11 Şubat 2018 Pazar

olanlar bitenler

Dün Ankara'ya döndüm, sekiz yüz elli iki bin kilometre boyunca konuşabileceğim -muhtemelen- tek insanın, yani Ebru'nun evine geldim. Dediğim gibi, En Yakın Arkadaşımın Şeytan Çıkarma Ayini'nden sonra bir kelime bir şey okumadım. Abidik gubidik filmler ve programlar izledim, yeni ilaçlarıma alışmaya çalıştım ve uyudum. Uykularım korkunç, çok gergin uyanıyorum hâlâ. Midem bulanıyor sürekli, pek bir şey yiyemiyorum. Gerçi bu gün Derya Teyze'nin patatesli gözlemesine kayıtsız kalamadım, kayıtsız kalınabilir bir şey değil zaten.

Tüm bunlar dışında, annemle iki koldan kazak ördük Adana'da iken. Cuma akşamı köye gittik Mecit Abimlerle. İşte teyzemler, kuzenlerim, kuzenlerimin çocukları falan, herkesler oradaydı. Akıp giden zaman, senelerdir görmediğim insanlar, Ramazan kocaman olmuş sarılmak için parmak uçlarımda yükselmem gerekiyor. Arda ilkokula başlamış. Arabada Sinemis "Cemoş abla, sen lisedeyken nasıldın?" diye sordu. Bilmiyorum ki lisedeyken nasıldım. Kız çocuğu beni çok seviyor, umarım hayatta örnek aldığı insanlardan birisi olmam. Büyük bir hırçınlıkla basıp gidiyorsun, kimseyi görmek, kimseyle konuşmak istemiyorsun. Çünkü aile tuhaf bir şey, aile ile uyuşamamak çok yaralayıcı. Hani defalarca kez bu insanlara ulaşmaya çalışmışsın, bazen sana ulaşsınlar istemişsin ama bir noktada uzlaşamamışsınız. Sen de siktir et demişsin. Sonra hiçbir kan bağın olmayan insanlardan bir aile kurmuşsun, işte ne olsa onlara koşuyorsun, onlarla çözüyorsun. Sonra bir kırılma noktan oluyor, hoop dönüyorsun. Sonra bir bakıyorsun, karşında senin kadar çaresiz, seninle nasıl konuşacağını, sana nasıl yaklaşacağını hiçbir şekilde bilemeyen insanlar var. Yakaladıkları yere tutunmaya çalışıyorlar. Sonra kahveler içiliyor, fincanlar fotoğraflanıyor, tanıdıklara yollanıyor fal baksınlar diye.

Daraldım evde, kalabalıktan, her şeyin tanıdık olmasından ama asla eskisi gibi olmamasından. Sevmiyorum böyle şeyleri. Sigara da içerim dedim çantamı alıp çıkıyordum, Sabit Abi'm "Hayırdır, nereye gidiyorsun?" diye seslendi. "İneklere bakacağım, sigara içeceğim" dedim. Benimle geldi, birlikte ineklere baktık. Havadan sudan bir şeyler konuştuk. İneklerde huzur var, nasıl da öyle hayattaki yerlerini kabullenmiş ve sahiplenmiş duruyorlar. Öyle bir evcilleşme mi lazım hepimize, bilmiyorum ki. Bir tanesine dokunacaktım korktu, ben de korktum. Kocaman inek çünkü.

Dün sabah yola çıktım ve dönüş yolu biraz kasvetli idi. Uyumalar, uyuyamamalar, kafamda dönüp duran bir sürü şey falan. Bu gün ders programımı çıkardım, sabah dokuzda dersim varmış. Çok gerginim ama bunu yapabilirim ya. Bunu gerçekten yapabilirim, bunu senelerce yaptım. UMARIM BUNU YAPABİLİRİM AHAHAHAH.

Ay bilemiyorum, hiçbir şey bilemiyorum. Hiçbir şey düşünemiyorum da, kafam çorba gibi, evim yok, sırtım ağrıyor. Bir şarkı bırakıp kaçayım.

2 yorum:

  1. İnekle birbirinizi korkutma anınız harikaymış. :D
    Aile meseleleri çok zor. 19 yıl Ankara'da yaşamıştım ve kendimi asla oraya ait hissetmemiştim. Hala her gittiğimde uzaklaşmak istiyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 24 senedir kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum, çok tuhaf.

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;