kalkışmayın. sakın. sakın karşıma geçip bir de beni ikiyüzlülükle suçlamayın. aslında bu konuyla ilgili söyleyebileceğim her şeyi beckett söylemiş, ben onun söylediklerini buraya şöylece bırakacağım:
“Bu arada şunu söylememe izin verin, hiç kimseyi bağışlamıyorum. Onların hepsine rezil bir yaşam, sonra da cehennem ateşi ve dondurucu soğuklar diliyorum, bir de geleceğin iğrenç kuşakları arasında saygın bir ad.
Bu akşamlık bu kadar.”
affetmeyi bilmiyorum, bencilim, sadistim, tuhafım bıdı bıdı. yaftalanmadığım sıfat kalmadı herhalde. mina'nın tchibo'ya dediği gibi ahaha ben de hepinize bizimle deyılsın diyorum ve iyi yolculuklar diliyorum...
Bu kötü dileklerine blogger'ları da dahil etmiyorsundur umarım, biz seni böyle seviyoruz çünkü :)
YanıtlaSilOlur mu hiç? Etmiyorum tabii ki. Aslında bir zamanlar kalbimi kırmış olan herkesi bile dahil ediyor değilim. Toplasan bir elin parmaklarını geçmez dahil ettiğim kişiler :)
SilÇoğu şeyde birbirimize benzediğimizi fark ettim Cassie. Ankara versiyonum gibisin ya. Düşüncelerimiz bu kadar mı benzer yahu. Ben de affetmesini bilmiyorum, insanları affedemiyorum. İlişkilerimde sorun yaşıyorum zaten biliyorsun. İşin kötüsü bu yolun sonu nereye varır hiç bilmiyoruz.
YanıtlaSilAy ben halimden şikayetçi değilim artık. Yıldım kendimle uğraşmaktan. Kendimi öylece kabul etmek istiyorum. Affetmediğim kimse de affedilmeyi hak etmiyor bence. Hepsine cehennem ateşleri diliyorum Beckett gibi.
SilRadiohead-street spirit
YanıtlaSilya idioteque?
Silo zaman karma police de olsun
Silo da olsun anasını satayım.
SilHeh çok güzel beyin denen bir şey kalmayacak şimdi
SilAynısını düşündüm ben de. Kalmadı da zaten.
SilEvrenin her hangi bir yerinden koşarak geldin, biliyoruz. Çünkü burası senin yerin. Unutma! Bu fanzin, kuruyan her şeyi yeniden ıslatmak ve nihayetinde yeşertmek isteyen herkesin. Sen de yazılarını göndererek, ıslatabilirsin yaşamı, doğayı, insanlığı, umudu, çocuk gülüşleri...
YanıtlaSilKuru Fanzin muhtemelen hafta bir sayı çıkmak üzere piyasaya sürüldü. Sen de Tüm Türkiye'ye basılı olarak ulaştırılacak olan bu fanzin'de yazmak istiyorum diyorsan, hemen tıkla > Kuru Fanzin
Teşekkür ederiz Roket Osman.
SilRoket Osman'a bir bakalım arkadaşlar :)
komiksin bence yaaa :)
YanıtlaSilEheh teşekkürler :)
Sil