28 Haziran 2019 Cuma

ehoey ehoey ben geldim

Sonunda bilgisayarım internete de girmeyi reddetmeye başlayınca babam alıp bilgisayar tamircisine götürdü. Klavyesi bütünüyle değişti, artık çatır çutur yazabiliyorum, ama nereden başlayacağımı hiç bilemiyorum...

En son yazdıklarıma baktım, devamı şöyle oldu: Yaklaşık 1 ay kadar sıra bekledim doktorla görüşebilmek için. Doktorla görüşene dek annem ilaçlarımı beni dürte dürte uyandırıp ağzıma vermek sureti ile içirmeye muvaffak oldu. Böylece kâbuslarım azaldı, uykularım nispeten daha düzenli oldu. Doktorla görüşene kadar hastaneye yatmayacak kadar iyileşmiş bulundum. Doktorla görüştüğümde yine de çeşitli testler yapmak ve tanı netleştirmek için beni bir hafta- on gün kadar yatırmaya karar verdiler. Bu sefer de onun için sıra bekledim ve günlerim bekleyerek geçti...

Bu süreç içerisinde alkolden -eskisine nazaran- uzak durdum.Yine de ipimi koparıp sarhoş olduğum oldu.

Bir akşam Burak'ın evinin oralarda bir arabanın içine saklanmış bir yavru kedi bulduk. Kedi ölür korkusuyla alıp eve getirdim, güya yuva bulacaktım. Hayvan evimizin penceresinden aşağı düştü, dördüncü katta oturuyoruz. Tüm ailemiz için sarsıcı bir hadise oldu bu. Babam sabaha kadar başında bekledi, ertesi gün de soluğu veterinerde aldılar. Veteriner kedinin hiçbir şeyi olmadığını söyleyerek babamla kediyi göndermiş. Kediş, hafta sonu altına kaçırmaya başlayınca babam başka bir veterinere götürdü. Röntgen çekilince poposunda çatlak olduğu anlaşıldı ve bir ay boyunca kutuda kalması gerektiği söylendi. Kedişe ilacını içirerek baktık, şimdi yenice evde özgürlüğün tadını çıkarıyor ve pencerelerden uzak duruyor, bizse yine de yüreğimiz ağzımızda kediye ev arıyoruz. Burada bir park var, belediye oraya kedi evleri yapmış. Düzenli olarak mama bırakıyormuş, hayvanseverler de öyle. Veteriner oraya bırakmamızı tavsiye etmiş. Kendilerine itiraf edemeseler de annemin de babamın da kediyi bırakası yok gibi görünüyor. Tamamen sağlığına kavuştuğu halde evde kalması için bir bahane hep var. İnanılmaz komik ve kıpırdak bir hayvan, üstelik şapşal, gitmesini hiç istemiyorum.

Geçen perşembe hastaneye yattım. Hastanedeki günlerim müthiş sıkıcı geçti. Dün de çıktım. Günler sıkıcıydı ama öğreticiydi de. Her yaştan hasta vardı, her birinin başka hayat hikayesi. Tabi çoğunun üzeri örtük kaldı. İlginç bir yer değildi, herkes sen ben gibi insanlardı, benim için en şaşırtıcı olan bu oldu sanırım. Kimsenin dramından malzeme çıkarmak istemediğimden, insanlardan teker teker burada bahsetmek istemiyorum. Bu kadarını söylemekle yetineceğim.

Bu süreçte çok güzel kitaplar da okudum, azıcık onlardan da bahsedip gideceğim çünkü fark ettim ki senelerdir en büyük tutamağım edebiyat ve müzik...

Öncelikle var ol Gogol diyeceğim! İş Kültür'ün baskısından Bir Deli'nin Anı Defteri'ni okudum. Kitap zaten ne zamandır kitaplığımdaydı. Tematik olsun bari diyerek hastaneye götürmüştüm, orada okudum. İnanılmaz keyifli bir kitaptı, çok iyi geldi. Bilmiyorum içindeki öykülerden tek tek bahsetmek gerekiyor mu ama ben kendi sevdiklerimden biraz söz edeceğim.

İlk öykü Neva Bulvarı, çarpıcı sonu nedeniyle kitaba olan merakımı epey arttırdı ve gönlümü kazandı. Gogol en başta boool bol Neva Bulvarı'nı anlatıyor, sonra burada genç bir kadını görüp, görür görmez aşık olan genç bir delikanlının hüzünlü sonuna bağlanıyor öykü.

İkinci öykü olan Burun, en sevdiğim öykü zannediyorum. Okurken epeyce tebessüm ettim. Bir sabah uyanıp da burnunuzu yerinde bulmasanız ne hissedersiniz? Sonrasında da üst rütbeli bir memur olarak karşınıza çıksa, yerine dönmek bir yana, sizi kaale almayı bile reddetse? En sonunda yakalanıp getirildiğinde onu yerine takmayı bir türlü başaramasanız ve bir gün uyanınca yerli yerinde buluverseniz? Luigi Pirandelo'nun Biri, Hiçbiri, Binlercesi kitabı mıydı acaba, Gogol'ün Burun'undan ilhamla yazılmıştı. Ah keşke olaydı yanımda da, hemen ardından onu okuyuverseydim dedim.

Üçüncü öykü Portre de bir diğer çarpıcı öykü oldu benim için. Kıt kanaat geçinen bir ressamın eline geçen bir portre yüzünden yaşamının tümden değişmesi ve sonradan portrenin gizeminin açığa çıkmasını anlatıyor öykü ama benim özetlediğim kadar basit değil elbette.

Gogol'un en bilindik öyküleri olan Bir Delinin Anı Defteri ve Palto beni o kadar etkilemedi her nedense. Ama muhakkak bakın Gogol'a derim.

Bilinmeyen Öğretiler'i de hastanede okudum yine. Lao- Tzu M.Ö. VI. yüzyıl civarında Çin'de doğmuş. Çu hanedanlığı döneminde saray arşivcisi olarak çalışmış. Öğretileri uzun bir dönem yazıya dökülmemiş, sözlü olarak aktarılmış. Yaşamının bir döneminde Batı'ya doğru yolculuğa çıkmış. Batı kültürünü de gözleyen Lao-Tzu'nun öğretilerinin, tüm insanlığı kapsadığı öne sürülüyor. Hatta kendisinin Buda ile aynı kişi olduğunu düşünenler bile mevcutmuş.

Gerçekten de tüm kadim öğretilerin birbirini doğrular, tekrarlar nitelikte olması çok enteresan. Yaşamın birliği, akışta bulunmak, tefekkür ve var oluşunu yalın bir biçimde gerçekleştirme gerekliliği her alimin tekrarlayıp durdukları şeyler ve bence bu çok etkileyici, bakmak isteyebilirsiniz.

Ay çok birikmiş, öteki kitapları yazmaya mecalim kalmadı. Klavyem düzeldi, kedi uyuyor, ben buralardayım ve müzik hep var...


3 yorum:

  1. Kediye selamımı göndereyim. Bu süreçte bizde de bir kedi edindirme hadisesi oldu ve sonunda muvaffak olduk. Hepsi mutlu olsun. Patiler.

    Gogol'un burnunun büstünü yapmış adamlar Kiev'deki sokağın tekine dfkfhsdkfhdskf denk geldiğimde güldüm baya :D

    Özlemişiz sayfayı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de özlemişim yazmayı. Kedişi inanılmaz seviyorum, alttan alta bizde mi kalsa ya diye bizimkileri kaşıyorum.

      Kiev'de burun demek. Görmek isterdim :D

      Sil
  2. Kolaylıklar dilerim. Bilgilendirme için teşekkürler.

    YanıtlaSil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;