21 Mayıs 2017 Pazar

asla vazgeçme


Tam da derin umutsuzluklardan daha derin umutsuzluklara sürüklenirken Bayan Silvia'dan böyle bir tivit almıştım. Biraz gözlerim doldu, duygulandım, aynı gece, hayatımdaki güzel kadınlarla alakalı bir şeyler yazmaya başladım, devamını getiremeyince kaldı.

Dün Ender'le bir kez daha konuşmaya muvaffak oldum. Onunla konuştuktan sonra, onunla alakalı herkesle birlikte kendisini de her bir yerlerden sildim, engelledim ve bu konu böylece kapandı -galiba. Aslında ne kadar ergence, onu silip engellemek, dostlarını engellemek falan. Çocukların hiçbir alakası yok bu konu ile ve ayıp bir şey gibi geliyor bana bir yandan. Bu insanlarla biraz olsun iletişim kurabiliyor olsaydık, hiç değilse bir açıklama yapmak, kusura bakmayın demek isterdim. Ama söylediğim / yaptığım her şeyin olduğu gibi bunun da altında bir şeyler aranacağını, yanlış anlaşılacağımı biliyorum. O yüzden artık böyle bir şeye de niyetlenmiyorum, kendimi anlatmak adına bir çaba da göstermiyorum. Herkes, her koşulda ne anlamak istiyorsa onu anlıyor. Pes ediyorum gerçekten.

Herkes hayatta bir şeylere inanıyor, herkes hayatı başka bir açıdan görüyor. Bu dünyada inanılabilecek / dayanılabilecek tek şeyin sevgi olduğunu düşünüyorum, birileri çıkıp insanoğlu sevemez diyor. İnsanoğlu sevemez ama sevmeye ihtiyaç duyar, kendisini tatmin etmek için de o boşluğu şu veya bu şeylerle doldurur. "Peki" diyorum "dediğin gibi olduğunu kabul edelim. Neden o boşluğu X şeyi ile değil de Y şeyi ile doldurmayı seçer peki?"

Önemli olan bu değil-miş. Önemli olan tam olarak bu aslında bence. Başka hiçbir şey önemli değil. Kırmızıyı değil de turuncuyu sevmem, Ali'yi değil de Mehmet'i sevmem ya da -aslında kimseyi sevemiyor"muşuz" - o sevgi açlığını bu spesifik nesne ile ya da kişi ile gidermem tam olarak benimle alakalı bir şey. Benim ne olduğumla ve olmadığımla alakalı bir şey.

Kurt Vonnegut "Ne taklidi yapıyorsak oyuz, o yüzden ne taklidi yaptığımıza dikkat etmeliyiz." der. Hepimizin kendi oyunumuzu oynadığını biliyorum.

Hepimizin kendi oyununu oynuyor oluşu illa ki iğrenç, ikiyüzlüce olmak zorunda değil. Galiba önemli olan kendimizi kabul etmek, sonra herkesi bir şekilde kabul edebiliyor insan zaten.

Ceren'le konuştuk, çok öfkelendi. "Ay ota boka sinirlenmek iyi değil öyle" dedim "Ot bok mu bu? Sinirlenilecek bir şey bu" dedi. "24 yaşında, sevildiğini hissetmemiş bir adama da sevgiden korkuyor diye kızamazsın ki. 50 yaşına geldiğinde hâlâ aynıysa kızabilirsin ama." dedim. Ya bu da doğru değil, isteyen istediğine kızabilir tabii.

Görkem'le konuştuk "Cessie, çok iyi atlatıyorsun." dedi. Ben de dahil olmak üzere tüm dostlarım nerede patlayacağım diye bekliyoruz yaklaşık bir senedir ama ısrarla patlamıyorum. Gece biraz kötü hissettim, ilacımı içtiğimden herhalde bir türlü uyanamadım gün içinde de. Şimdi yine çok sakin ve huzurluyum. Bir problem yok. Kendimle yaşamayı da öğrendim galiba sonunda.

Düşündüm, dedim ki acaba aslında olan bitene çok öfkeliyim de bastırıyor muyum diye. İçimde en ufak bir hınç bulamıyorum. Hafif sitemli bir öfke, çok mini mini var tabii, o kadarı da doğaldır ama başka bir şey yok. Kimse hakkında kötü bir şey düşünmüyorum. Ne kötü insanlar olduklarını, ne de herhangi bir şeyi kasıtlı olarak yaptıklarını zannediyorum.

Hepimizin çok genç, çok şapşal ve çok toy olduğunu düşünüyorum. Hepimizin düşe kalka ilerlemeye çalıştığını, hepimizin bir şeyler aradığını, bazen bulduğunu, bazen bulamadığını düşünüyorum. Kendi hatalarımı, aptallıklarımı falan düşününce, hemen herkesinki de normal geliyor, olur böyle şeyler. Yolda tökezlemek, düşerken birilerine çarpmak ya da kalkarken yanlışlıkla birilerini çekmek falan hep mümkün şeyler, bütün bunlarda öfkelenecek bir şey bulamıyorum.

Görkem'le ADS maçı izliyoruz, o Polonya'da ben Ankara'dayım ama her an yanımdaymış gibi hissediyorum. Martina ile konuşuyoruz, en sevdiğim şiirlerden birini atıyorum İtalya'da ağlıyor falan ahahaha. Sanattan bahsediyoruz, psikolojik bozukluklarımızdan konuşuyoruz, birbirimize şarkı neyin atıyoruz. Ben bazen ülkeden şikayet ediyorum, "Üzülme, bizde de Berlusconi var" diyor, "Ay Amerika'da da Trump var" diyorum dünya kafayı yedi diye gülüyoruz. Cansu kahve falı bakıyor, canım Seda gecenin köründe "Seni çok seviyoruz" diye mesaj atıyor. Ceren benim yerime ve hepimizin yerine söylenebilecek her şeyi söyledi zaten ahahah. Ebru desen, bize sorarsan dünya ikimizin omuzlarında yükseliyor zaten ahahah. Güzel kadınlar, güzel dostlar ve tabii sanat her türlü yarayı tamir edebilir diye düşünüyorum.

Dolayısıyla, evet asla vazgeçmiyorum, kendi oyunumu oynamaktan. Sevgiye inanmaktan da. İnandığım her şeyin koca bir yalan olduğu da söylense, gerçekten öyle de olsa, ay neye inanacağımı sana mı soracağım ben?

Ne bileyim konuştukça konuşasım geliyor ama bu kadarı yetsin bence. Bir şarkı bırakıp gideyim.



2 yorum:

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;