25 Temmuz 2017 Salı

Underground yaşama underground denmesinin sebebi yer altından köken alıp karanlıktan beslenmesi mi bilmiyorum ama angara underground adult'ta insan ilişkileri aha şu haritadaki gibi şekilleniyor arkadaşlar. Antalya için ayrı skor tutmayacağım, burada tanıdığım tayfa hep ankara çıkışlı. Başıma enteresan işler geliyor.

Uzunca bir süre önce fatih'le tartıştık. Daha doğrusu kendisine geri zekalı değilsin dedim diye bana küstü. Benim psikolojik mevzular götümde patladı. İlaçlarıma yeniden başladım, sesler yoğun görüntüler karmaşık falan, bunlar da yeni çıktı başımıza. Pek güçlü kalamıyorum. Neyse galiba bu gün barışmaya muvaffak olduk.

Ekip iyi, ekibe yeniler geliyor, birileri gidiyor falan ama bir ritim tutturduk herhalde ki insanlar kolayca adapte oluyor. Sonracığıma insanlar amansızca iletişim sıkıntısı falan çekiyor, her bok kulağıma geliyor falan, böyle işlerle meşgul oluyorum.

Söylemiştim zaten üç kitap okudum diye, onları yazacağım şimdi, bitirebilirsem Alice Harikalar Diyarında'yı da yazacağım. haydi bakalım.

ilk bahsedeceğim kitap Ten ve İz. bunu defterime yazmıştım, direkt oradan geçeceğim, ayın 14'ünde yazmışım.

David Le Breton Fransız antropolog ve sosyolog. Araştırmalarını beden ve riskli tavırlar antropolojisi üzerine yoğunlaştırmış ama bunların yanında yürümek, sessizlik gibi daha kişisel konularda da eserleri var.

Ankara'dayken Yürümeye Övgü'yü keyifle okumuştum. Gerçi araya başka kitaplar da sokuşturup durduğum için bitirmem biraz uzun sürdü ama mühim değil. Sonra yazarın ismini ekşi'de arattım ve Ten ve İz adlı bir kitabı olduğunu gördüm. "İnsanın Kendini Yaralaması Üzerine Antropolojik Bir İnceleme". Bir sonraki kitapçı ziyaretimde özellikle sordum kitabı, bulunca da hemen aldım.

Kamp çok yoğun olduğu için bu da uzunca bir süre elimde süründü. Nihayet bu sabah bitirebildim kitabı. (o sabahı kastediyorum fkjdskfd)

Öncelikle şunu söyleyeyim, kıyaslarsak, gerçi kıyaslamak ne kadar doğru olur bilmiyorum ama, Ten ve İz, Yürümeye Övgü kadar tatmin edici değildi.

Yine aynı tarzda derlenip hazırlanmış. Küçük konu başlıkları halinde kendini yaralama davranışı incelenmiş ama kendi kuyruğunu kovalayıp duran bir kitap olmuş bana kalırsa. Belki de eylem temelde çok kısır ve kabız olduğundan, belki eylemin altında yatan nedenler yeterince incelenmediğinden ve anlaşılmadığından.

Yine de tahmin edebileceğiniz gibi, benim için ilginç bir okuma deneyimi oldu. Çok şahsi ve sürekli içeriden izlediğim bir konuya fazlasıyla dışarıdan bakmış oldum.

Davranışın altında yatan nedenlere baktığınızda ilginç ya da tahmin edilemez herhangi bir şeyle karşılaşmıyorsunuz. Dönüp dolaşıp geldiğiniz noktalar ya kendini doğru ve etkili bir şekilde ifade edemeyiş, ya karşıdaki kişiye veya yaşama veya kişinin kendisine duyduğu öfkeyi yine kendisine yöneltmesi ve bunun acısını kendinden çıkarması.

Ergenlik döneminde bu muhabbet tamamen kendini tanıyamama ve kabullenememe, değişen bedenle barışamama ve bu değişim üzerinde bir etkide bulunmak isteme etrafında şekilleniyor gibi görünüyor. Bireyler kimi zaman makul bir gerekçeye sahip olmaksızın, bedenin ve ölümün sınırlarını keşfetme ihtiyacı ve merakıyla kendilerine zarar verecek davranışlarda bulunabiliyorlar.Zaman zaman da davranış, birey olmaya devam ederken isyankâr bir biçimde aynı zamanda bir gruba ait olma ihtiyacı söz konusu oluyor. ABD'dek ve İngiltere'deki punk akımını örnekliyor yazar.

Kendine zarar verme davranışı pek çok şekilde gerçekleştirilebiliyor. Deriyi kesmek, yakmak, morartmak, çok belirgin biçimi olsa da psikiyatrlar tırnak yeme, saç yolma, saç yeme gibi toplumda daha sık rastlanan davranış kalıplarını da buna dahil edebiliyorlar. Tüm bunlar dışında, dövme ve piercing uygulamaları da bedene zarar verme biçimlerinden biri olarak görülebiliyor.

Denildiği gibi, yaşam ve ölüm arasındaki sınırlarla olanaklı bir merakın tatmininin amaçlanması yanında, kişiler eylemi bir ritüele de dönüştürebiliyorlar, toplu gruplar halinde kendine zarar verme durumu da söz konusu olabiliyor.

Toplumun cinsiyet rolleri ve bununla alakalı keskin çizgileri, hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da etkili. Erkekler bunu bir güç gösterisi gibi algılar ve lanse edebilirken kadınlar bu durumda genellikle daha utangaçlar. Bedenlerindeki yaraları gizlemeye veya eylemi daha mahrem koşullar altında gerçekleştirmeye meyilliler.

Kendine zarar verme davranışının yaygın olduğu bir grup da mahkûmlar. Hapishane koşulları, bireyselliğin ya da mahremiyetin söz konusu olmayışı, mahkûmların büyük toplumdan izole oluşu, otoriteyle sürekli çarpışma durumunda oluşları ve kendilerini ifade etme konusunda yetersiz veya kısıtlanmış hissetmeleri bunda etkili.

Kitapta bahsi geçen son grup da "body art" sanatçıları. Bana kalırsa en saykosu bu. Bu muhabbette sanatçının materyali kendi bedeni. Eğilmek istedikleri konuyu yorumlarken kendilerini kesme, kusturma, bir yerlere çivileme gibi akla gelmeyecek yollara başvuruyorlar. Hiç şüphesiz çok etkili olacaktır zira ben de karşımda birisi kendini ağaca çivilese sakin kalamam.

Yine de mevzuda en etkili olan şey temelde öz sevgisizlik veya birey olamayışla alakalı çeşitli stresler. Kişi, kimliğini yüzüyle tanımlıyor. Bu nedenle bedenine çeşitli şekillerde zarar vermiş insanlar olsa da sanırım yüzlerini buna dahil edenlerin sayısı daha az. Aynı şekilde kişinin yüzünü tahrip etmiş olması, kendisine yabancılaşmış oluşu konusunda önemli bir ip ucu kaynağı.

Kabilelerde rastlanan erginlenme törenlerine veya kurban verme törenlerine de biraz değiniyor yazar ama çok çok ucundan. Daha detaylı bir çalışma olsaymış okumaktan daha çok keyif alırmışım. Yine de konu ile ilgili iseniz bir başlangıç kitabı olabilir.

-

Ben yazıyı bitiremeden internet bozuldu o yüzden bu gün devam ediyorum yazmaya. Dün çocuklar gece arazisine giderken kaza geçirdiler. Aklımız götümüze kaçtı hepimizin. Neyse ki kimsede bir şey yok, sadece korkmuş ve şaşkınlar bir de biraz çürükler ve ezikler söz konusu galiba. AY NAZARLARA GELİYORUZ KOMŞULAAAR!

İkinci kitabı yazmayacağım anasını satayım, yeter bitmiyor bir türlü. Şimdi yatmaya gidiyorum hayli uykusuzum. Bana ses verin <3


6 yorum:

  1. Tam benlik kitapmış bu. Ekledim. Bu arada arkadaşlara da çok geçmiş olsun.

    YanıtlaSil
  2. "Angara underground adult" olayını kaçırmışım ben yokken. Yanda görüyorum sürekli ve hiçbişi anlamıyorum :/

    Kesin bunuyorum. Yürümeye Övgü'yü tam arayacağım hep unutuyorum. Dosta veya imgeye giriyorum şrak gidiyor şalterler. Böyle eblehçe dolanıp çıkıyorum :D

    Geçmiş olsun herkeslere ! Pozitif enerji basıyorum evden. Bir de ses verelim oraya, "cessieeee" diye :DD Şarkı da bırakayım hatta. Kamp dönüşü dinlersin :)

    Bu grup aşk bence <3 Tüm elemanlarına (3 kişiler zaten dffsdf) tek tek sarılmak istiyorum.

    https://www.youtube.com/watch?v=3oKhdWCIRRo

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Angara Underground Adult Mina ile bir telefon konuşması yaparken ortaya çıkan bi' şey. Ankara'da yaşayıp ne bok yediği belli olmayan orta yaşlı bey ve hanımları kapsıyor. Alkolizm, kaybolmuşluk, yönünü tayin etme konusunda bir isteğe sahip olmayış, bu sebeple bir yöne sahip olmayış, bu takım şeyler.

      Yürümeye Övgü pek keyifli idi, bence seversin.

      Çok teşekkür ediyoruz, çok ucuz atlattı çocuklar.
      <3

      Sil
  3. Kitabı ben de merak ettim, alayım.
    Angara underground adult'ı nasıl açıklayacaksın, bunu da merak ediyorum. Skor tutuyor olmana seviniyorum, kazanacağına dair umudum tam.
    Şunu bırakayım ben de:
    https://youtu.be/YvkRnEv6WG8
    Öpüyorum, sarılıyorum <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaybetmezsem buralarda ben sana veririm. İnan ben de nasıl açıklayacağımı bilmiyorum o yüzden bilgisayarımı açtığım bir anı kolluyorum zihin'e yanıt vermek için. Skor tutuyorum yeniliyorum sürekli ama büyük tabloya bakınca kazanan ben olacağım galiba, ben de umutsuz değilim. Seni çok seviyorum 💖

      Sil

nasiplenin arkadaşlar :)

926 şarkının sadece 200'ünün gösterilmesi ayıp.

Zevkle Takip Ediyoruz:

Kitapkurtları;

Farklı İklimlerden;